Patronun kulağına ne demiş?

Fransa’da görevliyken bir kardeşimiz bana ilginç bir olay anlatmıştı. Duyunca çok şaşırmıştım, biraz da Müslümanlar adına üzülmüştüm. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum fakat bu olayı anlattığım için belki bana kızacak kardeşlerimiz olabilir. Bu olay kimi kardeşlerimizi de bir Müslüman olarak düşünmeye sevk edecektir. Buna okuduktan sonra siz karar verin. Olay şöyle cereyan etmiş:

Bir Fransız firmasında çalışan Müslüman Türk kardeşimiz patronu tarafından gerekçe gösterilmeden işten çıkarılmış. Bu durum işçi kardeşimizi çok zorda bırakmış. Ne kadar rica etse de, ısrar etse de bir türlü işe geri alınmamış. Birkaç ay bu şekilde geçiyor, kardeşimiz sürekli çareler arıyor… “Ya tazminatımı ödesinler yahut da işe geri alsınlar” diye düşünüyor. Nereye gitmesi, kime başvurması gerektiği hususunda etrafına danışıyor fakat tatmin edici bir çözüm bulamıyor.

Papaza gidiyor

Bir gün aklına şöyle bir fikir geliyor: “Bu patron Hristiyan, ben kilise papazına gideyim ve durumu anlatarak ondan yardım isteyeyim. Belki adam insafa gelir.” Papazın yanına gidiyor, durumunu anlatıyor. Papaz itiraz etmeden sessizce dinliyor. “Peki o zaman birlikte patronun yanına gidelim” diyor. Beraber iş yerine gidiyorlar. Hoşbeş, ikramlardan sonra papaz patronun kulağına eğilerek bir şeyler söylüyor. Fazla da bir şey söylemiyor, bir kaç kelime anca konuşuyor.

Patron doğruluyor, telefonla şefi çağırıyor ve şefe bu kişiyi hangi işi istiyorsa o işin başına vermesini söylüyor. Müslüman kardeşimiz bu olaya çok seviniyor. Aynı zamanda da çok şaşırıyor. Papaza teşekkür ediyor ve ayrılıyorlar. Birkaç hafta orada işe devam ettikten sonra kafasını bir soru kemiriyor: Papaz patronun kulağına acaba ne dedi?

Bir kaç gün sonra bunu papaza sormak için kiliseye gidiyor ve şöyle diyor: “Papaz bey, bana yardımcı oldunuz, bunun için size tekrar teşekkür ederim. Ama birkaç gündür kafamı kurcalayan bir şey var. İnatla beni işe almayan patronun kulağına ne söylediniz ki beni hemen işe aldı? Ben bunu çok merak ediyorum”. Papaz şu cevabı veriyor; “Sen de mi Müslüman oldun? Bu şekilde işçilerine eziyet ediyorsun?” dedim.

Evet değerli okuyucularım bu cevabı öğrenince ben de sizler gibi şaşırdım. Müslümanlar hakkında böyle düşünmelerine üzüldüm. Fakat bu imajı oluşturan Müslümanlarda hiç mi kabahat yok; bunu düşünmenizi istiyorum. Aynı zamanda bu olayın batıda nasıl bir Müslüman algısı var sorusuna da bir cevap olduğunu düşünerek sizlerle paylaşmayı uygun gördüm.

Özeleştiri yapalım

Daha geçen gün kurban alım satımı ve kesimi yapan bir kardeşim bana; “Hocam lütfen cemaati uyar, kurban alırken kantara koyulan hayvanları tartarken bazıları kimseye çaktırmadan kantarın kenarına ayaklarını koyarak 25-30 kiloluk bir fazlalık oluşturuyorlar. Bunu lütfen cemaatinize duyurun” dedi. Böyle yapılan bir yanlış var ki benimle paylaştı, insanları uyarmak istedi. İbadet niyetiyle kesilen kurbana bile hile karıştırılmasını vicdan sahibi bir Müslüman nasıl kabul edebilir?

Bir başka örnek daha. Çin’le ticaret yapan bir iş adamı Çin’den aldığı mallara “Türk malı” damgasının vurulmasını istiyor. Çinli iş adamı mümkün olmadığını söylemesine rağmen ısrara dayanamıyor ve bu teklifini kabul ediyor. Çıkışta beraber yemeğe gidiyorlar. İş adamı helal kesim olan bir lokantaya gitmek istediğini söylüyor. Çinli taşı gediğine koyuyor: “Sizde sadece yemekte mi haram helal var?” Tabi bizim Müslüman iş adamı mosmor oluyor.

Maalesef hep olumsuzları anlatıyor gibi oluyoruz ama tabii ki kendimize gelmemizin bir yolu da olumsuz taraflarımızı görerek ve göstererek iyi tarafa doğru yönelmeye çalışmak olmalıdır. Hani bir söz vardır; “İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” İman kişinin özüne işlerse hiçbir zaman yolundan sapmadan o imanın gereğini en ince detayına kadar yapmaya gayret eder. İmanın tezahürü gündelik hayatta yaptıklarımızda ortaya çıkar. Eğer iman kalbimize inmiş olsa idi bu kadar çok hileli işe şahit olmazdık.

Önderimiz ve Örneğimiz

Sevgili Peygamberimiz aleyhis salatu vesselam Efendimiz daha peygamber olmadan önce de doğruluk ve dürüstlüğü ile ön plana çıkmıştı. Cahiliye Arapları kendisine Muhammedü’l Emin lakabını takmışlardı. Bir gün Peygamber Efendimiz Hud suresindeki “festagım kema umurte” yani “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetinin kendisini ihtiyarlattığını söylemişti. Ümmetine de doğruluktan ayrılmaması hususunda sürekli ikazda bulunmuştu. Mekke’den Medine’ye hicret ederken Mekkeli müşriklerin kendisine emanet ettikleri eşyalarını Hazreti Ali’ye bırakarak dağıtmasını temin etmişti.

Böyle bir peygamberin ümmeti elbette ki onu kendisine rehber edinecek ve onun yolundan gidecektir. Elhamdülillah tarih boyunca bunun örnekleri hakikaten benzerine az rastlanacak şekilde tezahür etmiştir. Ama maalesef son asırlarda bu doğruluk ve dürüstlük ümmetin üzerinden sanki yavaş yavaş kalkmaya başlamış, başka bir hayat tarzı kendilerine dayatılmış, bu hayat tarzı içerisinde Peygamberini örnek alması gereken Müslümanlar maalesef hep tersine gitmeye başlamıştır. Dinden uzaklaşmamız bize çok pahalıya mal olmuştur.

Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Değerli alimlerimizden bize kalan…

Değerli âlimlerimiz, günden güne dünyamızdan ayrılmaktalar. Efendimiz bir âlimin ölümünü bir kabilenin ölümünden daha fena …

Bir yorum

  1. Teşekkürler.var olun.hal ü ahvalimiz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.