İki kelimelik bir duası vardı…

Küçük yaşta iken hastalanmış, birçok doktora götürülmüş ve en sonunda Ankara’da kesin teşhis konulmuş; artık ömür boyu özürlü olarak yaşamını sürdürecekti. Fakat toplumdan uzak yaşarsa ilerde hastalığı daha da artabileceğinden mümkün olduğunca toplum içinde yaşaması gerekiyordu. Bu bilgilerin hepsini bu kardeşimizin babasından öğrendim.

Adamcağız anlatırken arada bir içleniyor, gözyaşlarını tutamıyordu. Evlat, gönül meyvesi demekti. Gözünün önünde yavrusu bir ömür boyu özürlü olarak hayatını sürdürecekti. Bu, gerçekten de çok hüzünlü bir durumdu. Amca inançlı bir insan olduğundan; “Artık sabırdan başka yapılacak hiçbir şey yok,” diyordu.

Özürlü kardeşimiz 30 yaşlarındaydı. Her zaman camiye gelir ve dua ederken de hep aynı şeyleri tekrar ederdi. Bu hareketi dikkatimi çekiyordu. İsmini sorduğumda, adının “Necmettin” olduğunu söylediler. Camiye geliyordu; ama hiçbir şey bilmiyordu. Bazen sürekli secde, bazen de başka hareketler yapıyordu. Ama duası hep aynıydı, hiç değişmiyordu. Sadece iki kelime: Birisi Allah’tı, diğeri ise pek anlaşılmıyordu.

Sürekli Müezzin Efendi’nin yanında oturduğundan Müezzin Efendi’ye Necmettin’in duasından bir şey anlayıp anlamadığını sorduğumda şu cevabı aldım: “İki kelime söylüyor: Birincisi Allah, ikincisi Kâbe.”

Necmettin’e neden böyle dua ettiğini sordum: “Efendi Baba…” diye bir cevap verdi. Peki, ne demişti Efendi Baba? Bu konuyu Necmettin’in babasına sordum. Bir Şeyh Efendi Necmettin’e; “Sen dua et de beraber hacca gidelim” demiş ve bundan sonra Necmettin sürekli “Allah, Kâbe” diyerek dua etmeye başlamış.

Yine bir gün namaz kılmak için Necmettin’in gittiği camiye gittiğimde cemaatten birisi; “Necmettin yarın umreye gidiyor, uğurlamaya gelecek misin?” dedi. Bu habere çok sevindim ve: “Garibimin duası kabul olmuş,” dedim.

Umreye giderken görüşme imkânım olmadı, ancak umreden döndükten sonra “hoş geldin”e gittim. Necmettin o kadar sevinçliydi ki, bu sevinci görülmeye değerdi. Babası bana; “Sevincinin iki nedeni var” dedi. “Birincisi umreye gittiği, ikincisi de gittiğimiz şirketin sahibi imkânları dâhilinde Necmettin’i her yıl umreye götüreceğini söylediği için.”

Garip Necmettin bir kere görmek için yıllarca dua etmiş, Allah da onun bu duasını kabul ederek ona yaşadığı sürece o güzel topraklara gitme imkânı sunmuş. Ben de kendi nefsime şöyle söyledim: “Yıllarca namaz kıldım, dua ettim; ancak Necmettin gibi samimi yapamadığım için dualarımın tesirini göremedim.”

Fazla söze gerek yok. Kimden istiyorsan onu bilecek ve neyi istiyorsan onda samimi olacaksın. Mevlâ işte o zaman o duayı kabul eder.

Başkalarını bilemem, ama kendi nefsimi kast ederek söylemeliyim ki, dua ederken de çok hata yapıyor, çoğu zaman dünyalık şeyler istiyoruz. Ya yaşadığımız ortam bizi çok etkilemiş, ya da nefsimiz şeytanla bir olup bizi aldatıyor da biz farkına varamıyoruz. İnşallah bundan sonra Necmettin’in ihlasını ve samimiyetini göz önünde bulundurarak dua ederim…

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Mahmud Efendi’nin başlıca hizmeti…

Sosyolog Prof. Dr. Bedri Gencer Hoca Milat Gazetesi’ne verdiği mülakatta Mahmud Efendi’nin ütopik cemiyeti İslâmîleştirme …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.