Yolu Sünnet olanın, sonu cennet olur

Her Müslüman’ın önce dinini öğrenme derdi olmalıdır. Dinini öğrenmeden yaşayan insanlar tabiri caizse “adres bilmeden yolculuk yapan yolculara” benzerler. Öğrenme denilince aklımıza ilk önce tabi ki kulluk kitabımız gelir. Zulmün zirveye çıktığı bir zamanda Hira’dan kâinatı aydınlatan nurun ilk âyetinin “oku” emri ile gelmesi, ne kadar ilginç değil midir?

Rabbim oku diyecek, okumayacak mıyız? Namazdan, hacdan, zekâttan, oruçtan, hülasa aklınıza gelebilecek her şeyden önce okumalısınız, okumalıyız. “Okumak” demek, insanın “önünü-arkasını, sağını-solunu aydınlatması” demektir. Başka bir deyişle; insanın hem dünyasını hem de ahiretini aydınlatması için, “maddenin ve mananın ne olduğunu anlaması” demektir.

Rabbinin adıyla

Şu bir gerçektir ki okuma oranı arttıkça, toplumdaki haksızlıklar da otomatik olarak azalır. Bu noktada akla hemen şu soru gelebilir: “Toplumun huzurunu bozanlar genelde okuyanlar değil midir, nasıl okuma oranı ile haksızlık azalır?” Doğrudur, ama okuma derken aslında bir farka da dikkat etmeliyiz:

Rabbimiz “oku” derken yanına bir şey daha eklemiş ve “Yaratan Rabbinin adı ile oku!” demiştir. “Rabbinin adını ağzına alana” gerici denilen bir zamanda; hiç kimseden korkmadan, o emre tabi olarak okuyanla kulların korkusundan ibadetini bile terk ederek okuyanları birbirinden ayırmak lazımdır.

Diploma, makam, unvan vs. için okumak farklı… Yaradılış gayesini anlamak için okumak farklıdır. Birinin sonunda “ben” varken diğerinin sonunda ise “biz” vardır. Okumayan insanlar düşünme kabiliyetlerini geliştiremezler, çünkü okumak “düşünmenin ilk kapısı” dır.

Okumayan insanların büyük çoğunluğu hayatlarını programsız yaşar. “Programsız hayat” demek, eldeki imkânları “yerli yerince kullanmadan yaşamak; gençliğin, sıhhatin, malın ve makamın bir anda elden gitmesine de fırsat vermek” demektir. Her şey elden gittikten sonra belki uyanırız ve aklımız başımıza gelir; ama o zaman da arayıp bulamayız ki geçen zamanı… Geçen gün bir daha geri gelir mi hiç? Şair ne güzel söylemiş:

Demir tava geldi, kömür tükendi;
Akıl başa geldi, ömür tükendi.

Uyku basar

Şeytanın bir görevi de; okuyan, sohbet dinleyen, zikir yapan insanların uykusunu getirmek için elinden geleni yapmaktır; bu benim sürekli dikkatimi çekmiştir. Kilometrelerce uzaklardan sohbet dinlemeye gelen insanların birçoğunun uyuduğunu görünce hep şaşırmışımdır, meğer o anda şeytan tam mesai yaparmış.

Sohbet dinlemek, kitap okumak bir nevi muayene olmak gibidir. Hastalıklar insanın vücudunu verimsiz hale getirirken, günahlar da insanın imanını hareketsiz bir duruma getirir. Sizi harekete geçirmeyen imanın, sırattan geçirmeye nasıl gücü yetecek? İnsan vücuduna giren bazı mikroplar nasıl kolay kolay vücuttan çıkmıyorsa, insanın inancına darbe vuran bazı günahlar da öyle kolay kolay gitmezler.

Mikroplar küçük olmalarına rağmen nasıl koca bedeni zamanla güçsüz duruma getirebiliyorsa, günahların da önce küçükleri insanı esir alır. Küçük görülen bu günahlar zamanla bağışıklık kazanarak öyle bir hale gelir ki, insan birkaç yıl sonra elbiseden soyunan insan gibi imandan, İslam’dan çıkar, ama haberi bile olmaz. Hastalıklar insanı yatağa düşürürken, günahlar ise insanı batağa düşürür.

Yolumuz Sünnet

İslam “oku” emri ile başlamış, sohbet sofrası ile de âlemlere yayılmıştır. Gelin hep birlikte aksam yatma saatimizden sabah kalkma saatimize kadar her anımızı sünnete uyduralım. “Dünyada yolu Sünnet olanın ahirette de sonunun cennet olacağı muhakkaktır inşallah” diyerek önderimize, rehberimize, sultanımıza bakarsak, her derdin dermanını onda bulabiliriz.

Allah Resulü yatsıdan önce yatmazken, yatsıdan sonra da konuşmazmış. Zaruret halleri hariç biz de akşam erken yatıp, sabah namazını muhakkak camide kılalım ve işrak vaktine kadar da zamanı zikirle, fikirle, okuma ile geçirelim ki, şeytanın en önemli kalesini yıkmış olalım.

Kur’an okumayı bilmiyorsak, aman ha kesinlikle onu öğrenmeden bu dünyadan gitmeyelim. Cuma günleri ön safa gitmek için erkenden camiye gidersek, hem sünnete uymuş olur, hem de sohbetin tamamını dinleyerek alışkanlık kazanmış oluruz.

Verimli bağ

Bu küçücük programı bir ay uygulayın, evinizin sohbethaneye döndüğünü göreceksiniz. Artık böylece televizyondaki lüzumsuz dizilerle zaman geçirme yerine, hangi kanalda dini program varsa onu dinlemeye, izlemeye başlayacak, geceleri teheccüd kılmayı alışkanlık haline getirmiş olacaksınız. Sonuç olarak Allah’ın izni ile şeytan sizi artık kötü yollara sokamayacaktır.

Fakat bundan sonra da şeytanın “Senin gibisi yoktur, baksana falana filana, sen onlara göre melek gibisin” cümleleriyle ibadetlerde bizi kandırmaya çalışacağını unutmamamız gerekiyor. Onun için, son nefese kadar Yaratan’a sığınmalı ve bol bol tövbeye sarılmalıyız.

Bu konuyu noktalarken; genç kardeşlerime âcizane tavsiyelerde bulunmak istiyorum: “Lütfen, Kur’an okumadan evinizden çıkmayın… Yarınki işlerinizi muhakkak yazın. Akşamları gününüzün muhasebesini yapmadan yatağa girmeyin. Haftada en az bir kere sohbet halkalarına katılmaya çalışın.”

Genç iken okuyan, dinleyen insanların ömürlerinin ilerleyen yıllarında “verimli bağ” misali insanlık yararına faydalı işler yapacakları ve öldükten sonra da hayırla anılacakları muhakkaktır.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Sebastian’dan Süleyman’a bir iman hikâyesi…

            Eski ismi Sebastian yeni ismi Süleyman… O bir Fransız ve 2000’li yılların başında din …

Bir yorum

  1. Muhammed Semiz

    Allah razı olsun Hocam

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.