İlahi kaynaklı dinler ifadesi doğru mu?

YAZARLAR VE HOCALAR GRUBU YAZIŞMALARI

Konu: İlahi kaynaklı dinler ifadesi doğru mu?

24.12.2017

Aydın Başar: Haddimi aşmak istemem ama şu hususa dikkat çekmek istiyorum. Bilmiyorum ne dersiniz? “İlahi kaynaklı dinler” ifadesinden anlaşılan “yüzde yüz ilahi kaynaklı oldukları”dır. Peki mevcut hıristiyanlık ve yahudilik yüzde yüz ilahi kaynaklı mıdır yoksa bir kısmı ilahi kaynaklı bir kısmı da beşeri tahrifat neticesi midir? Eğer yüzde yüz ilahi kaynaklı ise bu dinlere ilahi kaynaklı dinler diyebiliriz. Ama ikinci şekildeyse diyemeyiz. 2 Eğer köken yani ortaya çıkma itibariyle ilahi kaynaklı olduğunu söylüyorsak onun Allah katındaki adı İslam’dır. Aynı zamanda “Allah katındaki tek din İslam’dır” ayeti de “tek ilahi kaynaklı din İslam’dır” demektir. 3. Hazreti İsa zamanındaki hristiyanlık ve Hazreti Musa zamanındaki yahudilik için “ilahi kaynaklı din” ifadesini tarihsel bir konuda kullanabilsek bile güncel hristiyanlık ve yahudilik için kullanmamamız gerekir diye düşünüyorum. İnsanların zihnine bu muharref dinlerin “ilahi kaynaklı dinler” olarak kazınmaması gerekir. Hele de İslam’ı da bunun içine katıp onlarla aynı kategoride ifade etmek sakıncalıdır diye düşünüyorum. Saygılarımla… (12:51)

Özcan Hıdır: Şu hususları ifade etmek isterim: 1. “İlahi kaynaklı dinler”, “ilahi dinler” veya “vahye dayanan dinler” tabirleri bugün ilahiyat camiasında yaygın kullanılıyor. Eskiden “semavi” kullanılırdı. DİA “yahudilik” veya “hıristiyanlık” maddelerinin hemen ilk tanım cümlesinde “ilahi din” tabiri var. Kaldı ki bu geçmiş alimlerimizin kitaplarında da geçiyor. Ayrıca ilmihal kitaplarında bile var. Ben genelde “ilk kaynakları itibariyle” kastediyorum. Belki ilahi kaynaklı dedikten sonra tahrif edilmiş olduklarını da vurgulamak gerekir. 2. İslam’a göre bizzat Kur’an’ın ifadesiyle “yegane din” İslam’dır. Bunda hiç şüphe yok. Siz de bunu vurguluyorsunuz zaten. Ancak bunu söylerken Kur’an aynı zamanda “hıristiyanlık”, “yahudilik”, “ehl-i kitap”tan ayrı bir kategori olarak da söz edip onların tahriflerine-sapmalarına da işaret ediyor. Şirk koştukları halde Ehl-i kitap için farklı bir çerçevenin (hükümlerin) olması da bundan olsa gerek. 3. Kur’an’nın indiği dönemdeki -Kur’an’nın muhatap aldığı- Yahudilik ve Hıristiyanlık arasında bazı mezhepler dışında bir fark yoktur. Hazreti İsa ve Hazreti Musa dönemi ise ayrıdır. Sapma onlardan sonradır tabiatıyla. Demem o ki, Kur’an ve sünnet bir yandan onları Tevhid’e- Ortak kelimeye ve yegane din (ed-Din) olan İslam’a davet edip sapmalarını yüzlerine vururken, aynı zamanda onların ilahi vahye dayanan tarafını hatırlatmış olur. Bu konu tabiatıyla hassas- netameli de bir konu. (17:05)

İbrahim Cücük: Kur’ân-ı Kerîm, Yahudi ve Hrıstiyanlar için Ehl-i Kitap diyor. Ehl-i Kitab’ın özelliği, din düşüncesini ve ahiret inancını kabul etmeleridir. Şirk içinde olduklarını da Allah Teâlâ bildirmiştir Kur’ân’ında. İlâhî dinler tabiri onların halk tarafından kabulüne sebep olabilir. Demek ki bunlar da dinmiş algısı oluşabilir. Hak din idiler şirk içine düştüler. Kur’ân onların kafir olduklarını da net ortaya koymuştur. Nisa 4/150-151’de Allah tanımayan, Allah’ı tanıyıp peygamber tanımayan, bazısını kabul edip bazısını kabul etmeyenleriyle birlikte hepsinin kafir olduklarını bildirmiştir. Bu Kitap ehli diye ilâhî dinler diye tavsif etmek tehlikelidir. Bu Kitap ehlini ilahi dinler diye tavsif tehlikelidir. (17:29)

Mehmet Sürmeli: Hazreti İsa’nın doğumu ve yaratılış mucizesi üzerinde duran Kur’an, İsa Peygamberin yaratılışı ile Hazreti Âdem’in yaratılışı arasında benzerlikler kurarak İsrailoğullarının şaşkınlığa düşmemelerini, Hazreti İsa’yı ilahlaştırmamalarını tavsiye eder. Şu ayette bu durum gayet açıkça belirtilmiştir: “Muhakkak ki Allah’ın indinde İsa’nın durumu, Âdem’in durumu (yaratılışı) gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra ona “ol” dedi (ve o da yaratılışı kâmil bir insan) oldu.” (Âl-i İmran 3/59) Yüce Allah bu beyanıyla İsa peygambere uluhiyet isnat eden Hristiyanları tefekkür etmeye çağırmıştır. İsa Peygamberi bir anadan yarattık, Âdem peygamberi ise ana ve baba olmaksızın yarattık. Bu durumda, “Âdemi ilah kabul etmediğinize göre niçin İsa’yı ilah kabul ediyorsunuz” diye Hristiyanları uyarmıştır. Bu uyarıdan nasiplerini almayan Hristiyanlar, daha sonra da ilah sandıkları kimsenin ölümüne inanmışlardır ki Kur’an-ı Kerim böyle bir iddianın da mesnetsiz şu ayette izah buyurmuştur: “Ve onların, “Muhakkak ki Allah’ın Resûl’ü Meryem’in oğlu İsa Mesih’i biz öldürdük.” sözleri (çok büyük iftiradır). Ve onu öldürmediler ve onu asamadılar. Fakat (öldürülen adam) onlara, (Meryem’in oğlu İsa Mesih’e) benzer olarak gösterildi. Ve muhakkak ki onun hakkında ihtilafa (anlaşmazlığa) düşenler, ondan (bu hususta) mutlaka şüphe içindeler. Onların, onunla ilgili olarak, zanna tâbî olmaktan başka bir ilimleri yoktur. Ve onu kesinlikle öldürmediler (öldüremediler)” (Nisa 4/157)

 Allah Teâlâ’nın gönderdiği hak peygamberi iman ve destek verme hususunda yalnız bırakan İsrail Oğulları, onun üç yıllık risalet görevinin ardından toplumundan ayrılmasından sonra da İsa Peygamber’in getirdiği İslâm’ı tahrif ettiler. İnanç esaslarından tutun da ibadet esaslarına kadar her şeye el attılar. Sonunda Allah’ın haramlarının helal, helallerinin haram kılındığı muharref bir din ortaya çıkmış oldu. Yeni dinin hayata hâkim olmak ve özellikle hayatın genişlik boyutunda söyleyecek bir şeyi yoktu. Böyle bir dini insanlara zorla kabul ettiren Konstantin, putperest düşünceleri çeşitli zamanlarda dinin içerisine sokmuştur. Konsüllerde revize edilen bu din ilahi olma vasfını tamamen kaybetmiştir. Özellikle Sen Paul’ün fikirleri Hristiyanlığı şekillendirmiştir. Hata Hristiyanlığın kurucusu Sen Paul (Pavlos) denilebilir.

Hayatın ayrıntılarına müdahil olmayan böyle bir din batılılar tarafından kabul görmüştür. Çünkü bu dinde tanrının sosyal, siyasi, hukuki, iktisadi, eğitim ve hayatın genişlik alanıyla ilgili hiçbir söylemi yoktur. Hayat ya rasyonel olana veya pozitivist fikirlere terk edilmiştir. Tanrının, hayatlarına müdahil olmasını istemeyen kimselere insan eliyle inşa edilen bu din ilaç gibi gelmiştir. Hatta kapitalizmin revaç bulması için Hristiyanlığın Protestanlık yorumu keşif kolu gibi çalışmıştır. Kapitalizme keşif kolluğu yapan bir din için Türkiyeli bazı sosyalistler “Bir din seçecek olsaydık Hristiyanlığı seçerdik” diyebilmişlerdir. Bunun anlamı; batılı veya batılılar gibi düşünen modern insan hayatına kimsenin karışmasını istememektedir.

Aristo da olduğu gibi “ilk muharrik” diye bilinen tanrı âlemi yaratıp sonra da istirahate çekilmiştir. İstirahate çekilen emekli ilah anlayışı batılıların ruhlarına sinmiştir. Batılıların, Hristiyanlığı din olarak seçmelerindeki esas amaç da özlerinde olan “atıl” tanrı anlayışıdır. Bu anlayışı Hristiyanlığın tanrı fikrinde bulmuşlardır. Sözün özü; Hristiyanlık diye uydurulan bu dinin Hz. İsa ile gönderilen İslâm’la yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Bütün bunlara rağmen, Katolik kilisesinin başlattığı “Müslümanları gâvurlaştırma çabası” olan dinler arası diyalog faaliyetleri Türkiye’de din adına çıkan bir terör örgütü tarafından özel destek görmüştür. Mevcut Hristiyanlığı “Semavi”,“İbrahimi” veya “İlahi” din olarak gören ya da gösteren tüm akademik, resmi ve sivil yapılar bilerek, bilmeyerek büyük bir yanlışa öncülük etmektedirler. (17:29)

Özcan Hıdır: Muhterem İbrahim Hocam, Bu tür kullanımların halk için tehlikesi var elbet. Ancak siz de ifadelerinizde “hak din idiler şirke düştüler” diyorsunuz. İslam’a göre “yegane hak din İslam’dır.” Bunların başlangıcı itibariyle hak din, ilahi din olması şeklinde bir kullanıma itiraz etmiyorsunuz. Ben de zaten başlangıçları itibariyle diye kastediyorum. Ancak dikkatli kullanmakta yarar var bu ifadeleri haklısınız. Bugün ilahiyat camiasında ve kaynaklarımızda “ed- diyanstü’s- semaviyye” veya ilahiyye diye bir kullanım var. Buna da itiraz edilebilir tabii. Bu konulara hasbe’l kadr kafa yormuş biri olarak İbrahim Cücük ve Mehmet Sürmeli hocalarımızla ayrı düşünmediğinizi belirtmeliyim. Ancak bazı konuları da tahkik etmemiz kazım. Şu sorular önemli kanaatimce: 1. Kur’an’ın indiği ortamda ve Resulullah’ın muhatap olduğu Yahudi be Hıristiyanlar ile şu ankiler arasında itikad, kitap ve ibadet açısından fark var mıdır? Mesela Necran Hıristiyanları ile bugünkü hıristiyanlar farklı mıdır? Şayet yoksa, Kur’an ve Sünnet’teki Ehl-i kitap kategorisi niye vardır? Neden Ehl-i kitaba yönelik özel hükümler vardır? Kur’an’a göre Yahudiler ve Hıristiyanlar şirke düşmüştürler. Burada siyasi konuları, dünyevileşme ve sekülerleşmeyi kastetmiyorum. O konuda bugün Avrupa’da yüzde yetmiş agnostik-deist-ateist veya nihilisttir.  2. Bu tür tabirlerin kullanılmaması yönünde hocalarımızın hassasiyetlerini saygı duyuyorum. Bugün belki daha dikkatli olmakıyız. Ancak bu tür tabirler, tefsir, tarih ve reddiye türü klasik kaynaklarımızda da yer alıyor. (18:30)

Yazarlar ve Hocalar Platformu

İrfanDunyamiz.com

İrfanDunyamiz.com

Yazarlar ve Hocalar Whatsapp Grubu’nun Diğer Yazışmaları

Şunlara Gözat

Ali Ulvi Kurucu’nun hicreti….

1930’lu yıllarda Ali Ulvi Kurucu Bey’in babası İbrahim Efendi mahalle camiinde imamlık yapmaktadır. Din eğitiminin …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.