Bir mektup bıraktık okunur mu bilmem…

Sorumluluk duygusu taşıyan bir davetçi koskoca bir gün boyunca, Allah’tan, kitaptan, sünnetten bir şey anlatmadan yatağına yatarsa yatak ona diken olur. Davet nerede olmalı? Otobüste, uçakta, trende, markette, berberde; icabet ettiği her yerde olmalı. Yeter ki karşımızdaki i insana konuşacağımız anlamlı bir şeylerimiz olsun.

Hayat boyu şunu gördüm, hediyeleşmek kapıları açıyor. Seyahate gitmek için hazırlık yaparken yanınızda birilerine vereceğiniz hediyeleriniz olsun. Birkaç küçük oyuncak, birkaç kitap, birkaç çikolata yeri geldiğinde gönülleri ısındırmada çok etkili oluyor. Bir küçük şeker bile olsa ikram edildiğinde, ortam birden bire yumuşuyor.  

Bir tren yolculuğu

Avrupa’da bir gün trende yolculuk yapıyordum. Namaz vakti özellikle kalktım, tekbir aldım, yanımdaki insanların dikkatini çekmek istedim, namaz nedir belki düşünürler dedim. Yan tarafta bir bayan yanında da bir çocuk oturuyordu. Ben onların Türk olacağını zannetmedim, çünkü kıyafetleri tamamen Avrupalı tarzdaydı.

Ben namaz kılarken çocuk annesine; “Anneciğim bu amca ne yapıyor?” dedi. “Kızım namaz kılıyor” dedi. Bu sefer; “Anneciğim namaz ne demek?” diye sordu. “Kızım Müslümanlar kılar ya” dedi anne… “Anneciğim biz de Müslüman değil miyiz, neden namaz kılmıyoruz?” deyince çocuk, anne bu sefer cevap veremedi, orada kaldı.

Namazdan sonra yanımda taşıdığım kendi kitaplarımızdan bir tanesini çantamdan çıkardım; “Size bir kitap hediye edebilir miyim” dedim. “Olur” deyince bir tanesini imzalayarak hediye ettim. Teşekkür etti. Çocuğa dedim ki: “Annen niçin bana teşekkür etti?” Tabi ki çocuk kitap verdiğim için teşekkür ettiğini söyledi.

Şimdi konuyu bağlamanın sırası geldi, şöyle dedim: ”Az önce ben de bana bütün her şeyi hediye eden Allah’a teşekkür ettim. Dilim konuşuyor, gözlerim görüyor, kulaklarım duyuyor, ayaklarım yürüyor, ellerim tutuyor hangi birini sayabilirim ki? İşte ben de bunları bana yoktan veren Allah’a teşekkür etmek için namaz kıldım.”

Çocuk şöyle bir bakakaldı o masum haliyle. Biz onun dünyasına Allah’a şükrümüzün en önemli ifadesi olan namaz ile ilgili birkaç cümle katmış olduk. Niyetimiz Allah’ın dinini bir kelime olsun anlatabilmek. Eğer niyetimiz ve güler yüzümüz işe yararsa bu maya tutabilir. Sonuçta ne olur ben onu bilmem, orasını Cenab-ı Hak bilir.

Postacı misali

Davetçi postacı gibidir, postacı mektubu dağıtır ama karşıdaki şahıs mektubu okur mu okumaz mı bilmez. Postacı mektup dağıtırken insan ayrımı yapmaz; bu tesettürlümü açık mı demez; bu sakallı mı sakalsız mı demez. Şu zengin mi fakir mi diye düşünmez. Fakirin de zenginin de bir şeylere mutlaka ihtiyacı vardır. Hulasa hiçbir ayırım yapmaz. Postacının görevi mektupları dağıtmaktır; biz de bir bakıma postacılık yapmak istiyoruz.

Bir gün mütevazı bir beldemizde ikindi namazını camide kıldım. Dışarı çıktığımda etraftakilere; “Burada oyun oynanan kahvehane var mı?” diye sordum. Yanımdaki hafız arkadaş biraz şaşırdı; “Ne yapacaksın abi?” dedi. Ben de oraya gitmek istediğimi söyleyince; “Kusura bakma abi, ben oyun oynanan yere gitmem” dedi.

“Doğrusu ben de gitmiyorum ama bir derdim var benim. Belki üç beş kelam ederiz” diye bir açıklama yaptım. Neyse biz gittik, içeri girdik, tevafuk oldu orada geçmişten bizi tanıyan bir arkadaş çıktı; “Abi hoş geldin, gel buyur, bir çay iç” dedi. Dedim ki: “Ben bu arkadaşlara bir kaç kelam etmek istiyorum. Müsaade ederler mi acaba?” Arkadaş; “Bunlara sözün fayda etmez” dedi. “Sözümün faydasını ben bilmem ama ben konuşmak istiyorum” dedim.

Dinleyin arkadaşlar

Ayağa kalktım; “Arkadaşlar bizi bazen yurt dışına çağırıyorlar. Uçak masrafı, tren masrafı, otel masrafı derken bir sürü masraf yapıyorlar. Gel bize üç beş kelam konuş diyorlar. Bu şekilde dünyanın çok farklı ülkelerini gezdim. Avustralya’ya kadar gittim. Bugün de tevafuk oldu sizin kahvehanenize geldik. Sizin hiç bir masrafınız yok, benim de sizden bir isteğim yok. Sadece on dakika konuşmak istiyorum” dedim.

“Olur” dediler saatimi çıkardım önüme koydum. “Size söz verdiğim gibi on dakika konuşacağım” dedim. Söze şöyle başladım: ”Arkadaşlar siz birisine telefon ettiğiniz zaman cevap vermezse; ‘Herhalde telefonu sessizdedir’ dersiniz. Tekrar telefon etseniz hala cevap gelmezse; ‘Telefon evdedir’ dersiniz. Beş kere aradınız cevap vermedi, ertesi gün beş kere daha arar mısınız?”

“Tabi ki aramayız” dediler. Kahvehanenin penceresinden bakınca minare görünüyordu. “Bakın şuradan size bir alo denildi ama siz ona cevap vermediniz. Hem sizi çağıran öyle bir arkadaşınız gibi, bir dostunuz gibi dünyalık menfaat için çağırmıyor. Siz de ne varsa hepsini size veren Yüce Yaratan’a insan cevap vermez mi?”

Tabi bu arada verdiğimiz süre doldu; “Sizleri rahatsız ettiğim için özür diliyorum, zamanınızı aldım, hakkınızı helal edin” deyince; “Lütfen devam edin” dediler. Takriben kırk beş dakika konuştuk, sonunda çayımızı, kahvemizi içtik, oradan ayrıldık. Biz mektubu verdik, postacılık yaptık ama karşıdaki okudu mu okumadın mı bilemeyiz.

Som altın gibi

Yıllar önce Muğla’nın Kavaklıdere ilçesinde cuma günü camide konuşmak nasip olmuştu. Namazdan çıktığımda çok şiddetli yağmur yağıyordu. Yine böyle bir kahvehaneye girdim, çok kalabalıktı ve her masada oyun oynanıyordu. Garsonu çağırdım; “Televizyonu kapatır mısın? Bir günde kaç lira kazanıyorsanız vereyim, yarım saat konuşayım” dedim.

Bizim insanımız som altın gibi, delikanlı; “Ne parası hemen kapatıyorum, lütfen konuşun” dedi. Böyle yerlerde konuşacağımız zaman önceden bir hazırlık yapmıyoruz, Allah sığınarak başlıyoruz. Niyet hayır, akıbet hayır demişler. O anda Mevla aklıma şunları getirdi:

“Kardeşlerim ben iktidar partisinin milletvekili olsaydım partimizin icraatlarını anlatırdım değil mi? Muhalefet partisinin milletvekili olsaydım; ‘Beceriksizler şunu şöyle kötü yaptılar, bunu böyle yaptılar’ derdim. Ben size ne iktidardan ne muhalefetten bahsedeceğim, alemleri yoktan var eden Yüce Allah’tan bahsedeceğim.

Semavatı gördün mü direksiz yaratmış. Kandil gibi güneşi oraya takmış. Denizlerin sularını gökten indirmiş. Bütün canlıları sudan yaratmış. Bir gün öleceğini bilen tek canlı insan olmasına rağmen insanlar bu dünyada kalacak gibi yaşıyorlar. İşte size gideceğimiz yeri hatırlatmak için yani ahireti hatırlatmak için üç beş kelam etmek istiyorum.”

Böyle bir girişten sonra kardeşlerimize kısa öz bir şeyler anlattık. Tabi konuşma yarım saat sürdü. Dışarıda da insanlar çok kalabalık, bir taraftan içeri geliyorlar. İçerdekileri de rahatsız etmemek için özetin özetini yapmaya çalıştım. “Lütfen devam edin” dediler. “Öyleyse şu soruyla bitirmek istiyorum” dedim:

“Kendinize sorun ki ben nereden geldim, ana karnında bu vücudum nasıl oluştu? Annemin babamın bir katkısı olmamasına rağmen nasıl böyle ölçülü düzenli birbirine uyumlu organlarım oluşmuş. Ağzım, dilim, yanağım ana karnında hiç bir işe yaramıyor, dışarıda onların hangi işe yarayacağını kim biliyor da onları yaptı.

Ben şu anda neredeyim, neler yapıyorum ve ben nerenin yolcusuyum? Akıbetim ne olacak, ahirette nereye gideceğim? Bunca yıllar okuyup kazandığım diplomam, nice emekler ile geldiğim makamım, gece gündüz gayret edip kazandığım servetim ölünce bana fayda vermeyecekse benim halim ne olur? Allah için söyleyin Allah emrettiklerini yapıp da pişman olanı gördünüz mü? Hayatta göremezsiniz.

Tam tersi Allah celle celaluh’un yasakladığı şeyleri yapıp da sonunda pişman olmayan veya perişan olmayan insana rastladınız mı? Hadi gelin bu konuşmadan aklınızda kalanları tenha bir yerde düşünün. Ondan sonra size yakışan güzelliklere sarılın yani secde edin dua edin. Başta bu mekanda bana konuşma fırsatını veren güzel kalpli kardeşimin gözlerinden öpüyorum. Beni sükunetle dinleme zahmetinde bulunan siz kardeşlerime saygılar sunuyorum.”

Bugün de mektupları dağıttık. Sonuç ne olur, nasıl olur onu bilmem. Rabbim anlattıklarımızla önce kendimizin amel etmesini, Hakkı Hak bilip Hakka ittiba etmeyi cümlemize nasip eylesin. Rabbim cümlesinin tebliğ ve davet konusundaki gayretlerini arttırsın. Cümlemize yardımını ihsan eylesin pek değerli kardeşlerim.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Dr. Alimcan Buğda ile Doğu Türkistan meselesini konuştuk

Değerli akademisyen ve araştırmacı Dr. Alimcan Buğda ile kanayan yaramız Doğu Türkistan meselesini konuştuk. Doğu …

Bir yorum

  1. Âl-i İmrân 104. Ayete nail olman dileğiyle Geylani Abi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.