Polis memurluğuna ilk başladığımda, ekipte dört arkadaş birlikte çalışıyorduk. Bir gün şoför arkadaş; “Dondurma yemeye gidelim mi?” dedi. “Olur, gidelim” dedik. Bir dondurma yemek için en az 25 km gitti. Yol boyunca sayısız dondurmacının önünden geçti. “Dur” dediğimde; “Abi sabırlı ol biraz daha gitmemiz gerekiyor” dedi.
Nihayet dondurmanın imalathanesine gittik. Arkadaş oradaki görevliye; “Bize 4 tane dondurma ver” dedi. Ben müdahale ettim; “10 tane ver, diğer arkadaşlara da götürelim” dedim. Neyse 10 tane dondurmayı paket yapıp bize verdiler.
“Dur hele borcumuz ne kadar?” dediğimde; “Abi biz polislerden para almıyoruz” dedi. “Biz sizin sandığınız kişilerden değiliz parasını vermediğimiz bir şeyi yemeyiz” dedim. Bayağı ısrar ettilerse de kabul etmedik, neticede borcumuzu söylediler.
Dondurmanın ücreti
Bizi götüren arkadaşa; “Hesabı sen vereceksin” deyince arkadaşın rengi değişti. Meğer onların ücretsiz verdiğini bildiği için bizi buraya kadar getirmiş. Hemen tepkisini gösterdi. “Sen böyle yaptığın için kimse seninle çalışmak istemiyor” dedi.
Ona; “Hiç kusura bakmayın, biz yal köpeği değiliz. Param varsa yerim, yoksa eyvallah derim” dedim. “Bizim inancımızda rüşvetin azı da çoğunda aynıdır alan da veren de aynıdır. Bu ne çirkin söz; ‘Biz polisten para almayız.’ Niçin? Çünkü başka bir zaman kötü emeline ortak etmek için… Bizim onurumuz şerefimiz var.” Buna benzer sözlerle tepki gösterdim ama ortam pek hoş olmadı.
Neyse arkadaş hesabı ödedi. Aslında onun bu halini görünce dondurmayı yemekten de vazgeçtim. Cimrinin yemeğini yememek lazım. Fakat maksadım ona ders vermekti. Oradan doğruca dolmuşçuların durağına gittik. 4 yolcuyu alan kalkıyor, arkadaki arabasını boşa alarak omuzu ile itekliyor. Arkadaşa dedim ki: “Niçin bunlar böyle yapıyorlar benzin yakmamak için. Biz bir dondurma için 25 km kimin arabası ile benzin yaktık?” Tabi suratlar asıldı, kaşlar çatıldı.
Emekli olduktan yıllar sonra o arkadaş telefon ile beni aradı; “Görüşelim sana ihtiyacım var” dedi. Bir noktada buluştuk ağlayarak; “Ne olur bana yardım et” dedi. “Hayırdır sıkıntı nedir?” deyince; “Şey abi sana söylemeye utanıyorum, oğlum hırsız oldu beni rezil ediyor.” Başka diyecek bir şey bulamadım, şunu söyledim: “Sana nasıl yardımcı olayım ki, oğlunun babasını terbiye edersen oğlun da kurtulur ama tren çoktan raydan çıkmış. Şimdi mi aklın başına geldi?” O arkadaş İle bir daha da görüşmedik.
Devletin yemeği
Keyfinizi kaçırmak istemem ama bu konuya da bir neşter vurmak istedim. Devletin parasıyla gezen, safa süren, yiyip içen kimselere hep acıyarak bakmışımdır. Devletin benziniyle gezenler kul hakkını bilselerdi böyle yaparlar mıydı? Memuriyet hayatım boyunca bu konulara çok dikkat etmeye çalıştım.
Devletin yemeğini yemek de bana oldum olası hep zor gelmiştir. Yıllar önce Başbakanlık koruma müdürlüğünde görev yaptığım zamanlarda, bakanlar ile lüks otellerin yemeklerini yerken sanki taş yemiş gibi olurdum. Bir yolunu bulup oradan ayrılınca çok rahat ederdim. Bazen Bakan Bey’e çıkış saatini sorardım. Şayet geç olursa şoför arkadaş ile oranın yemeğini yememek için Ulus’ta mütevazı bir lokantaya giderdik… Bir kuru fasulye yanında pilav bir de soğan oldu mu dokunma keyfimize… Ücreti öderken daha mutlu olurduk.
Tabii bu yazıyı okuyunca bıyık altından gülenler olabilir. O zamanlarda da gülenler oluyordu. İnancımı yaşarken gülenlerin gülmesine üzülmedim bilakis sevindim. Allah İçin yola çıkan insanlar etraftakilerin övgüsüne veya yergisine bakarlarsa hedeflerini kaybederler. Müslümanlara burada gülenler asıl hayatta yani ahirette bin pişman olacaklar… Âşık Reyhani ne güzel demiş: “Bir gün geleceğiz karşı be karşı,/ Bakalım akacak kimin gözyaşı?”
İste şu ayet-i kerime de böylesi bir duruma işaret ediyor: “Siz ise onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu. Onlara hep gülüyordunuz.” (Mü’minun, 110) Bu ayet bizi acı acı düşündürmeyecekse, acaba başka ne düşündürebilir ki bizi?
Açık büfe israfı
Yakın zamanda bir gün devletin bir kurumunda çalışan arkadaşla sohbet etmiştim. Arkadaşın anlattıkları çok üzücüydü. Mesleği ile ilgili bir seminer için Bursa’dan başka bir şehre gitmişler, kaldıkları süre boyunca lüks otelde yemiş içmişler. Açık büfe adı verilen israf sofrasında yaşadıklarını anlatırken üzülmemek elde değildi. Menüde tatlının her çeşidi… Peynirin akla gelen bütün çeşitleri…
İnsanlar yemek alırken sanki 42’nin kıtlığından çıkmışlar; tabaklara o kadar yemek koyuyorlarmış ki ancak üçte biri yeniliyor geri kalanı çöp tenekesine dökülüyormuş. Hesabı kim verecek devlet. Devlet kim? 85 milyonun tamamı. Yazık değil mi aklı başında birileri bu israfın önüne neden geçmiyorlar. Ey devletin kasasından hesap ödeyerek açık büfe adı altında müsriflik edenler. Devletin parasını niçin bu israf merkezlerine aktarıyorsunuz?
Bilyeler dağılmış teker artık yolunda gitmez. Kime ne anlatacaksınız. Pahalı otellerde günlüğü bilmem kaç liraya konaklamalar, açık büfeler ve daha neler neler… Ben anlatsam siz yorulursunuz. Tabi şuurlu kardeşlerimizi bahsin dışında tutuyoruz. Devletin toplu iğnesine dahi tenezzül etmeyen asil insanlar var. Onlar kimin parasıyla yiyip içeceklerini, kimin parası ile gezeceklerini çok iyi bilirler.
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.