İslam’da noterlik…

Hayatın doğal akışı içerisinde şahidiz ki insan kendi kendine yeterli bir varlık değildir. Yüce Allah hayatın kolektif olarak devamını murat etmiş ve insanları birbirlerine muhtaç hâlde yaratmıştır. Bu muhtaçlıktan çeşitli ilim dalları ve sanatlar da doğmuştur. İnsanlar ihtiyaçlarını madden karşılama çabasına girdiklerinde yetersiz kalınca çevresinden para ve diğer ihtiyaçlarını bir şekilde tedarik ederler. Bu bir zarurettir. Önemli olan ihtiyaçların karşılıklı anlayış ve sevgi içerisinde karşılanması ve borçların da zamanında güzelce ödenmesidir.

Borçlanma konusunda şu hususun iyi bilinmesi gerekir: İnsan hayatının genişlik alanını boş bırakmayan Yüce Allah, borçların ödenmesi, şahitliği ve kâtipliği ile ilgili ayrıntılara kadar Kur’an-ı Kerim’de açıklama yapıp insanları en doğru olan davranışlara sevk etmiştir. Senetleşmenin ve noter huzurunda alacak- verecek davalarının halledilmesinin detaylarına kadar bahseden ayete, “müdâyene” ayeti denilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in en uzun ayeti diye bilinen bu ayet, Bakara Suresi’nin 282. ayetidir.

Müdayene ayeti

Allah Teâlâ müdayene ayetinde insanların lehine olan birçok fayda gözetmiştir. Bunlar; kişilerin birbirlerine haklarının geçmemesi, alacakların zaman aşımından dolayı değer kaybetmemesi, unutulmaması için alacak ve vereceklerin kayda bağlanmasını, vade sürelerinin açıkça belirtilmemesi neticesinde çıkması muhtemel kavgaların önlenmesi ve unutmaya bağlı borcun inkâr edilmemesi gibi maslahatlardır. Bu özet bilgiden sonra ayeti metin ve tefsiri meal olarak da bilmenin önemli olduğu kanaatindeyiz. Ayet-i kerimenin açıklamalı meali şöyledir:

Ey inananlar! Aranızda belli bir vade ile borçlandığınızda, onu hukûkî bağlayıcılığı olacak bir şekilde yazın. Aranızdan bir yazıcı veya yetkili bir kimse, adâlet prensiplerine uygun biçimde onu yazsın. Böyle bir yazı yazması için kendisine başvurulan hiçbir yazıcı, Allah’ın kendisine -okuma yazma kabiliyeti bahşederek- öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, Kur’an’da belirtilen kurallar doğrultusunda yazsın.

Sadece borç veren kişi değil, borçlanan kişi de borcun miktarını ve vâdesini yazdırsın, Rabb’i olan Allah’tan korkup sakınsın da, borcunu olduğundan eksik göstermesin.

Eğer borçlanan kişi; zihinsel özürlü veya kârını zararını bilmeksizin harcamada bulunan bir kimse ise, yahut yaşının küçüklüğü, ihtiyarlığı, hastalığı… sebebiyle yetersiz ve güçsüz biriyse, ya da dilsiz olduğu için konuşamama, aşırı derecede bilgisiz olma, o anda orada bulunamama gibi sebeplerle bizzat kendisi yazdıramayacak durumdaysa, o zaman, onun haklarını korumakla yükümlü olan velisi, adâlete uygun biçimde böyle bir yazı yazdırsın.

Bu işlemleri yaparken, içinizden, doğruluğuna güvendiğiniz ve ergenlik çağına ulaşmış aklı başında iki erkek şâhit bulundurun. Şâyet iki erkek yoksa, şâhitliğine güvenebileceğiniz kimselerden bir erkek ve iki kadın şâhit tutun ki, kadınlardan biri ayrıntıları hatırlamakta güçlük çeker yahut yanılırsa, diğeri ona hatırlatabilsin. Çünkü amaç, hiç kimsenin haksızlığa uğramaması için şâhitlerin doğru tespit edilmesi ve böylece gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.

Şahitler, yazışmaya veya gerektiğinde şâhitlik etmeye çağrıldıkları zaman, bu görevi yapmaktan kaçınmasınlar.

Ey yazıcılar, şâhitler, borç alanlar ve borç verenler! İster az, ister çok olsun, verilen borcu vadesiyle birlikte yazma konusunda üşengeçlik göstermeyin. Bu, Allah nazarında hem adâlete daha uygun, hem şâhitliğin yerine getirilmesi bakımından daha sağlam, hem de şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir.

Ancak, aranızda elden ele, birebir olarak yaptığınız peşin alışverişlerinizi yazmamanızın bir sakıncası yoktur. Fakat yine de, bu peşin alışveriş sırasında, -yapabilirseniz- iki şâhit bulundurun.
Ne yazıcıya, ne de şahide asla zarar verilmemelidir. Eğer böyle bir fenâlığı yaparsanız, zararı yine kendinize dönecek bir suç işlemiş olursunuz.

Bunun için, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının! İşte Allah, sizleri böyle eğitiyor. Unutmayın ki, Allah her şeyi en mükemmel şekilde bilendir.1

Borcunu öde

“Her hak sahibine hakkını ödemek” dinin ilkesi olduğu için evvela Allah Teâlâ’ya karşı sorumluluklarımızı yerine getiririz. İbadetlerde tembel davranarak vaktini geçirir ve O’na karşı borçlu kalırsak, onları kaza etmek suretiyle geç de olsa öderiz. Gerek Allah Teâlâ’ya gerekse insanlara karşı ödemekle yükümlü olunan borçlar vaktinde ödenmelidir. Borcun hiçbir türünü geciktirmek doğru bir davranış değildir. Peygamber Efendimiz borçların geciktirilmesini hoş karşılamamış ve insanların karşılıklı borçlanmalarında dikkat etmeleri gereken hususa dikkat çekmiştir. Bu çerçevede borçlulara şu ahlaki uyarıyı yapmıştır: Varlıklı kimse(ler)in borcunu vaktinde ödemeyip ödeme süresini uzatması zulümdür.”2

Uzayan sürede borca karşılık borçludan faiz almak; “Allah’tan ve Resulü’nden açılacak bir savaşa”3 taraf olmaktır. Bu bağlamda, borcun vaktinde ödenmesini isteyen Allah Teâlâ; “Eğer borçlu olan kişi maddî sıkıntı içindeyse, borcunu kolayca ödeyebileceği bir zamana kadar beklemek ve ona vade tanımak gerekir. Fakat eğer bilirseniz, alacağınızı tümüyle ona bağışlayıp sadaka olarak vermeniz, sizin için daha iyidir”4 buyurmuş ve kullarını gerekli biçimde ahlaki davranmaya yönlendirmiştir.

Bakara Suresi’nin 282. ayeti borçlar konusunda bir niza ve kavga olmaması için senetleşmeyi tavsiye ederken, senetleşme yapmamayı fasıklık olarak nitelemiştir “Eğer böyle bir fenalığı yaparsanız, zararı yine kendinize dönecek bir suç (fasıklık) işlemiş olursunuz. Bunun için, Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece dikkatli davranın, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının! İşte Allah, sizleri böyle eğitiyor. Unutmayın ki, Allah her şeyi en mükemmel şekilde bilendir.”

Ahitlere riayet

Ahitlere riayet etmemek de fısktır. Ahit; söz verme, ant, yemin,5 taahhüt, sözleşme, mukavele, misak,6 insanın başkasına verdiği güvence,7 bir şeyi her durumda koruyup gereğini yerine getirme, insanın Allah’tan başka tanrı tanımayacağına dair Allah’a kesin söz vermesi, Allah’ın da bu konuda insandan kesin söz alması, karşılıklı sözleşme, kalubela.8 Ahitlere riayet etmek9 ve her durumda gereğini yapmak imanın alametidir.

İnsanlar gerek Allah celle celaluh’a, gerekse birbirlerine verdikleri ahitlerden sorumludurlar. Şu ayet ahde riayetin önemine işaret etmektedir: “Verdiğiniz her ahdi (ister sözlü olsun ister yazılı mutlaka) yerine getirin; çünkü verilen sözlerden (Hesap Gününde) mutlaka sorguya çekileceksiniz!”10 ahdin önceliği verilen sözün kiminle yapıldığıyla bağlantılıdır. Bu cümleden olmak üzere en önemli ahit Yüce Allah ile ruhlar âleminde yapılan sözleşmedir. “Hatırla ki Rabbin, Âdemoğullarının sulblerinden zürriyetlerini çıkarıp da onları kendi kendilerine karşı şâhit tutarak; ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ diye buyurduğu vakit onlar da; ‘Evet Rabbimizsin, şâhit olduk’ demişlerdi. Bu şâhit tuşumuzun sebebi, kıyamet günü, bizim bundan haberimiz yoktu, dersiniz diyedir.”11

Ayetin tefsiri mahiyetinde kudsi hadiste şöyle buyurulmuştur: “Bana hiçbir şeyi şirk koşmayınız. Ben size elçilerimi gönderdim ve onlar sizlere ahdimi ve misakımı hatırlatmakta/ zikretmektedirler.”12 Peygamberler ezeli ahdi insanlara hatırlatmakla görevli olduklarına göre bu hatırlatmayı en son yapan resul, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’dir. Getirdiği şeriata uymak ezeli ahde riayettir. İslâm şeriatına inanmayan ve hayatta uygulamayan Allah Teâlâ’ya verdiği ezeldeki ahdi bozmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de ahit kavramının geçtiği 46 ayet vardır. Ayetlerin çoğunda Yüce Allah’a verilen sözler ele alınmıştır. Zaten Allah Teâlâ’ya verilen sözü hakkıyla yerine getiren biri, insanlara verdiği sözü de yerine getirir. Bu ayetler grubunda bulunan Âl-i İmran Suresi’nin 81 ve 82. ayetinde önemli bir hatırlatma yapılmaktadır:

“Hani Allah (her birine elçilik görevini verirken) Peygamberlerden şöyle söz almıştı: ‘Bakın, Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra, (eğer günün birinde) elinizdeki hakikati doğrulayan yeni bir Peygamber size gelecek olursa, ona mutlaka iman edecek ve kendisini muhakkak destekleyeceksiniz! (Ayrıca bu görevi, ümmetinize de açıkça bildireceksiniz!’ Sonra Allah, her birine ayrı ayrı sormuştu:) ‘Şimdi, bana karşı ağır bir sorumluluk yüklenerek bu şartlar altında sözleşmemi kabul ediyor musunuz?’ Peygamberler: ‘Evet, kabul ediyoruz ya Rab!’ diye cevapladılar. Allah da: ‘O hâlde şâhit olun, ben de sizinle birlikte buna şahidim!’ buyurdu. Her kim bu sözleşmenin gereğini yapmaktan yüz çevirirse, işte onlar, yoldan çıkanların ta kendileridir!”13

Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

1 Bakara 2/282
2 Beyhaki, Sünen’i-Kübra, Teflis, 7, Had. No: 11281, c. VI, s. 85.
3 Bakara 2/279.
4 Bakara 2/280.
5 Bak: İsra 17/34
6 Bak: Yasin 36/60
7 Bak: Nahl 16/91
8 Bak: A’raf 7/172
9 Bak: Mü’minun 23/8
10 İsra 17/34
11 A’raf 7/172
12 Hâkim, Müstedrek, c.II, s.354.
13 Âl-i İmran 3/81-82

İlim Hazinem ↗

Ehl-i Sünnet usulüne uygun yazılmış ilmî makaleler okumak için tıklayın

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.