İki güzel hamal tanıdım…

Demirciler İçi… Şimdilerde sadece üç beş sobacının kaldığı Konya‘nın kadim sokağı… Bundan 25-30 yıl öncesinin demir ve soba yükünü çekmiş bir sokak…. Şimdilerde büyük dükkanlara zor sığan demirler, sobalar o gün bu sokağın içinden girmiş, çıkmış, işlenmiş. Yani Konya’nın demirinin, sobasının merkezi olmuş… Bizim çocukluğumuzun önemli bir kısmı bu sokakta geçmişti. Dede mesleği, demir- sac ticareti olunca, demirin merkezinde olmalıydınız ve orası da Demirciler İçi’ydi.

Komşuluk ilişkileri iyiydi, ahilik kültürü tam olmasa da vardı. Kalfalar, çıraklar komşu dükkan sahiplerinden çekinirdi. Şimdiki gibi yaşı küçükler sigara içiyorsa büyüklerinin yanında içmez, ya tuvalete gider veya dükkanın bir köşesine siner orada içerdi. Dükkanlarda imece usulü yemek pişirilir, öğle namazı kılınıp gelindikten sonra sofra kurulur, aynı kaseden yemekler kaşıklanır, güle, konuşa yemekler sünnetlenirdi.

Murtaza Dayı

Bu sokakta satılan malzemelerin nakliyesi için arabaya ihtiyaç vardı. Üç tekerliler ve at arabaları. Bizim sokakta benim çocukluğumda at arabası bir taneydi o da Murtaza Dayı‘nın beyaz atı ve arabasıydı. Sabah atıyla gelir, iki dükkanın arasına park eder, atın yem torbasını takar, akşama kadar rızkını beklerdi. Böyle böyle kazandığı paraları biriktirdi ve Hacca gitti. Hacı elbisesinin Türk bayraklı ceketini yıllarca giydi.

Daha sonra üç tekerli arabalar özellikle tonajı yüksek Rus motorları çoğalınca eskisi gibi iş yapamaz oldu ve at arabasını sattı. Sokağın tek at arabası artık yoktu. Gelen geçene torba sallayan beyaz atımız yoktu artık. Ama Murtaza Dayı için hayat devam ediyordu, emeklisi yoktu, çalışmak evine ekmek götürmek zorundaydı. O yaşlı haliyle, nefes darlığı hastalığıyla hamallık yapmaya başladı. Sicim sicim terler, işin sonunda kazandığı tertemiz, helal parayı neşeyle cebine koyardı.

Bir gün yatağa düştü, sabah kalkamadı, felç olmuştu. Sokak esnafı onu unutmadı, destek oldu. Bir gün her fani gibi salası verildi Murtaza Dayı’nın. Ölmüştü geride unutulmaz iki haslet bırakmıştı. Bir, her ne zaman halini hatırını sorsam “İyiyin elhamdülillah” derdi. İki, yaş ne olursa olsun, helal lokma için mücadele etmenin çabasındaydı.

Hamal Hafız

90’lı yılların Konya‘sında Demirciler İçi’nde satılan demir, sac, soba ürünlerinin taşınmasında çalışan başka hamal amcalar da vardı. O zamanlar 55- 60 yaşlarında olan bu amcaların çoğunun emeklisi yoktu. Yani günlük çalışan günlük harcayan insanlardı. Sırtlarında, omuzlarında kilolarca yükü taşır, kan ter içinde tertemiz kazanç mücadelesi verirlerdi.

Onlardan birisi de Hafız Mehmet Amca‘ydı. Konya Divanlar Köyü’ndendi. Yıllarca sobacılar içinde çalışmış, emekli olmuştu. Fakat emekli maaşı kafî gelmediği için çalışmaya devam ederdi. Her sabah gelir, rızkının peşinde koşardı. Beraber çokça sacı omuzlarımızda taşıdığımızı hatırlarım. Çalışırken dili de boş durmaz, ezberindeki sureleri tekrar ederdi.

Öğlenleri koltuğunun altına koyarak getirdiği ekmeğiyle dükkana gelir, bizim masada iştahla, israf etmeksizin, kırıntılara varıncaya kadar yerdi. Bazen onun o iştahlı yiyişi beni cezbeder, gider yediği her neyse ondan ben de alır gelir, karşısına oturur, onun iştahına ortak olurdum. Namaz vakti camiye gider, müezzinlik yapar, hoca yoksa namaz kıldırır, cenaze varsa sala okurdu.

Sokağın Hafız Mehmet Ağası‘ydı. Sonra işgücü ihtiyacı Demirciler İçi’nde bitince durmadı, bir işyerinde çalışmaya devam etti. Amaç kimseye muhtaç olmadan helal kazanç için çalışmak. Şimdi iş beğenmeyen, masa başı veya laylaylom iş arayan, aylak aylak gezen ana babasına yük olan kimselere ibret olsun.

Allah Teâlâ alnının teri ile geçinen Hafız Mehmet Ağa’ya da Arabacı Murtaza Dayı’ya da rahmet eylesin. Bizlere de onlardaki helal kazanma şuurunu nasip eylesin.

Sami Büyükkaynak/ İrfanDunyamiz.com

Yayın Yönetmeni Notu: Bugün insanlık olarak egoizmin, bencilliğin, çıkarcılığın, menfaatçiliğin ve bizi insanlıktan uzaklaştıran her türlü kötü duyguların girdabından kendimizi kurtarmak istiyorsak, bir boyacı sandığı ile ailesini geçindiren İsmail Amca, koyunlarını sağıp sütünü hediye eden Kerime Yenge, kurtlar kuşlar yesin diye ağaçlara aşı yapan Kadir Dede, misafir ağırlamayı seven Ahmet Amca, sözünde duran Marangoz Kara Mehmet, mesleğinin hakkını veren hademe Yaşar Abi, topraktan küp yapıp köylülere dağıtan Nacı Teyze, teravih kılarken vefat eden Fatma Anne, gelinlere nasihat eden Döndü Aba, alnın teri ile çalışan Arabacı Murtaza Dayı, hamallık yapan Hafız Mehmet Amca ve köyünde fedakarlığı ile tanınan Yörük Köylü Ahmet Amca gibi şahsiyetlerin güzel, samimi ve sade hayatlarını okumalı ve onlardan ilham almalıyız. Bizi yeniden diriltecek olan ruh bu ruhtur. İşte bu duygularla İrfanDunyamiz. com olarak güzel ve sade hayatları sizlerle buluşturma gayretindeyiz. Sizler de bu güzel içerikleri sevdiklerinizle paylaşabilir, iyiliklerin, faziletlerin, erdemlerin yayılmasına katkı sunabilirsiniz.

Sade Hayatlar ↗

Bize kaybettiklerimizi hatırlatan, ilham veren sade hayatlar tanımak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Ali Ulvi Kurucu’nun hicreti….

1930’lu yıllarda Ali Ulvi Kurucu Bey’in babası İbrahim Efendi mahalle camiinde imamlık yapmaktadır. Din eğitiminin …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.