Zavendikli Mustafa Hoca Rize’nin incisiydi…

İlmini taşıyanlar mı yoksa yaşayanlar mı topluma faydalı oldular? Tabii ki yaşayanlar halkın gönlünde yerlerini aldıkları gibi, umulur ki Hak katında da rızay-ı ilahiyyeye mazhar olanlardan olmuşlardır.

Karadeniz’in incisi, güzel bir il olan Rize’de mütevazı bir hayat yaşayan ve “Zavendikli” ünvanlıyla anılan Mustafa Yıldız Hoca’yı 1991 yılında tanımıştım. Her anın onun için ayrı bir önemi vardı, boşa giden zamanı onun hayatında görmek mümkün değildi.

Planlı-programlı bir hayat yaşardı. Oturması, kalkması, yürümesi, yemek yemesi, talebe okutması; her haliyle örnek bir insandı. İlimdeki ciddiyeti, ilmin verdiği ahlâkı, cömertliği, hülâsa İnsan-ı Kâmil’e yakışan her güzelliği o insanda görmek mümkündü.

Mütevazıydı

Hatırladığım kadarıyla 1993 yılında Suriye’den bir Profesör Rize’ye gelmişti ve El Ezher Üniversitesi’nde okuyan bir öğrenci de ona tercümanlık ediyordu. Aralarında geçen söyleşiye ben de şahit olmuştum. Misafir Profesör İslami meseleler hakkında çeşitli sorular sormuş, Hocaefendi de bu sorulara çok güzel cevaplar vermişti.

Söyleşinin sonunda iki hocaefendinin şu diyaloğu hala hatırımdadır. Misafir Profesör, Mustafa Hoca’ya: “Size birçok soru yönelttim ki aslında hepsinin cevabını zaten yüzünüze bakınca da almıştım. Sizdeki nezâket, zerâfet gönlümü fethetti” dediğinde, edep misali olan o insanın yüzü kıpkırmızı olmuş ve Profesöre:

“Estağfurullah, biz kimiz ki yüzümüzle ders verelim. Ömür boyu güleryüzlü olmaya çalıştım, ama bir türlü başarılı olamadım” cevabını vermişti.

Latife yapardı

Hocaefendi’nin sohbetleri bir daha unutulmayacak şekilde insanın ruhuna, beynine nakşolurdu. Bir keresinde Rize’nin meşhur Sahil Camii’nde sohbet ederken cehennemle ilgili ayetleri okuduğunda cemaatin yüzünün kırıştığını ve içlerinden bazılarının uyumaya başladıklarını görünce: “Aziz cemaat, az sabırlı olun, biraz sonra cennetle ilgili âyetler gelecek” demiş ve cemaatin dikkatini çektikten sonra cennetteki nimetlerle ilgili ayetleri okumaya ve tefsir etmeye başlamış, bunun üzerine bir anda cemaatte bir hareketlilik oluşmuştu.

Gözler Hocaefendi’ye bakıyor, yüzler gülüyordu. Kendi üslubuyla: “Sizi gidi menfaat düşkünleri! Az önce cehennemden korkunca uyumaya başladınız, şimdi cenneti duyunca gözleriniz açıldı” diyerek cemaate tebessüm ettirmişti.

Hacda beraberdik

Bir zamanlar az da olsa Hocaefendi’den Arapça dersi almaya çalışmıştım. O münasebetle bir ağabey-kardeş veya samimi iki arkadaş gibi olmuştuk. Mevlâm nasip etmiş, kutsal mekânlarda, Mekke ve Medine’de kendisi ile beraber olmuştuk.

Bir defasında Altınoluk’un karşısında ikinci katta iki saate yakın bir süre sohbet etmişti, sohbetin sonunda bana: “Çok acıktık, beraber gidip bir yemek yiyelim mi?” dedi. Ben de: “Güzel olur efendim” dedim.

Oturduğumuz yerden kalktık, üç beş adım gitmeden Hocaefendi’nin etrafı hacılar tarafından sarıldı, ona sorular sormaya başladılar. Bir saat boyunca sorulan sorulara ayakta cevaplar vermiş, soruların bitmeyeceğini anlayınca da bana; “Bizim işimiz işte böyle, bazen istesek de yemek yiyemiyoruz. Hiç olmazsa siz aç kalmayın, gidin yemeğinizi yiyin” demişti.

Bir hatıra

İlginç bir hatırasını da bana başka bir gün şöyle anlatmıştı. İstanbul’da bir hocanın sohbetine gitmiş ve kalabalık bir cemaat olduğundan camiye kapıdan giremeyip merdivenle çıkıp pencereden girebilmiş. Kürsüde konuşmakta olan hoca, Mustafa Hoca’yı görünce: “Hocaların hocası, benim de hocamın hocası Mustafa Hocam geliyor” diyerek kürsüden inmiş ve Hocaefendiyi kürsüye davet etmiş.

Kürsüye çıktıktan sonra cemaate selam veren Mustafa Hoca: “Aziz cemaat! hocanızın dediği gibi ben öyle hocaların hocası veyahut bu kürsüleri dolduracak birisi değilim. Sözü ben ehline teslim ediyorum” demiş ve kürsüden inmiş. Tevâzuya örnek bu hareket, elbetteki Mustafa Hoca’nın gönüllerde taht kurmasına yetmiş.

Talebe yetiştirdi

Onunla ilgili yazılacak çok şey var. 64 yıl bilfiil talebe yetiştiren bir âlimin hayatı birkaç sayfa yazıyla biter mi? Rize’ye en son gidişimde onu Müftü mahallesinde talebe okuttuğu kursta görmüştüm. Kapıdan içeri girdiğimde sabah namazından sonra mutat olan tefsir dersini yapıyordu.

Tam karşısına oturmama rağmen ders bitinceye kadar beni görmemişti. Dersi bitirdikten sonra beni gördü: “Vay benim hac arkadaşım, güzel dostum, sen ne zaman geldin, geldiğini fark edemedim? Hakkını helal et” dedi. Bu olay onun dersine vermiş olduğu önem ve ciddiyete güzel bir örnektir.

Aylar öncesinden söz verdiğim programlarım münasebetiyle Hocamızın cenazesine katılamadım ve katılamadığımdan dolayı da kendimi çok suçlu hissettim. O muhteşem kalabalığın içinde ben de gözyaşlarımla Mustafa Hocama son görevimi yapsaydım, gönlüm daha rahat olurdu.

Ne güzel bir hayattı o hayat!

Ne güzel bir yaşantıydı o yaşantı!

Ne güzel bir vedaydı o ölüm!

O sadece bir ilin hocası değil, Türkiye’nin hocasıydı.

Allah celle celaluh makamını cennet etsin!

Hocamı unutamayız, ellerimizi her açtığımızda mutlaka onun ruhu için dualar etmeyi de unutmayacağız.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

KARADENİZ ÇEVRESİ İRFAN DÜNYAMIZ

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Kur’an’da insanın eşeğe benzetildiği üç durum

Bakalım size de ilginç gelecek mi… Kur’an’da bazı insanların durum ve tavırları üç noktada “eşek” …

Bir yorum

  1. Allah Teâlâ rahmet eylesin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.