Hayatî öneme sahip bir soru var: Günahın seller gibi üzerimize aktığı böyle bir zamanda imanımızı, kalbimizi korumak nasıl mümkün olacak? Daha önce bir yazımda da belirtmiştim: Araba kullanırken şiddetli bir yağmura yakalanmışsanız önünüzü görebilmeniz için mutlaka sileceklerinizin çalışması gerekir. Aksi taktirde kaza yapmanız işten bile değildir!
İşte bizim de sürekli bir biçimde önümüzü görebilmemiz için kalp aynamıza vuran günahları temizleyecek birtakım uğraşlarımızın olması gerekir. İmanımızı capcanlı ve diri tutabilmek, günahlara karşı kendimizi koruyabilmek adına günümüzdeki en etkili tedbirler kapsamında şunlardan daha iyi tedbir göremiyorum:
1. Beş vakit namazı sürekli ve düzenli kılmak. Erkekler için mümkünse tüm namazları camide kılmak. Cami bizi yalnızca bedenen bir araya toplamakla kalmıyor, bizim mensubiyet duygusuna sahip olmamızı sağlıyor. Bizim tek tabanca, başıbozuk, başına buyruk bir birey olmadığımızı, bir aidiyetimizin, bir mensubiyetimizin bulunduğunu bize hatırlatıyor. Mümkünse arkadaşlarımızı, eş dost ve ahbabımızı, çocuklarımızı da camiye götürmek, camiyi hayatımızda bir cazibe merkezi haline getirmek şart.
Namaz bir ruhî disiplin sağlıyor. Allah’tan kopuşu önlüyor. Cami mekânsal bir disiplin sağlıyor, Müslüman cemaatten ve cemiyetten kopuşu önlüyor. Namazı âdeten yerine getirilen bir ritüel olmaktan çıkarıp namazda okuduklarımızın ve yaptığımız hareketlerin anlamlarını bilerek kılmak hayata bir başka tat ve lezzet katıyor.
2. Kur’an’dan her gün belirli bir miktarı anlamı ile birlikte okumak. Rabbin kelâmı dilimize, aklımıza ve kalbimize ne kadar sirayet ederse hayatımız o kadar bereketli olacak. Kur’an’dan ne kadar uzak ve ayrı kalırsak hayat kaynağından o kadar uzak düşeceğiz. Peygamberimiz ne buyuruyordu: “Göğsünde Kur’an’dan herhangi bir şey olmayan kimse harap (yıkık dökük) ev gibidir.” Hayatımızda ne kadar çok Kur’an varsa o kadar çok iman, o kadar çok İslam, o kadar çok ihsan olacak.
3. Allah Resûlü’nün her sabah ve her akşam yaptığı duaları ve zikirleri anlamlarını düşünerek yapmak. Bu madde o kadar önemli ki… Önemini çoğumuz yeterince bilmiyoruz. Allah Resûlü sallellahu aleyhi ve sellem her Müslümanın sabah ve akşam bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlamalarını öğütlüyor. Bu zikirleri anlamlarını bilerek yaptığımızda bunlar bizi fabrika ayarlarımıza döndürüyor.
Sabah yaptığımız zikirler ve dualar gün içinde bir aşı gibi bizi kötülüklere karşı koruyor. Akşam yaptığımız zikirler ve dualar, gün içinde bize bulaşmış olabilecek günah ve kötülük mikroplarını bizden alıp götürüyor. Ruhumuzu arı duru, kalbimizi ak pak yapıyor. Bizi hayatın koşuşturmacasından alıp asıl yaratılış amacımızla yüzleştiriyor.
Bu dualar ve zikirler arasında tövbe ve istiğfarın özel bir yeri var. Allah Resûlü bile bir hadisinde; “Ben günde yüzden fazla defa Allah’a istiğfarda bulunurum” diyor. O bile safiyetini, temizliğini koruyabilmek için kalp aynasında oluşabilecek sis ve buharı istiğfarla siliyor. Peki ya bizim gibi günah sellerine muhatap olanlar ne yapmalı?
4. Az da olsa farzlar dışında nafile ibadetlerle meşgul olmak. Farz ibadetler bizim yapmamızın zorunlu olduğu ibadetler. Ancak Allah katında üstün mertebelere nail olmak, bunun ötesine geçmeyi gerektiriyor. Farzlardan sonra yaptığımız her bir nafile ibadet bizi bir üst boyuta taşıyor. Tam da bu noktada Allah Resûlü sallellahu aleyhi ve sellem’in Rabbinden aktardığı şu kudsî hadis aklımıza gelmeli:
“Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum. Diliyle de her ne isterse muhakkak onları da kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak isteyince de muhakkak kulumu sığındırır, korurum.” (Buhârî)
Nafileler insanı öyle bir mertebeye çıkarıyor ki Allah ile birlikte olma şuuru insanın bütün davranışlarına yansıyor. Artık baktığı şeye nefsi hesabına değil Allah için bakıyor. Dinlediği şeyi nefsi için değil Allah için dinliyor. Ayağıyla bir yere gidecekse kendi nefsi için değil Allah’ın rızasını gerçekleştirmek için gidiyor. Eli ile bir iş yapacaksa bunu Allah için yapıyor. Bütün bunları kazandıran şey ise nafilelere devam etmek.
Evet… İmanın yara aldığı, ahlakın kan kaybettiği, ibadethanelerin mahzun, ibadetlerin metruk olduğu bu çağda bizi yeniden Rabbimize, fıtratımıza döndürecek olan işte bunlardır. Rabbimiz imanımızı canlı tutmayı, günahlardan sâlim olmayı bizlere nasip eylesin. Bizleri günah sellerine kapılan, imanı günden güne kan kaybeden bedbahtlardan olmaktan muhafaza eylesin.
Prof. Dr. Soner Duman/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
Allah razı olsun,rızası için yazı kaleme alıp muminlere tavsiyede bulunanlardan.Selam olsun Soner hocama..
Emekli oldum, artık zamanımı kendime göre ayarlayabilirim düşüncesiyle sabah namazlarını camide kılmaya karar verdim. Başladım bir iki gitmeye. Camiye giderken çoğunun elinde baston ihtiyarları görüyordum. Bir bir sokaktan diğeri bir başka sokaktan yavaş adımlarla gidiyorlar. Bir gün kendimi sanki zombiler arasında bir zombi gibi hissettim ve bu ruh haletinden, ihtiyarlık moduna girmekten korktum ve camiye gitmekten vazgeçtim. Cumalara o da zoraki gidiyorum. Cumadan sonra niyetlenerek o günkü öğle namazını kılıyorum. Belki merkezi, büyük selatin camileri hariç mahalli içi camiler çoğunlukla böyle. Zaten imamların tadı yok. Hep birkaç bildikleri yerleri okuyorlar, kendilerini gelistirmiyolar, kaderlerine küsmüş vaziyette zoraki görev yapıyorlar. Arapça öğreteyim size dedim 7 ya da 8 imamdan bir tane bile olur cevabı almadım. Durum bu maalesef.