Allah için dönmeyen teker neye yarar?

Kendinde olanı başkasıyla paylaşıp da mutlu olmayan insan yoktur. Paylaşan hem mutlu eder, hem mutlu olur. Çocuklarımıza öğreteceğimiz en önemli şeylerden birisi paylaşma ahlakıdır. Paylaşma ahlakı derken sadece maldan vermek değil kastedilen şey. Neyin varsa ondan verirsin, bilgin varsa bilginden, tecrüben varsa tecrübenden, emeğin varsa emeğinden verirsin. Ve bütün bunlar paylaştıkça artar.

Diyelim ki malın yok, ilmin de yok, verecek hiçbir şeyin yok. Bir güler yüzün de mi yok? Güleryüzün sadaka olduğunu söylüyor İki Cihan Güneşi Efendimiz. Fakat en zoru da maldan vermek herhalde. Tevbe Suresi 20. ayette “emvalihim ve enfüsihim” yani “mallarınızdan ve canlarınızdan” derken önce mallar zikrediliyor. Ne kadar düşündürücü?

Yarım elma

Müslüman paylaşarak malının arttığına inanır. Her şeyde başkalarını taklit ettiğimizden olsa gerek, biriktirerek mutlu olmaya çalışıyoruz. Bazen çok küçük bir ikramla bile bir gönül yapabiliriz. Ben bu yazıyı Merve Tepesi’nde yazmaya çalıştım, siz daha sonra okuyacaksınız inşaallah. Tavaf yaptım, akabinde say yaptım ve çok yoruldum. Şimdi aklıma gelenleri yazıyorum, konu nereye gider bilmiyorum.

Merve Tepesinde bir kenara oturdum. Çantamdaki kuru pastayı çıkardım, yarısını kopartıp yan tarafımdaki tanımadığım yabancı arkadaşa verdim. Bir anda gülümsedi, teşekkür etti. Biraz sonra kalktı giderken elime bir elma bıraktı. Benim verdiğim yarım pastanın da onun verdiği bir elmanın da çok kıymetli şeyler olmadığını biliyorsunuz. Maliyetleri küçük fakat etkileri büyük. Benim verdiğim pastayla o kardeşimiz mutlu oldu, doğrusu onun verdiği bir elma da benim gönlümü hoş etti.

Hacca veya Umreye giden kardeşlerimize her zaman tavsiye ediyorum; “Tavafa giderken kesinlikle çantanızda hediyelik bir şeyler olsun” diyorum. Bu mübarek beldelerin havası sıcak olduğu için ve sürekli yürüyüş yapıldığı için insanlar çok çabuk acıkıyorlar. Bir elma insanı doyurmaz ama gönülde iz bırakır. İlla zengin olup da bir şeyler ikram edeceğim diye bir şey yoktur. Bu bir nasip işidir. Bazen şeytan insana ilginç tuzaklar kurar, bunlardan bir tanesi de; “Dur hele şu işin bitsin sonra verirsin, sonra ikram edersin” der.

Aklıma geldi

Dedim ya aklıma gelenleri yazıyorum. Şimdi aklıma geldi, Almanya’da bir amca; “Hocam, Afrika’da 36 tane su kuyusu yaptırdım, ben verdikçe Rabbim fazlasıyla veriyor” demişti. “Çok güzel yapmışsınız sizden istirhamım kimseye söylemeyin, gizli kalsın” diye tavsiyede bulundum. Hazreti Osman radıyellahu anh ne güzel buyurmuş: “Günahlarınızı gizlediğiniz gibi hayırlarınızı da gizleyin.”

Amcamıza bu kadar su kuyusu açmayı Allah Teâlâ nasip etmiş. Ne güzel elindeki imkanlarla birilerine faydalı olmuş. Şimdi de aklıma Fatih kardeşimin o muhteşem sözü geldi. Yeri gelmişken anlatayım. Bir Ramazan günüydü. Hollanda’da sohbet programım bitti, Almanya’ya gidecektim. Arkadaşlar bizi tren istasyonuna götürmek için araç ayarlamaya çalışıyorlardı.

O arada sonradan isminin Fatih olduğunu öğrendiğim bir genç arkadaş lüks bir Mercedes ile yanıımıza geldi; “Hayırdır nedir bu telaşınız?” diye sordu. “Misafirimizi Almanya’ya göndermek için trene götüreceğiz” dediler. Bu kardeşimiz dedi ki: “Niçin tren ile gönderiyorsunuz? Her birinizin araçları var, İslam’a hizmet edenlere siz de hizmet etseniz daha güzel olmaz mı?” Gençler; “Ama mesafe çok uzak, 270 km” dediler.

Bu kardeşimiz “Hiç önemli değil ben götürürüm, arabaya buyurun” dedi. Ben ısrar ettim; “Oruçlusunuz, zahmet etmeyin” dedimse de kabul etmedi. Bizi Almanya’ya götürürken çok hoş sohbetler yaptık. Bir ara Hollanda’ya gelişini anlattı. Kaçak olarak Lyon’a gelmiş, 8 saat bir hemşerisini beklemiş, açlıktan, susuzluktan neler çekmiş neler. Bunları anlatırken duygulandı, gözyaşlarını sildi ve o muhteşem cümleyi söyledi: “Şimdi benim iki tane firmam var. Bu nimetleri bana Allah Teâlâ verdi. Allah için bu teker dönmezse neye yarar.”

Hâsılı 270 km yolu gittik, beni Almanya’ya bıraktı. Geri dönerken; “Dur hele Fatih kardeşim, gelirken bir cemiyet başkanı olduğunu söylemiştin. Benim programımı genel merkezimiz yapıyor fakat sen ne zaman cemiyetinde bir faaliyet yapmak istersen emrindeyim, alo demen yeterli olacaktır” dedim. Elhamdülillah bir kaç defa da Fatih kardeşimizin programlarına katılmak nasip oldu. O programlarda nice güzel insanlarla tanıştık, nice hayırlı sohbetler, kaynaşmalar oldu. Demek ki kardeşlerim Allah için dönen teker çok bereketli oluyormuş.

Hafız abi

Nereden nereye geldik yine. Şimdi de aklıma Avrupa’daki camilerin alınışında yaptığı yardımı kimsenin geçemediği Hafız Nusret Abi geldi. Bir camiye minare ve kubbe yapmak için yardım yapılıyordu. Herkes gönlünden koptuğu kadar bir şeyler veriyordu. İşi organize eden arkadaş Hafız Abi’ye; “Bugün hiç sesin çıkmadı hayırdır” deyince o da; “Ben en fazla vereni geçmek için bekliyorum. En fazla kim verirse ondan bin Euro fazla vereceğim” dedi.

Erol diye bir kardeş; “Benden 10 bin Euro” dedi, Hafız Abi; “11 bin” dedi, Erol; “20 bin” dedi Hafız; “21 bin” dedi. İşte böyle hayırda yarışan nice gönül erleri var. Ne güzel bir şey bu. Onlar şu ayet-i kerime ile amel ediyorlar: “Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır. Öyleyse hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Bakara, 148)

Bir kaç ay önce Hafız Abi ile görüşmüştüm, ağladı, sandalyede namaz kılıyormuş. Kalp, mide derken saydı da saydı. Çok şükür hafızlıkta kaybı yokmuş onun için mutluydu. Bir de artık hayırda kendisini geçenler olduğu için çok seviniyormuş. Bir kaç gün önce kendisini geçen hayırsever genç bir iş adamını tebrik için ziyaretine gitmiş ve gözlerinden öpmüş. Böylece onu da teşvik etmiş.

Hediyeleşmek

Paylaşmak demişken, hediyeleşmek, yarım elma gönül alma demişken son bir hatıramı daha anlatayım. Yıllar önce bir esnaf arkadaşın dükkânın önünde çay içiyorduk. Tesettürlü bir kızımız geldi, arkadaşın tanıdığıymış, ona şöyle sitem etti: “Amca yıllarca sizin dükkânınıza geldim ama bana bir defa olsun İslam’dan bahsetmediniz. Geçenlerde falan amcanın dükkânına gittim çeşitli şeyler aldım, dükkândan çıkarken bana bir başörtüsü hediye etti. Eve gittim aynanın karşısında bana yakışır mı diye denedim. O gün Allah Teâlâ kalbime örtünmeyi koydu. İşte o günden beri başımı açmıyorum.”

Bunları duyunca; “Ben de bir şeyler yapamam mı?” diye beni de bir düşünce sardı. İnsan düşünse aslında çok şeyler yapar. Eve gelen kızlarımıza, akrabalarımıza nasihat yerine hediye vermeyi tercih etsek, tenkit yerine ödüllendirici gönül alıcı bir şeyler yapsak, konuşmaya çalışsak acaba daha mı faydalı oluruz? Allah yarattığı kulları zayi etmez. Eğer bu sokaklardaki kızlarımızın mideleri haramla, faizle, dolmamışsa, sosyal medyadan veya etraflarındaki yanlış insanlardan etkilenmişlerse, bir gün bir bahaneyle yine yola gelebilirler.

Hem bizim elimizde kulları hidayete getirecek hiçbir şey yoktur ki. Biz kul olarak yapabileceğimizi yapmalıyız. Öğretmen talebesine sadece öğretici değil de örnek olabiliyorsa, o öğrenci ondan çok şeyler alır. Tüccar yanında çalışan elemanlarına küçücük hediyeler vererek gönüllerini alabilir. Amirler memurlarının çocuklarına küçücük hediyeler vererek bir şeyler yapabilirler.

Düşünsenize üst kademede bürokrat olan birisi yanında çalışan odacının çocuğu doğduğunda ona hayırlı olsuna gitse ona dünyaları vermiş olur. Bir genel müdürün kendisine gelen hediyeleri etrafındakilere dağıtması, sonra da abdest alıp namaza gitmesi en büyük tebliğdir. Siz bu gibi misalleri çoğaltabilirsiniz. Bu sayılanlar her sahada olabilir. Otobüs şoförlüğü yapan bir insan yolcularına güzel davranışıyla örnek olabilir. Tirende, uçakta, aklınıza gelen her yerde Müslüman emr-i maruf ve nehy-i münker yapabilir.

Ancak her şeyden önce bizim bir derdimiz olmalıdır. Tenkit etmek çok kolay, oturduğunuz yerden tenkit ediyorsak kime ne faydası olur ki bunun? Gıybetten, günahtan başka bir şey değil. Bir de sürekli olumsuzlukları konuşanlar güzellikleri düşünemezler. Mesela şu günlerde insanlar tatil için kendi memleketlerine gittiler. Belki yıllarca görmediği akrabalarını, yurtdışından gelen komşularını orada görecekler. İşte tam kaynaşmanın, hediyeleşmenin tatlı dille güler yüzle gönül almanın zamanı. Fırsatı kaçırmamak lazım.

Tabi ki siz çatık kaş olursanız, Allah korusun insanlara tepeden bakarsınız, bu sayılanları yapmak zor olur. Efendim gününüzü gün etmek için dağlara ovalara gitmek, yemeği içmeyi dert edinmek veya sadece eğlence yapmak gibi zaman öldürmeye kalkarsanız, ne örnek olabilirsiniz, ne de hediye verebilirsiniz. Örnek olmak, insanlara yardımcı olmak, paylaşmak aslında bir gönül işidir. Gönlünde bir derdi olanın gözü yatakta olmaz, gözüne uyku girmez. Gönlünde derdi olan bir sancı çeker. İşte o sancı olmadan olmuyor.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir yorum

  1. Selamın aleyküm kıymetli Hocam öncelikle Allah sizden razı ve memnun olsun bu değerli makalenizi okudukça çok mutlu oluyorum sizinle ilk tanışmamız Sene 2018 Hac dönemi siz bir Akşam Ravza’yı mudahharının karşısında Tatlı Tatlı Sohbet ediyordunuz sizin Sohbetinizi ilk defa dinliyordum ve o güzel Sohbetin Deryasına dalmışken Yaşlı bir Emmi yakamdan tutarak Musa seninle kötü olacaız acizane Emmimin boynuna sarıldım bak hele Emmim biz neredeyiz Hocamız ne güzel tatlı Sohbet ediyor Emmim bu durumu görünce yelkenleri suya indirdi beraber Sohbetinizi dinledik ve Sonra öğrendim Hanımlar aralarında biraz münakaşa etmişler benimle hiç alakası olmayan tatsız olay bunu yazmamdaki sebep ne olur Kardeşlerim o güzel Beldelere gidince Nefsimize hakim olalım acizane ben kendimi merhamet için yazmadım bu yazıyı sadece örnek olmaya çalışalım Selam ve Dua ile Musa Özdemir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.