İslam’ın insanlar arası ilişkilerde bizden istediği tavır, insanın eşref-i mahlûkat olduğu hakikatini hissederek hareket etmemizdir. İslam toplumunda insanların en değerlisi en takvalı olanıdır. İnsanlara değer vermek, onlara şefkatle yaklaşmak, toplumdaki statülerine bakmadan onlarla ilgilenmek ve onları muhatap almak takvanın bir gereğidir. Muhatap aldığınız kişilere güler yüz göstermek, onlara iltifat etmek, onların gönüllerini almaya çalışmak da uhuvvet ve kaynaşmayla ilgili sünnetlerdendir. Bilhassa gönül insanları bu sünnetlere çok riayet ederler.
Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in yaşantısına baktığımızda, insanların kendilerine değer verilmediği hissine kapılmalarına neden olacak davranışlardan uzak durduğunu görüyoruz. Bu anlamda kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkasına yapmamızı yasaklamış; kendimiz için istediğimizi ise kardeşimiz için istemeyi imanımızın kemal göstergesi saymıştır. Hayatının her döneminde insanları muhatap almış ve onlara değer vermiştir. Öyle ki; “Hanginiz bu kavmin efendisi?” diye sorulmasını gerektirecek kadar halkla içli dışlı olmuştur.
İnsana değer vermiştir
Sevgili Peygamberimizin hayatının genelinde, insana sevgi ve ilginin muhteşem tezahürleri ile karşılaşırız. Abese Suresi’nde bahsedilen âmâdan yüz çevirmek ile ilgili vakıada ise istisnai olarak, insanlığa bir mesaj vermek için Allahu âlem böyle bir olay yaşanmıştır.
Haşa ki Efendimiz bilerek veya isteyerek bir hata yapmış değildir. Tefsirlerde Sevgili Peygamberimizin o zatı gördüğünde; “Kendisinden dolayı Rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek onun gönlünü aldığı ifade edilmiştir. Bu ayette Peygamber dahi olsa kardeşine yüz çevirdiği takdirde Allah Teâla’nın uyarısına muhatap olacağı insanlara hatırlatılmıştır.
Sevgili Peygamberimiz, bütün insanların Allah’ın kulu olduğunu en derinden idrak ettiği için, yaşlı bir nineden, üç yaşındaki çocuğa kadar hemen herkesi kendisine muhatap kabul etmiştir. Hiç kimseyi hor görmemiş, hiç bir insanı değersiz bulmamıştır. Her insana hak ettiği değeri vermiş, bu tutumunun gereği neyse onu da her zaman yapmıştır.
İçimizden biri gibiydi
Kuşu ölen çocuğa taziyeye gitmesi, camiye gelmeyenleri sorması, hastaları, yaşlıları ziyaret etmesi, sorulan her soruya en güzel bir şekilde cevap vermesi, kendisi ile görüşmek isteyen yaşlı kadına Medine’nin neresine isterse geleceğini söylemesi ve daha sayamayacağımız kadar misaller onun insanlara verdiği değerin bir göstergesidir.
Endülüs âlimlerinden İbn Hazm onun bu yönüyle ilgili olarak şöyle demektedir: “Her türlü kemal sıfatlarla muttasıf ve her türlü noksan sıfatlardan da temizlenmiş olarak, insanlara örnek gönderilen Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem başı sarıksız ve kalpaksız, ayağı ayakkabısız ve mestsiz olduğu halde, Medine’nin en uzak yerlerine kadar, ashabı ile birlikte hasta sormaya giderdi.” (İbn Hazm, Nefislerin Tedavisi, Tercüme: Selahaddin Kip, s.52)
Hazreti Ali radıyellahu anh’ı anlatan Dırar Bin Damre’nin şu sözleri de çok manidardır: “İçimizden biri gibiydi. Ona geldiğimizde o da bize yaklaşırdı. Bir şey sorduğumuzda bize cevap verirdi. Onu davet ettiğimiz zaman icabet ederdi. Bir haber sorduğumuzda bize bilgi verirdi. Allah’a yemin olsun ki onu her zaman bize yakın hissederdik.” (Bkz. Seffârînî, Şemsüddîn Ebü’l-avn, Muhammed b. Ahmed b. Sâlim, Gizâü’l Elbâb fî Şerhi Manzûmeti’l- Âdâb, II, 555.)
Bu sözlerden anlaşıldığına göre Hazreti Ali de Peygamber Efendimiz aleyhis selatü ve selam’ın muhataplık sünnetini en güzel bir şekilde uygulayanlardandır. O da Efendimiz gibi insanların arasına katılmış, onlarla muhatap olmuş ve onların taleplerine cevap vermiştir. Ne var ki bugün bizler davete icabet etme sünnetini unuttuğumuz gibi, misafir ağırlama sünnetini külfet saydığımız gibi, Fahr-i Cihan Efendimiz’in bu güzelim sünnetiyle de aramızı açtık.
Kullarımın arasına gir!
Fecr Suresi 29. ayetindeki “Kullarımın arasına gir” sırrına nail olan salih ve saliha kimseler, Allah’ın kullarını her zaman muhatap almışlar ve onların arasında girerek onlarla kaynaşmışlardır. Mü’minlerin birbirleri ile ısınıp kaynaşabilmeleri için birbirlerine tatlı ve güzel sözler söylemeleri, iltifat etmeleri icap eder. Mü’minin kaynaşan ve kendisi ile kaynaşılan kimse olduğunu Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şeriflerinde bildirmiştir. (Bkz. Hâkim, el-Müstedrek, 1/53; Bezzâr, Müsned, 15/349; Taberânî, el-Evsat, 6/58; Beyhakî, Şuabu’l-îmân, 10/441.)
Bu hadis-i şerife göre Müslümana hiç yakışmayan tavırlardan bir tanesi de kasıntılı, kasvetli bir hal içerisine girerek insanlarla kaynaşamamaktır. Kasıntılı davranışlarla karşılaşmak, değer görmemek, muhatap alınmamak, cevap verilmeye tenezzül edilmeyecek bir kimse konumuna düşürülmek, hiçbir insanın hoşuna gidecek bir durum değildir. Bu yanlış davranış yüzünden birçok dostluklar son bulmakta, birçok kimseler defterden silinmekte, gözlerden ve gönüllerden düşmektedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ihtiyaç sahiplerini muhatap almayan, onlarla ilgilenmeyen yöneticileri şöyle uyarmıştır: “Bir halîfe veya vâli, kapısını ihtiyaç sahiplerine ve yoksullara kapatır da onların kendisine ulaşmasına engel olursa, Allah Teâlâ da onun istek ve dualarının kendisine ulaşmaması için gök kapılarını kapatır.” (Ahmed ibni Hanbel, Müsned, IV, 231, nr. 18196; Tirmizî, Ahkâm 6, nr. 1332) Bu hadis-i şerifteki ağır tehditten dolayı salih yöneticiler halka kapısını kapamaz ve daima açık tutarlar.
Gönül sultanları
Bilindiği gibi insanlar maddi ihtiyaçları için dünya sultanlarına müracaat eder, manevi ihtiyaçları için de gönül sultanlarına giderler. Gönül sultanları da manevi ihtiyaçları için kendisine gelenleri boş çevirmez, gerek görev verdiği kimseler vasıtasıyla olsun gerek başka yöntemlerle o tekkenin gelenekleri ve imkânlar çerçevesinde o kimselerle ilgilenirler. Bugün insanlar evlerinde birkaç tane çocuğu ile ilgilenmeye vakit bulamazken bu dergâhlarda sayısız kimseler misafir olmuştur. Nitekim Allah dostlarının gönülleri sadece kendilerini ziyarete gelenleri değil bütün insanlığı içine alabilecek kadar geniştir.
Allah dostlarının hayatları insana değer vermenin müstesna örnekleri ile doludur. Merhum Mahmud Sami Ramazanoğlu kuddise sirruhu’nun hayatı ile ilgili en çok anlatılanlardan birisi de onun ziyaretleşmeye verdiği önem ile ilgilidir. O vefanın ve alicenaplığın bir gereği olarak, akrabalarını, ihvanını ve bilhassa farklı meşreplerdeki hocaefendileri çokça ziyaret etmiş ve onların gönüllerini almayı bilmiştir. Hatta denilir ki Sami Efendi Hazretleri iade-i ziyaret yapmayanlara darılmaz başka bir zaman takrar ziyarette bulunurmuş.
Merhum Musa Topbaş Hazretlerinin insana değer vermekle ilgili hassasiyetini ise Muhterem Abdullah Sert Ağabey kendisi ile yapılan bir mülakatta şöyle anlatıyor: “Medine’de gece battaniyeye ihtiyaç vardır. Çünkü Medine’de sokakta yatan çok insanlar vardır. Onun için merhum üstadımız bir gün: ‘Bakın geceleyin biraz soğuk oluyor. Dışarıda yatan insanlar var, bir bakın’ dedi. Bir gecede iki yüz tane battaniye dağıtıldı. Bizler tabii o zaman, ‘biz bunu neden görmedik’ dedik. Ama görmek lâzım. Gerçekten o ihtiyacı görebilmek hemen hemen o Allah dostlarının çok önemli bir vasfı. Ülkenin ta bir ucunda en garip bir yerde, hapiste yatan bir insan, arayanı yok, soranı yok. Ama Cenabı Hak, Medine’deki sevdiği kulunun gönlüne bir yerden onu düşürüyor. Medine’den buradaki bir evladına telefon açıyor; ‘O insanı bir sorsanız. Bir ayet okuduğu için hapse girdi, bir sorun.’ Gecekonduda oturan bir garip kızcağıza, ‘Bunun annesi uzun yıllar bize hizmet etti, bunu kendi şartlarına göre bir ev sahibi yapalım’ diyor.”
Aydın Başar/ Altınoluk Dergisi
Sünnet Yolumuz ↗
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’e dair yazılar okumak için tıklayın.
Hayat Kitabımız ↗
Hayat rehberimiz Kur’an-ı Kerim’e dair ilmi ve seviyeli yazılar okumak için tıklayın.