İmam Nevevî iki yıl hiç yatmadı…

İslâm’ın ana kaynaklarından birincisi Kur’ân-ı Kerim, ikincisi de Sünnet‘tir. Kur’ân’ın ilmine Tefsir, Sünnet’in ilmine de Hadis denir. Kur’ân’ın güzel okunması Kırâat ilmi ile, anlaşılması ve yorumlanması da Tefsir ilmi ile öğrenilir.

Sünnet, Peygamber Efendimiz’in sözü, fiilî ve tasdikleri demektir. Biz Müslümanlar, Peygamberimizin hayatını Siyer ilmi ile sözlerini ve sözlerinin yorumlanmasını da Hadis ilmi ile öğreniyoruz. Bu ilimleri de hayatını bu yola adamış geçek âlimlerden öğreniyoruz.

Alim o kimsedir

İslâmî gelenekte “âlim” demek, tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, kırâat, belâğât, felsefe, mantık ilimlerini, yani naklî ve aklî ilimleri tahsil etmiş kimse demektir. Gerçek âlim, bu ilimleri tahsil etmekle kalmaz; yaşayışını da bu ilimlerin gereğine göre düzenler. Yani İslâmî geleneğe göre âlim, dininin, ilminin, dâvâsının takipçisi ve gerçek temsilcisidir.

İslâmî gelenekte, bugün olduğu gibi, tefsirci, hadisçi, kelamcı, fıkıhçı gibi ayırımlar da olmamıştır. Her âlim, her ilim dalında varabildiği kadar derine dalmış ve her konuda eser vermiştir. Her ilmin derinliklerine varan bu âlimlerin, bir ilim dalında ise en derine vardığı da bir vâkıadır. Bu âlimlerden biri de İmâm Nevevî’dir. Nevevî, her ilim dalında derinliklere inmiş, hadis ilminde de en derine dalmıştır.

Nevevî’in tahsili

İmâm Nevevî, 631/1233 yılında Suriye’nin Harran bölgesinde bulunan Nevâ köyünde doğdu. Köyüne nisbetle Nevevî veya Nevâvî diye anıldı. Babası ticâretle meşgul olurdu. On yaşına gelince, babasının dükkânında çalışmaya başladı. Fakat o, ticâretle uğraşmayı sevmediği gibi, arkadaşları ile oynamayı da arzu etmezdi.

Erginlik çağına girerken ezberlediği Kur’ân-ı Kerîm’i her fırsatta okumaktan büyük haz duyardı. Evliyâullahdan mübârek bir zât diye bilinen, daha sonraları Nevevî’nin manevî mürşidi olan Yâsîn bin Yûsuf o sıralarda Nevâ’ya geldi. Arkadaşlarının oynayalım diye zorlamasına rağmen onlardan kurtulup Kur’ân okumaya çalışan Nevevî’yi pek sevdi.

Nevevî’nin Kur’an hocasına giderek, bu çocuğun ileride önemli bir âlim ve büyük bir zâhid olacağını tahmin ettiğini, onunla özel surette meşgul olmasını istedi. Fakat Kur’ân hocası ona; “Sen müneccim misin?” diye çıkışarak tavsiyesini dikkate almadı.

Nevevî, babasına yardım ederek ve fırsat buldukça çevresindeki âlimlerden temel İslâmî bilgileri öğrenerek on sekiz yaşına kadar memleketinde kaldı. 649/1251 yılında babası onu Şam’a götürdü. Nevevî, tahsiline Şam’daki Ravâhiyye Medresesi‘nde devam etti.

İlme iştiyakı

İki yıl sonra babasıyla birlikte hacca gitti. Yolda hastalandı ve Mekke’ye varıncaya kadar sıtmadan kıvrandı. Fakat sesini çıkarıp da halinden şikâyet etmedi. Medine’de bir buçuk ay kalarak oradaki âlimlerin derslerine katıldı. Kendisinde ilme karşı öyle bir iştiyâk vardı ki, bizzat söylediğine göre iki yıl boyunca yere uzanıp yatmadı. Uykusu gelince kitaplarına yaslanarak biraz uyuklardı.

Onun ilme olan düşkünlüğü darb-ı mesel haline geldi. Hocalarına gidip gelirken bile okuduklarını tekrar ederdi. Yıllar sonra yazdığı eserlerde belirttiği gibi, ona göre; “İlimle uğraşmak, Allah rızâsını kazanmak için tutulan en iyi yol ve en üstün ibâdetti. İlim tahsili nafile oruç, nafile namaz ve zikirden daha faziletliydi.”

Her gün on iki hocadan lügat, sarf, nahiv, fıkıh, hadis, kelâm gibi alanlarda on iki çeşit ders alıyordu. Bu dersler arasında daha çok da hadis ilmine yoğunlaşıyordu. İlim tahsil ettiği hocalara karşı çok saygılı olan Nevevî; “Bir kimsenin hocaları, onun dinde babalarıdır. Allah ile irtibâtını sağlayan vâsıtalarıdır” derdi.

İlim tahsil ettiği hocaları, ilim öğrettiği talebeleri ve ilmi seviyesi ile belli bir şöhrete sahip olan bu büyük âlim 676/1277 yılında kırk dört yaşında iken ilim âlemine birçok yazılı eserler bırakmış olduğu halde vefat etti. Evlenmedi, onun her şeyi hocaları, kitapları ve talebeleriydi.

Cesur bir alimdi

İmam Nevevî, ‘Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker’ görevini yerine getirme konusunda benzeri pek az bulunan bir insandı. Haksızlığa boyun eğmez, doğru bildiğini söylemekten, yöneticileri sözlü ve yazılı olarak uyarmaktan çekinmezdi.

Nevevî’nin, Memlûk sultanı Baybars’a muhtelif mektuplar yazdığı, hatta bu mektupların bir kısmını ileri gelen âlimlere de imzalatarak müşterek bir dilekçe halinde sunduğu ve kıtlık sebebiyle maddî sıkıntı içinde bulunan Şam halkına kolaylık göstermesini, ağır vergilerle onları zor durumda bırakmamasını istediği bilinmektedir.

Dileği yerine getirilmediği veya isteklerinin aksi yapıldığı zaman bu mektupların sertlik dozunun daha da arttığı, hiçbir tehdidin ve hatta ölümün kendisini yıldırmayacağını sultana hatırlattığı görülmektedir. Fakat bu mektuplarında sultana karşı hiçbir zaman saygısızlık göstermemiştir. Onun dindar bir kimse olduğunu bildiği için, âyet ve hadislerden pek çok örnekler vererek onu iknâ etmeye çalışmıştır.

Hiçbir güç sahibine boyun eğmeyen, Yüce Allah’tan başkasının huzurunda hiç kimseye eğilmeyen Nevevî’nin geriye bıraktığı bütün eserleri güzeldir. En güzeli de yıllarca Müslümanların ellerinden düşürmedikleri Riyâzu’s-Sâlihîn’dir.

Bu güzel eseri üç değerli hocamız; Prof. Dr. Yaşar Kandemir, Prof. Dr. Raşid Küçük, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan tercüme ve şerh ettiler. Erkam Yayınları tarafından neşredilen ve yıllardan beri istifade ettiğimiz, öğrencilerimize okuttuğumuz sekiz ciltlik bu eseri herkese ve her eve tavsiye ederiz.

Prof. Dr. Mustafa Ağırman/ İlkadım Dergisi

BENZER YAZILAR

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.