Rivayet olunur ki, bir zamanlar kendisine “ayaklı kütüphane” denilen, gerçekten de ilmi seviyesi yüksek, hemen her konuda malumat sahibi bir zat varmış. Ne var ki bu büyük âlim, ilminden dolayı biraz mağrur imiş ve başkalarının ilmini küçümsermiş.
Oralarda yaşayan ilmi seviyesi normal fakat arif bir zat varmış. Bir gün o âlimin huzuruna varıp; “Hocam! Müsaadeniz olursa bir sualim var” demiş. Âlim zat: “Sor bakalım ne soracaksan” demiş. Ama bunu söyleyişi bile içinde gizli bir gurur kibir barındırıyormuş.
O arif zât; “Hocam! Bütün peygamberlerin bilgisini toplasak, Allah Teâlâ’nın ilmi yanında ne kadar yer tutar” demiş.
Âlim şahıs, eline bir ağaç dalı (çomak) alarak hızlı bir şekilde yürürken bir yandan da elindeki çomakla çok büyük bir daire çizmiş. Sonra da ortasına bir nokta koymuş ve demiş ki: “Gerçi benzetme uygun değil ama daha iyi izah edebilmek için bu örneği veriyorum. Allah’ın ilmini bu büyük daire kabul etsek ki ondan çok daha fazladır. Bütün peygamberlerin ilmi ancak bu ortadaki nokta kadar kalır.
Arif şahıs başka bir soru daha sormuş; “Peki hocam, sizin ilminiz bu noktanın ne kadarını kapsıyor?”
Hoca cevap vermemiş veya verememiş. “Bu soruyu sorana değil sordurana bak” demiş kendi kendine, hatasını fark etmiş, istiğfar etmiş.
Allah Teâlâ’nın bahşettiği bazı nimetler bazı kimselerde kibir meydana getirebiliyor. Genelde bu gibi nimetler, zenginlik, güzellik, yakışıklılık, makam, mevki, zekâ, bilgi gibi nimetlerdir. Hâlbuki bunlar şükre vesile olması gereken nimetlerdir.
Yüce Kitabımızda; “Muhakkakı Allah büyüklük taslayanları (kibirlenenleri) sevmez.” (Nahl, 23) buyurulur. Sevgili Peygamberimiz: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan cennete giremez” buyurduktan sonra kibrin iki önemli belirtisini aktarmış: “Kibir hakkı (gerçekleri) kabul etmemek ve başkalarını küçümsemektir.”
Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: İnsanı bazen bilgisi de farkında olmadan kibre düşürür. Kibir ise şeytanın en bilinen özelliğidir. Tevazu ile yaşamanın tadını alan bir çok iyi insan çok önemli başarılar kazanmalarına ve çok önemli mevkilere gelmelerine rağmen son derece sade ve mütevazi yaşarlar. Hiçbir kimseyi kendilerinden aşağı görmezler ve kimseye yukarıdan bakmazlar. Kibrin ne büyük bir afet olduğunu anlayan İslam alimlerimiz bir taraftan ilim ile iştigal ederken, bir taraftan da nefis terbiyesi ile meşgul olmak gerektiğini düşünmüşleridir. Bundan dolayıdır ki başta İmam Gazali hazretleri ve İmam Rabbani hazretleri gibi büyük alimler aynı zamanda tasavvuf ile ilgilenen birer sufidir.
KISSA HAVUZU↗
En güzel kıssa ve hikayelerin derlendiği özel arşivimize ulaşmak için tıklayın.
MENKIBE DERYASI↗
Özenle seçilmiş geleneksel eğitici menkıbeler okumak için tıklayın.