Sizin hiç velesbitiniz oldu mu?

Bizim çocukluğumuzda velesbit bütün çocukların rüyasıydı. O zamanlar öyle çok velesbitçi yoktu. Üç-beş esnaf ancak çıkardı herhalde. Ama benim ilk velesbitim ikinci el, kontapedal (freni pedalda olan) bir velesbit oldu. Şimdi olduğu gibi o zaman da her çocukta velesbite binme arzusu vardı. Bisanların dağ bisikleti tipinde olanlar daha yeni yeni çıkıyordu.

Ben de bir yaz tatilinde babama ”velesbit de velesbit” diye tutturmuştum. O da bu ısrarıma dayanamadı, Dellal Pazarı’na götürdü, beni. Dellal Pazarı, ikinci el eşyaların satıldığı bir yerdi. Eski garajın oralarda bir yerdeydi, sanırım. Bir dükkanda fıstık yeşili, orta kadrosu olmayan, tam da benim boyuma uygun velesbiti gördük. Almanya’dan bir Almancı getirmiş ve satmış velesbiti. Yani Avrupa malıydı. Pazarlığa tutuştular, in aşağı çık yukarı velesbit alındı. Artık benim de velesbitim olmuştu.

Bizim çocukluğumuzda böyle her çocuğun bir velesbite sahip olma macerası vardır. Şimdiki çocukların her istediği hemen alındığı için böyle tatlı anılar yok. Dellal Pazarı bilmezler, bir şeye sahip olmak için beklemeyi, sabretmeyi akıllarından geçirmezler. Hep derim, öyle bir zaman yaşıyoruz ve çocukları öyle şımartıyoruz ki, çocukların ceplerindeki telefonların pahası, babaların maaşlarıyla eşdeğer. Değişikler geliyor, hem de ne değişik…

Ekmek kuyruğu

Benim çocukluğumda belediyeler ekmek fabrikaları açmış ve halka ucuz ekmek satmaya başlamıştı. Tabi ki sınırlı sayıda ekmek üretiliyor ve belediyenin ekmek büfelerinde satılıyordu.

Ekmeğin sayısı sınırlı ve ucuz olduğu için ekmek büfelerinin önünde uzayan kuyruklar olurdu. Orada ne olaylar olurdu… ”Sen benim önümde değildin, ben senin önündeydim, kaynak yapma” gibi laf kalabalıkları hatta kavga ve ağız dalaşları… Biz de o kuyruklarda çok bekledik.

Ekmek belli saatlerde gelir, ekmek gelmeden önce sıra oluşurdu. Ekmek arabası gelince insanların heyecanlanması, umutlanması, sevinmesi… ”Ekmek geldi” nidaları… Bazen bu kuyrukları beklemek işime gelmez, velesbite biner, İstanbul Caddesi’nden eski mezbahanenin (Şimdi Adliye tramvay durağının olduğu alan) orada bulunan ekmek fabrikasına giderdim.

Bazen fabrikadan aldığım ekmek sıcak olur, poşet delinir, ekmekler düşer, onları velesbitin arka selesine lastikle bağlardım. Eve gelene kadar ekmeğin tabiri caizse haşatı çıkardı. Bu ucuz ekmek hengamesi epey sürdü. Daha sonra fiyatlar dengelendi. Ucuz ekmek ve kuyrukları da yok oldu gitti.

Bugünkü nesil bunları bilmez. Şimdikileri evin dibindeki bakkaldan ekmek almaya göndermekte zorlanıyorsunuz. Hele bir de; ”Haydi şurada ucuz ekmek var, oradan al gel!” deseniz; ”Sıcağın, soğuğun altında kim gidecek” derler. Bizim nesil giderdi, anneler, dedeler, nineler, amcalar giderlerdi. Ekmek ailenin can damarıydı ve çok tüketilirdi. Çünkü bir kuruş bir kuruştu… Evet bir kuruş bir kuruştur.

Fotoğraf makinası

Çocukluğumuzda fotoğraf çekinmek çok önemli bir faaliyetti. Fotoğraf makinası ailede o zamanlarda sadece hukuk fakültesinde okuyan halazademizde vardı. Hatta babam her bayram halazadem ağabeyimizi ya bizim eve çağırır veya biz onlara gider bayram hatırası aile fotoğrafları çektirirdik. Halamıza gittiğimizde de halazademizden rica ederdik, o da bizim fotoğraflarımızı çekerdi.

Hatta bir keresinde boyunlarımıza kendi kıravatlarından geçirmiş ve öyle çekmişti. Çocukluk işte pek sevinirdik, fotoğraf çekinmekten. O fotoğrafta ne kadar da neşeli gülmüşüz. Bundan 25-30 yıl öncesinin fotoğrafı. Nereden nereye, şimdi herkesin cebinde fotoğraf makinası var. Ama bu kağıt baskı fotoğrafların tadını dijital fotoğraflar vermez. Elinize alırsınız, derin derin bakarsınız… İşte öyle bir şey…

Şiir yarışması

Seksenlerin başı ilkokul öğrencisiyim. Konya ili okullar arası şiir okuma yarışmasına okulumuzu temsilen Arif Nihat Asya‘nın “Bir Bayrak Rüzgar Bekliyor” şiiriyle katılacağım. Şimdilerde böyle bir yarışma olacak okul idaresinden tutun aileye varıncaya kadar herkes seferber olur. O zamanlar böyle değildi. Müdür okulun hizmetlisi amcayı görevlendirdi. Beni yarışmanın yapılacağı okula okulumuzun hizmetlisi kendi üçtekerleklisi ile götürdü.

Estire estire okula vardık. Bir de ne olsun üç tekerlekliden inerken o zamanlar siyah önlük giyerdik, önlüğün kenarı motorun bir yerine takıldı ve düğmesinin biri koptu. Nolacak şimdi? Ağlamaya başladım. Hizmetli amca hemen yarışmanın yapılacağı okulun hizmetlisini buldu. O da Allah’tan bayanmış. Abla güzelce düğmeyi dikti ve yarışmaya katıldım. Bu motivasyonla yarışmayı kazandım mı? Beşinci olabilmiştim, o kadar…

Sami Büyükkaynak/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Seyda Muhammed Konyevi’den Güzel Eser

Seyda Muhammed Konyevi’nin Reyhani Yayınları’ndan çıkan Hazreti Muhammed’den Kutlu Mesajlar adlı kitabının, son dönemde çıkan …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.