Allah’ıma ne kadar şükretsem azdır. Daha on altı yaşlarımdayken Türkiye’nin medar-i iftiharı olan güzide şahsiyetlerin meclislerinde bulunmak, benim gibi bir âciz kula nasip oldu.
Boyabat İmam Hatip Lisesi’nde okurken yaz tatillerinde, bin bir güçlükle geldiğim İstanbul’da Fatih İsmailağa Camii’nde Mahmud Efendi Hazretleri gibi dünyanın takdir ettiği bir âlimin sohbetlerinde bulundum. Onun yetiştirdiği güzide hocaların ilim meclisine katıldım.
İskenderpaşa Camii’nde merhum Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin sohbetlerinden istifade ettim. O mübareğin vaaz ve nasihatlerini dinledim.
Türkiye’nin gür sesi, yılmaz mücahidi merhum Timurtaş Uçar Hoca’mın Eminönü Yeni Camii’nde ve Şehzadebaşı Camii’nde yaptığı ateşli vaazlarına katılabilmek için bir saat önceden gidip kendimize camide yer kapmaya çalışıyorduk. Bu heyecan verici sohbetleri büyük bir aşk ve iştiyakla feyz alarak dinlerdik.
Bazı cumaları Süleymaniye Camii’nde o yıllarda hitabeti ile meşhur olan Ali Rıza Demircan Hoca’mın ateşli vaaz ve hutbelerini dinler, kendimizi yenilerdik.
Çarşamba Caddesi’nde Hacılar Kahvesi’nde Fatih Camii’nde cuma namazından çıkarken şehid edilen rahmetli Metin Yüksel’in kardeşi Edip Yüksel ile sohbet ederdik. O yıllarda fikri yapı olarak iyiydi.
O dönemlerde Türkiye’nin dini uyanışında yer almış şahsiyetlerle tanışıp konuşma fırsatı buldum. Birçok güzel Müslümandan, dava ve fikir sahibi insandan ilhamlar aldım. Allah vefat edenlere rahmet geride kalanlara hayırlı ömürler nasip etsin.
Pür dikkat dinlerdik
Yetiştiğimiz şahsiyetlerden birsi de yaz tatillerinde İsmailağa’daki eğitimimde tanıdığım büyük âlim merhum Ahmet Vanlıoğlu Hocamızdı. Ahmet Vanlıoğlu Hocamız altmışın üzerinde İmam Hatip ya da diğer kurs öğrencilerine, vaaz nasıl edilir, cemaat nasıl etkilenir, mimikler nasıl olmalıdır vs. gibi konularda ders veriyordu. Gözümüzü ayırmadan pür dikkat dinler ve notlar alırdık.
Hatta “bir âlim nasıl yetişir” diye yanlış hatırlamıyorsam güzel bir deyiş söylemişti; İmam-ı Azam hazretlerine sormuşlar. (Lâ teşbih velâ temsil); “Bu ilmi nasıl elde ettin?” diye, o da şöyle cevap vermiş: ” Kediler gibi miyavladım, köpekler gibi havladım, horozlar gibi sabahladım.” Yani denilmek isteniyor ki ilim emek ister, gayret ister, özveri ister.
Bir gün Ahmet Vanlıoğlu Hocamıza arkadaşlardan biri; “Hocam siz niye Timurtaş Hocamız gibi ateşli vaaz etmiyorsunuz?” deyince muhterem hocam gayet mütevazı bir şekilde; “Evlat her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Ben de merhum Timurtaş Hocamızı çok severim, muhabbetim vardır amma velakin Timurtaş Hocam kâğıt alevi gibi birden yükselir, bazıları ise meşe alevi gibi yavaş yavaş yanar, hangisinin ateşi daha uzun ömürlü olur?” demişti.
Büyük bir iftar
O sene ramazan ayı ağustos ayına denk gelmişti. Ahmet Vanlıoğlu Hocamız İsmailağa Camii bahçesindeki bizim derslik ve yatakhane olarak kullandığımız medresenin bahçesinde İstanbul’un ileri gelen iş adamlarına yaklaşık yüz kişilik bir iftar yemeği düzenledi. Gelen misafirlere ikram hizmetini de bizzat biz öğrenciler yaptık.
Çok güzel mükellef bir iftar yemeğinden sonra Ahmet Vanlıoğlu Hocamız bir konuşma yaptı, herkes pür dikkat onu dinliyor, hiç kimseden çıt çıkmıyordu. Ayet ve hadislerle İslamî bir gençlik yetiştirmenin öneminden bahisle; “Buraya inşallah Allah’ın izniyle ve siz kıymetli hazirunun desteğiyle İslam Üniversitesi’ni inşa edeceğiz” deyince misafirler; “Hocam emret! Bize düşen görev ne işe yapalım” dediler.
Biri kalktı; “On tır çimento benden”, biri kalktı; “On beş tır demir benden.” Para verenlerin rakamlarını hatırlamıyorum ve bugün ki İsmailağa Kur’an Kursu’nun temeli o akşam böylece atıldı Allah’ın izniyle…
Bugün orada binlerce Huffaz-ı Kiram ve âlim yetişiyor elhamdülillah.
Allah celle celaluh sayılarını artırsın. Merhum Ahmet Vanlıoğlu Hocam da nur içerisinde yatsın. Rabbim bizlere de böyle sadaka-i cariyeler bırakmayı nasip etsin.
Osman Gülşen/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.