Günah kavramıyla ilgili Kur’an’da yetmişten fazla kelime kullanılmıştır. Hadislerde de farklı ifade biçimleri mevcuttur. Kullanılan farklı kelimeler ve kavramlar günahın derecelerini haber vermektedir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, günahı değişik şekillerde tanımlamıştır. Bu tanımlardan birinde fıtrat temizliğini öne almış ve şöyle buyurmuştur: “Günah vicdanının/fıtratının kabul etmeyip içinin yatışmadığı şeydir ki onu hemen terk et…”1
Yine bir başka hadiste şöyle buyurulur: “Kişi, işlediği kötülüğü yaparken bile yaptığını kötü buluyor, iyilik yaptığında ise sevinç duyuyorsa, mü’mindir.”2 Bu buyruğuyla Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem, imanla günah arasındaki ilgiye dikkat çekmiştir. Zaten bu iman sebebiyle mü’min günah işlemekten sakınır. Bu psikolojik durumu Peygamber Efendimiz şöyle açıklığa kavuşturmuştur: “Mü’min, günahını dağ gibi görür ve üzerine düşecek gibi korkar. Facir ise günahını burnuna konan bir sinek gibi (küçük) görür.”3 Küçük gördüğü için günahlara dalmaktan ve isyandan pişmanlık duymaz.
Günahlar küfre götürür
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem; “Günahlar küfrün postasıdır”4 buyurmak suretiyle ümmetini, itikadi alanda yapılan suçlara ve günahları helal sayarak işlemeye karşı uyarmıştır. “Allah Teâlâ’ya isyan içeren hususlarda diretmek ve günaha devam etmek gerçek deliliktir.”5 ifadesiyle de günahların insanlarda alışkanlık yapmamasını istemiştir. Çünkü günahlar insanın emanete liyakatini kaybettirir ve sonunda toplu helake götürebilir. Nitekim Resûlullah konumuzla ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Kötülükler yaygınlaşırsa içinizde salih kimseler bulunsa bile helak olursunuz.”6
Hattâ değil insanların helak olması, diğer canlılar bile yok olabilirler. Şu ayet bu hakikate işaret etmektedir: “(Eğer Allah, işledikleri günahlardan dolayı insanları derhal) cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde (helâk edilmedik) bir tek canlı bırakmazdı fakat (O, zalimleri cezalandırmakta acele etmez,) belirlenmiş bir vakte kadar onlara mühlet tanır. Belirlenen bu süre gelip çatınca da, (hepsinin cezasını tam olarak verir! Çünkü) Allah, kullarının (her hal ve hareketini) görmektedir.” 7 Fakat Allah Teâlâ şefkatinin çokluğu nedeniyle kullarını acil bir şekilde cezalandırmamaktadır.
Günahlar kişinin kalbini karartır ve insanlık makamından düşüşler yaşattırır. Eğer bu düşüş, inanç alanındaki sapmalar sebebiyle kişinin hidayetini karartırsa; hakkı görmesine engel olursa günahlar nedeniyle kişi hayvanlardan bile beter olabilir. İnsaniyetten uzaklaşır. Şu ayet oldukça açık mesajlar vermektedir: “Doğrusu Biz, cinler ve insanlar arasından, kalpleri (ve akılları) olup da, onlarla (gerçeği bir türlü) kavramayan; gözleri olup da onlarla (doğruları) görmeyen; kulakları olup da onlarla (hakikati) işitmeyen nicelerini, (bu inatçı, önyargılı, kibirli tavırlarından dolayı) cehennemlik yapmışızdır. İşte onlar, (inanç, ahlak ve erdemlilikten yoksun olmaları yönüyle) tıpkı hayvanlar gibidirler; hatta daha da aşağı!.. (Çünkü bunlar hayvanların aksine, kendilerini hakikate ulaştıracak akıl ve idrâk yeteneğine sahip oldukları hâlde özgür iradeleriyle inkâra saplanmışlardır.) Gaflet bataklığında yüzenler de, işte bunlardır.”8
Allah’ı hatırlamalı
Günahlara düşmemek için Allah Teâlâ’yı sürekli hatırda tutmak, isimlerini anmak, isimlerin anlamlarıyla hayata anlam vermek önemli bir yaklaşımdır. Ayrıca istiğfar zikrini çok okuyarak dille davranışları uyumlu hâle getirmek de insanları hem günahlardan korur, hem de günahların bağışlanmasına vesile olur. Günahlardan bağışlanmak için Kur’an’da tesbih ve dua örnekleri olduğu gibi Sünnet’te de Peygamber Efendimiz’den gelen tavsiyeler vardır.
Bu hususta Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kim ki günde yüz defa ‘sübhanellahi vebihamdih’ diyecek olursa, hataları denizin köpükleri kadar da olsa (Allah’ın izniyle) silinir.”9 Peygamberimizin bu müjdesini bağlamı içerisinde ve İslâm’ın bütünlüğü içerisinde anlamalıyız. Günahlara batmaya devam edenleri temize çıkarmak için söylenmemiştir.
Her türlü kötülüğü işlemeye devam edip de nasuh tövbe ile Allah’a yönelmeden yapılan zikirler yalancıların zikridir. Kalbe inmeyen, kalbe inmediği için de insanda değişimi yapmayan bir zikir, ideal zikir değildir. Yukardaki müjde; hayatını istikamet üzerine sürdürürken bir sürçme ile düşen insanların zikirle yeniden ayağa kalkması bağlamında verilmiştir.
Kabir azabı boyutu
Allah’ı zikretmeyi ihmal etmenin bir de kabir azabı boyutu vardır ki buna değinmeden önce bazı hatırlatmalar yapmak isteriz. Elbette kabir azabını gerektirecek olan suçlar, küfür ve türleridir. Büyük günahlara dalıp tövbeden uzak bir hayatı tercih etmektir. Biz burada kabir azabının varlığını yokluğunu tartışacak değiliz. Ehl-i Sünnet âlimlerinin konuyla ilgili görüşlerine aynen katılıyoruz; kabir azabı haktır. Rasyonel bir yaklaşımla inkâr sapıklığına düşecek de değiliz.
Delaleti zanni ayetlerin ve sübut durumu tevatür derecesinde olup delaleti kati hadislerin varlığı kabir azabının olacağını beyan etmektedir. Delillerin çokluğu ve kuvvetinden dolayı konu İslâm uleması tarafından akaid kitaplarında ele alınmıştır. Biz de kabir azabının hak olduğuna iman ederiz. Bu nasların çokluğundan ve kuvvetinden yola çıkan akaid âlimleri ki başta da İmam Ebu Hanife olmak üzere, kabir azabının hak ve gerçek olduğunu söylemişlerdir.10 Ehl-i Sünnet bilginlerinin yaptığı çalışmaların tamamında kabir azabına değinilmiştir.11
Kabir azabını eskiden beri inkâr edenler olmuştur. Neticesine katlanmak kaydıyla herkes imanında özgürdür. Konuyla ilgili nasları anlamaktan âciz bazı zevatın medyada şov yapmalarını usulsüzlük ve cehalet olarak değerlendirdiğimizi belirtmek isteriz. Müslüman olmak naslara teslim olmayı gerektirir. Nasların kabulünü akılcı bir yöntemle ele almak insanı inkâra götürür.
Yüce Allah zikrinden yüz çevirenlere takdir edeceği uhrevi cezayı şu ayette beyan etmiştir: “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’ımdan) yüz çevirirse, ona dar bir geçim vardır ve onu, kıyamet günü, kör olarak haşrederiz.”12 Ayetteki “dar bir geçim” deyimini Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sdellem kabir azabı şeklinde açıklamıştır.13 Taberî “Kâfirlerin kabirde çekecekleri azaba dair” bir hadisi tefsirinde nakletmiştir.14
Büyük alimlerin görüşü
Buhari başta olmak üzere sahih hadis kitaplarında kabir azabının varlığı ile alakalı hadisler vardır. Ayrıca birçok müfessir de ayetteki bu terkibi kabir azabı diye yorumlamışlardır. Bunların bir kısmı ilk dönem müfessirlerindendir. Hicri 104 tarihinde vefat eden Müfessir Mücahid, hicri 200’de vefat eden Yahya bin Sellam ve hicri 333 yılında irtihal eden İmam Mâtûrîdî de bu gruptandır.15
Bu görüşü tercih edenlere göre, zikirsiz bir hayat sürenler ahirette kabir azabı çekeceklerdir. Burada şu hususu yinelemek isteriz: Mücahid, Yahya bin Sellam, İbni Vehb, İmam Taberî, İmam Mâturîdî gibi ilk dönem müfessirleri ki dile ve dine hâkim olmalarına rağmen kabir azabının varlığından bahsederlerken ilmi yeterliliği olmayan bazı zevatın kabir azabını rasyonel ve indirgemeci nedenlerle inkâr etmelerini; konunun etrafında yapay gündemler oluşturmalarını anlamak oldukça zordur.
Zikir dar bir anlamda değil en geniş anlamıyla anlaşılmalıdır. En başta da hayatı vahye göre düzenlemek, zikir olarak kabul edilmelidir. Bu kabul edilen anlam çerçevesinde hayat anlamlandırılacak olursa elbette insan, dünyada huzurlu yaşadığı gibi ahirette de mutlu olacaktır. Böyle hayırlı bir neticeyi kullarına Yüce Allah şöyle haber vermiştir:
“Gerçek şu ki Allah’a teslim olmuş bütün erkekler ve kadınlar, inanan bütün erkekler ve kadınlar, kendilerini adamış bütün erkekler ve kadınlar, sözlerine sadık bütün erkekler ve kadınlar, sıkıntılara göğüs geren bütün erkekler ve kadınlar, (Allah’ın karşısında) güçsüzlüğünü anlayan bütün erkekler ve kadınlar, karşılıksız yardımda bulunan bütün erkekler ve kadınlar, nefislerini kontrol eden bütün erkekler ve kadınlar, iffetleri üzerine titreyen bütün erkekler ve kadınlar ve Allah’ı durmaksızın anan/zikre-den bütün erkekler ve kadınlar için, (evet,) bunlar(ın tümü) için Allah, mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”16 İçlerinde Allah celle celaluh’u kalp ve dil ile zikreden kimseler de olmak üzere ayette sayılan grupları Yüce Allah cennetine koyacaktır.17 İtaatlerine karşılık onları bağışlayacak ve büyük bir mükâfat hazırlayacaktır.18
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Ahmed, Müsned, c. V, s.251.
2 Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Sünnet, s.91; Hâkim, Müstedrek, Had. no: 177, c. I, s.112.
3 Tirmizi, 38, Kıyamet, 49, Had. no: 2497, c. IV, s.658.
4 Acluni, Keşfu’l-Hafa, c. II, s.213.
5 İbni Hamza, Esbabu Vurudi’l-Hadis, c. II, s.98.
6 Malik, Muvatta, c. II, s.991.
7 Fatır 35/45.
8 A’raf 7/179.
9 Malik, Muvatta, c. I, s. 209.
10 Ebu’l Münteha, Şerh’u ale’l Fıkh’ı-l Ekber, Furkan yay. İstanbul, s.27-8
11 Bak: Tahavi, Ebu Cafer, Şerhu akıde’t-i Tahaviyye lil Allame İbn’i- İzz, Beyrut, 2009, s.384; Ali el- Kari, Şerhu Kitab’i-l Fıkhı Ekber, Beyrut,1995, s.185.
12 Tâhâ 20/124.
13 Yahya b. Sellam, Tefsir, c. I, s. 286.
14 Taberî, Cami’u-l ülum, c. VIII, s. 472.
15 Mücahid, Tefsir, s. 159; İbni Vehb, el-Vâdıh, c. II, s. 16; Mâtûrîdî, Te’vilât, c. VII, s. 318; Bagavi, Meâlim’ü-t Tenzil, s.593.
16 Ahzab 33/35
17 Mukatil, Tefsir, c.III, s.46.
18 Zuhayli, Vehbe, et-Tefsir’ü-l Veciz, s.423.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.