Huzur Yuvalarımızda…

İnsanların ferdîleştirilmeye çalışıldığı, aile bütünlüğünün sarsıldığı günleri yaşadığımız bir gerçek… Evlenerek yuva kuran bir kadın ve bir erkeğin hayat boyu birbirlerine ihtiyacı vardır. Onlar birbirlerini bütünleyicidirler. Birlikte kemal ve huzur bulacaklarının şuuruna ermeli ve bu şuurla hareket etmelidirler. Hayat merdiveninin basamaklarının geri kalanlarını birlikte, karşılıklı saygı ve sevgiyle tırmanacaklardır. Bu azim ve şuurla yola çıkmalıdırlar. Kendilerini birlikte emniyette, huzurda ve saadet yolunda hissederler. Bu olgunluğu yakalamalıdırlar. Böyle olunca kendileri ve çocuklarının geleceği için birlikte hayal kurar, fedakârlıklara hazırlanır, gönüllerinde yeni ümitler filizlendirir, yuvaya doğacak güzel güneşlerin hayaliyle gülümserler. Birbirlerine ve yuvalarına sahip çıkarlar.

serafeddin-kalay-1

Böyle olunca da cemiyetin sağlam ve kolay kolay sarsılmaz bir çekirdeğini oluştururlar. Olması gereken budur. Bunlar, asil duygular ve davranışlardır.

Bu asil niyetler, duygular ve davranışlar yerine evliliklerin basit bir menfaat ve zevk birlikteliğine doğru sürüklendiği, insanlık için kaypak bir zemin, çürük bir hayat seyri hazırlandığı gözler önüne serili gerçeklerdendir…

Hatta âileyi bir arada tutan temel direklerin yıkılmaya, yok edilmeye çalışıldığı, insanı insan yapan değerlerle oynandığı da bir gerçektir.

Meçhul derinliklerden, zifiri karanlılardan, sisli dünyalardan gelen bu gayretlerin ciddî bir organize içinde oldukları hissedilmektir.

Akıntıdan kurtulmalı

Hayat akışının kıvrılarak ilerleyen dar sokaklarından kopup daha geniş alanlara çıkıldığında, akıntıdan kurtulup geliş ve gidiş istikâmetlerine bakıldığında, biraz yükseğe çıkıp daha geniş çerçeveden akışa şekline göz atıldığında bu akış yönünün ve şeklinin hiç de hayra, insanlığın saadet ve selâmetine, huzur ve sükuna doğru olmadığı görülecektir.

Bu gün yeryüzünde yaşayan bütün insanlar için hazırlanan plan ve projelere bakınız. Nasıl bir insan ve nasıl bir insanlık, nasıl bir dünya arzu ediliyor? bunun için istenenleri maddedeler halinde sıralayınız. Önünüze hiç güzel şeyler çıkmayacaktır. Süslü kelimelerin arkasına saklanan çirkinlikleri hissedeceksiniz. Bütünüyle gizlenenler ise daha da çirkindir.

Gerçekleri görmek için akan seller içinde damla olmaktan zaman zaman sıyrılınız, bulut olup yükseğe tırmanınız. Ufkunuz genişleyecek, ancak derdiniz çoğalacaktır. Ulvî derdi olanlara ve el ele verenlere ihtiyaç vardır. Çünkü görüp anlamak kadar, akıntıların tesirinden kurtulmak, uyuşukluktan silkinip ayılmak, mücâdele etme, hakka yönelme azm ve kararlılığını taşımak ve bunun için harekete geçmek değer taşır.

kus

Ürpertecek ufuklar

Âile ve âile bağları da ne yazık ki meçhul derinliklerden gelen saldırıların hedeflerindendir. Âile bağlarının gevşemesinin ve ailenin yok olmasının nelere sebep olacağı üzerinde birkaç dakikalık tefekkür önünüzde sizi ürpertecek ufuklar açacaktır.

Farklı yönlerde dönen girdaplar içinde bocaladığımız şu günlerde Zikr-i Hakîm’de yer alan şu âyet-i kerîmeye ve onun mânâ enginliğine, irşad ettiği güzelliğe dikkat ediniz:

 “Kaynaşmanız, huzur duymanız için size kendi cinsinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet geliştirmesi onun varlığı ve yüceliğinin delillerindendir.

Doğrusu bunda düşünen, tefekkür eden bir topluluk için gerçekten ibret vardır.”  (Rum, 30/ 21)

Aynı cinsten eşler. Kurulan yuvalarda oluşan karşılıklı sevgi, şefkat ve merhamet. Bunlar üzerinde tefekkür…

Evet, insan birbirini tamamlamak ve beşeriyetin devamını sağlamak için iki cins olarak yaratılmıştır: Erkek ve kadın. Bir erkek ve bir kadın önceden birbirlerine yabancı olsalar bile meşru bir nikâhla yeni bir yuva kurduklarında birbirlerine en yakın iki insan haline gelirler. Hayat basamaklarının geri kalanlarını beraber çıkmaya başlarlar. Acıda tatlıda, varlıkta ve yoklukta, hayatın iniş ve çıkışlarında beraber olmaya azmederler. Çok defa beraber ağlayıp beraber gülerler. Birbirlerinin saadet vesilesi, tesellisi olur, kimseye açamadıkları sırlarını birbirlerine açar, arada hiçbir perde olmadan dertleşir, kararlar alır, aldıkları kararları hayata geçirmek veya yaşadıkları sıkıntıları atlatmak için dayanışır; ileriye yönelik hayaller kurarlar. Hayallerini, ümitlerini gerçekleştirmek için gayret eder, gerekirse nice sıkıntılara, zorluklara katlanırlar.

Sevgi ve Rahmet

Her birine ayrı yaşama imkânı verilen bu iki varlık, bir yuvada bütünleşir, birbirlerinde huzur ve sükûn bulur. Aralarında sevgi ve rahmet oluşur. Hayat akışları daha da mânâ kazanır, olgunluk ve sorumluluk duyguları artar…

Onların sayesinde âilelerinin diğer fertleri tanışıp, kaynaşır. Önlerinde yeni ufuklar açılır; yeni hısım ve dost halkaları meydana gelir ve bu halkalar giderek genişler, yayılır…

Bu halkalar güzel ve sağlam olmalıdır. Onların sağlamlığına ve güzelliğine ihtiyacımız var… Bütün insanlığın ihtiyacı var…

Tefekkür, derinlikleri gözler önüne yeni ibret levhaları serecektir.

Ancak biz bu noktada duruyor ve bir noktaya yeniden dikkat çekiyoruz. İnsanı birbirini tamamlayan iki cins halinde yaratan Allah,  eşler arasında karşılıklı sevgi ve merhamet oluşmasına dikkat çekerken bizleri irşad ve ikaz ediyor. Bir nevî bizlere; “Âile yuvanızı karşılıklı sevgi, merhamet ve şefkat temelleri üzerine kurun, bu duyguları yuvanız içinde filizlendirin, meveddet ve rahmeti yuvanızdan eksik etmeyin. Eşleriniz, dolayısıyla yuvanız huzur ve sükun kaynağınız, dış dünyada fırtınalar estiğinde limanınız olsun,” buyuruyor.

Yuvada bulunamayan huzurun başka yerlerde aranması şaşkınlıktır, bu tür arayışların çoğunun sonu perişanlıktır…

İslam nuruyla aydınlanan yuva

Bizi yaratan Rabbimiz, çevremizi sayısız nimetlerle donatmıştır. Hayatımızı devam ettirmemiz, beslenmemiz, gelişmemiz, korunmamız, güzellikleri hissetmemiz, huzur ve güven duymamız için binlerce nimet…

Bu nimetlerden bir bölümü hemen fark edilemeyen, ancak üzerinde düşünüldüğünde büyüklüğü, mânevî kıymeti idrak edilen, yokluğu kendini daha çok belli eden, derin boşluğun ve burukluğun hissedildiği nimetlerdir.

Âile de bir nimettir. Farklı açılardan üzerinde düşünüldüğünde kıymeti daha da iyi anlaşılan bir nimettir. İçinde feyz ve bereketin, hayr ve güzelliklerin yaşandığı bir yuva, anne için bir nimet, baba için nimet, dede, nine için nimet, çocuklar için gerçekten büyük bir nimettir…

Bir başka ifadeyle; bir çocuk için en büyük nimetlerden biri, içinde sevgi ve hürmetin bulunduğu, İslâm nuruyla aydınlanmış, ahlâkî güzelliklerle dolu, edeb ve terbiye ile zînetlendirilmiş bir yuvada dünyaya gelmesi ve yetişmesidir.

Çocuğun varlığına, dünyaya gelişine sebep olan anne ve babanın da yavrusuna sunacağı en büyük hediye budur. Allah’ın adını anarak ahitleşmeleri, yuvalarının temellerini onun rızasına uygun olarak atmaları, âile ocaklarını onun emrettiği, Rasûlü Sallallahü Aleyhi Ve Selem’in irşad ettiği gibi güzel hasletlerle donatmalarıdır…

Birçok anne, daha küçük yaşlarda kız çocukları için çeyiz hazırlamaya başlıyor, çeyizlerinde bir kusur, bir eksiklik olmasın diye son derece titiz davranıyor. Bu çeyizlerin yeni yuvaya taşınacağı, alınacak diğer eşya ile birlikte yuvanın döşeneceği, kenar, köşe bezeneceği anı hayal ediyor, bu hayallerini zaman zaman başkalarıyla paylaşıyorlar.

İsraf ve gösterişe kaçmamak, evlilikleri zorlaştırmamak şartıyla bunu çok yadırgamıyoruz. Ancak bunları dile getirirken düşünülmesini istediğimiz bir başka gerçek var: Acaba hangi çeyiz, bir genç kızın ahlâkından daha güzel olabilir, onun güzel hasletlerini gölgeleyecek değere ulaşabilir?..

En hayırlı hazine

Hangi genç kız, hayat arkadaşına iffetinden daha kıymetli bir dünya malı bulup da götürebilir?…

Bunun içindir ki Allah Rasûlü Sallallahü Aleyhi Ve Sellem; “Sana kişinin saklayacağı en hayırlı hazineyi haber vereyim mi? Saliha kadın. Ona baktığında gönlüne sürûr verir. Bir şey söylediğinde itaat eder, yerine getirir. Yanında olmadığın zaman, hem malını hem de iffetini korur,”[1] buyurur.

Böyle bir kadın elbette ki yuvasının saadet kaynağı olur…

Aynı şeyler erkek için de geçerlidir. Ne sunacağı altınlar, ne bindiği araba, ne donattığı ev, ne de diğer malları onun kendi şahsında taşıyacağı iffet duygularından, dürüstlük, mertlik, cesaret, cömertlik, sevgi, merhamet, ilim, irfan sevgisinden, ahlâkından, helal lokma şuurundan, hak yolda Rabbinin istediği gibi yürüme azminden daha kıymetli olabilir?..

Âişe Vâlidemizden gelen bir hadis-i şerifte de; “Mü’minlerin imanı en olgun olanı, ahlâkı güzel olan ve âilesine hoş muâmelede bulunan, onlara karşı sevgi ve şefkatle davranandır.”[2] buyurulur.

Allah Rasûlü’nün buyrukları, tavsiyeleri, irşadları incelendiğinde, içinde âileyle, çocuklarla, yeni yetişecek nesillerle ilgili nice güzellikler, davranışlarında nice incelikler olduğu görülecek ve bu örnek davranışlar bizlere ışık tutacaktır. Onun yolunda yürümek isteyenlere, doğruya, hikmete değer verenlere rehberlik edecektir.

[1] Sünen-i Ebî Davûd, Zekât (2/ 306) El-Müstedrek, Hâkim (1/ 409-410) Hâkim, hadisin sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de onu tasdik etmiştir.  [2]  Sünen-i Tirmizî, İman (1/ 9) Hadis için; “sahih” demiştir.

M. Şerafettin Kalay/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Kur’an’da insanın eşeğe benzetildiği üç durum

Bakalım size de ilginç gelecek mi… Kur’an’da bazı insanların durum ve tavırları üç noktada “eşek” …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.