Molla Faik’in Bediüzzaman sevgisi…

2019 yılında bir vesile ile bir kaç günlüğüne Batman‘a gitmiştim. Bir pazar günü kıymetli alim Prof. Dr. Mehmet Halil Çiçek Hocamız, Batman’ın önemli alimlerinden muhterem Molla Faik Yakut‘u ziyarete gideceğini söyledi. Sağ olsun fakiri de davet etti. Tabi çok sevindim ve memnuniyetle uça uça geleceğimi söyledim.

Bizi değerli bir doktor beyefendi Seyda’nın evine kadar götürdü. Doktor Bey’in arabasında gidene kadar Mehmet Halil Çiçek Hocamızla aramızda ümmetin haline dair dertlenme kabilinden bazı konuşmalar geçti. Mehmet Halil Çiçek Hocamız İslami ilimlere vukufiyetinin yanı sıra hayatımda tanıdığım İslam’ın derdi ile dertlenmiş müstesna bir şahsiyettir.

Sükunet hali

Apartmana girip Seyda’nın kapısını çaldığımızda on dakika kadar kapıda bekledik. Molla Faik yaşlı ve hasta olduğu için kapı sesini duymuyor olabileceğini düşündük. Sessiz bir bekleyişti bu. O an Halil Hoca’nın yüzüne baktığımda ziyareti ne kadar da çok arzuladığını hissedebiliyordum. Ben de aynı duygu içerisindeydim.

Bir müddet sonra telefonla yeniden iletişime geçip, kapıda olduğumuzu söyledik. Usul bir hamleyle kapıyı açtı. Yumuşak ve fazla sesli olmayan bir tonlamayla bizi içeri davet etti. İçeriye girerken bir sükunet limanına demir attığımızı hissedebiliyordum.

Odaya geçtiğimizde o zayıf ve zarif hali ile seccadesini katladı. Yaşlılığın verdiği yavaşlıkla, olgunluğun verdiği sakinlik bir araya gelmişti. Buna bir de belindeki rahatsızlık ve diğer hastalıkları eklenince teslimiyet hali zuhur etmişti. Onun dünyayı yavaşlatan bu halini seyretmek insana huzur veriyordu.

Yavaş yavaş ve çok nazik konuşuyordu. Mehmet Halil Çiçek Hocamız onu en son 1969’da görmüş. Dolayısıyla hiçbirimizi tanımıyordu. Konuşmamızın sonlarına doğru tanıştıkça, biraz daha açıldı. Her halinden belli ki alim bir zat idi. Onun dilinden anlayan kimseler pek kalmamıştı. İlim sahibinin dilinden ancak bir başka ilim sahibi anlayabilirdi. İşte Mehmet Halil Çiçek Hocamız tam da o kişiydi.

Arapça eserler

Molla Faik’in sehpasının üzerinde bir çok Arapça kitaplar bulunuyordu. Bir de üzerinde çalıştığı bir takım notları vardı. Sonra öğrendik ki Arapça bir mantık risalesi yazıyormuş. Mehmet Halil Çiçek Hocamızın el yazması eserleri su gibi okuduğunu görünce, biraz daha keyiflendi ve ağızları bağlı poşetlerdeki eskimiş elyazmalarını da çıkartıp ona gösterdi.

Kitaplar içerisinde Molla Osman merhumun mantık, dinler tarihi gibi alanlardaki elyazması eserleri ve Molla Faik‘in babası Molla Hasan‘ın elyazmaları da vardı. İslami ilimlerle ilgili kitapların yanı sıra astronomi ve tıpla ilgili kitaplar da Halil Hocamızın gözüne çarpmıştı. Aman Ya Rabbim, bir yatak, iki koltuk ve bir halıdan müteşekkil bu sade odada ne ilimlerle meşgul olunuyordu.

Düşünebiliyor musunuz Batman’da mütevazi bir eve giriyorsunuz ve içeride ancak ehlinin okuyup istifade edebileceği tarzda kıymetli eserler var. Tabi kıymetli alimlerin olduğu bir ortamda bize sessizce onları dinlemek düşerdi. Bu sohbete karışacak ne bir ilmimiz ne de buna hakkımız vardı. Böyle bir ortamda yine de insan düşünmeden edemiyor. Neymişiz, ne olmuşuz? Seviyemiz neden bu kadar geriye gitmiş?

Molla Faik’in Kürtçe konuşması ara sıra bana tercüme ediliyordu. Konuştukça halim selim yumuşak huylu güzel bir insan olduğu daha da iyi anlaşılıyordu. Oturması bile bir ibret vesikası idi. İlim ve edep birleşmiş sanki Molla Faik olmuştu. Bu güzel insanla birkaç cümlecik olsun konuşmak bana da nasip oldu.

Bediüzzaman sevgisi

Duvarda asılı Bediüzzaman resmine baktığımı görünce, gözleri birden bire ışıldadı. “Tanıyor musun onu” dedi bana. “Evet” dedim. “Ben Bediüzzaman’ı çok seviyorum biliyor musun” dedi. Bunu söylerken duygulandı ve gözyaşlarını ellerinin yanıyla sildi. Sohbet esnasında tek duygulandığı ve heyecanlandığı an bu an olmuştu.

O kadar saf ve temiz bir hali vardı ki konuşarak bu hali gölgelemek istemedim. Sessiz bir şekilde; “Ben de onu çok seviyorum” demekle kifayet ettim. Odada bir müddet sessizlik yaşandı.

Şimdi size soruyorum, bir alimi hatırlayıp da ağlayacak kadar kirlenmemiş ve saf ve temiz kalmış kaç kişi kalmıştır? Şehirlerimiz, bilhassa büyük şehirlerimiz bozuldu. Bizi yeşertecek ruh şehrimizi terk etti. Yine de Anadolu’muzun çeşitli yerlerinde, belki dünyanın başka coğrafyalarında az da olsa kirlenmemmiş bir pınara rastlamak yine de mümkün olacaktır.

İşte Bediüzzaman Said Nursi gibi büyük zatları da böyle kalbi ayna gibi temiz zatlara sormalı. Nefs-i emmarenin esareti altında yaşayan, eli yüzü kire batmış, nursuz kimselere sormamalı. Molla Faik’in temiz siması ve göz yaşları anlayanlar için çok şeyler söyler. Mevla bizi de anlayanlardan eylesin.

Molla Faik o gün yapmış olduğumuz ziyaretten çok memnun olmuştu. Muhterem Haili Çiçek üstadımıza; “Beni rahatlattınız beni ferahlattınız” demişti. Kalkacağımız zaman biraz daha oturmamızı istedi. Biraz daha oturduk. Bir buçuk saat boyunca daha nice güzellikler yaşadık.

Sabah ezanlarının okunduğu şu vakitlerde (bu yazıyı yazarken) duamız odur ki Mevla bu güzelliklerden bizleri ayırmasın. Molla Faik’i ziyaret ettiğimiz gibi Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’i de ziyaret etmeyi bizlere nasip eylesin. Büyük alim Bediüzzaman Hazretlerine ve diğer salihlere de rahmet olsun. Amin.

Mehmet Halil Çiçek hocamızın Molla Faik’in evinde teberrüken yaptığı dersi izlemek için buyurunuz.

Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

İz bırakan mal müdürü Neşet Özerdem

Bir mal müdürü düşünün, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde görev yapmış ve her gittiği yerde iz bırakmış. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.