Firavuna dahi yumuşak bir dil kullanmayı emreden ilahi espri unutuldu; bunun yerine Müslümanlara dahi sert konuşmaların yapıldığı bedevi yöntem seçildi. Seçilen bu yöntem sayesinde İslam düşmanlarına fırsatlar verildi ve din aleyhinde yapılan karalama kampanyalarının sayısı arttı.
Nazik ve kibar konuşmak bütün peygamberlerin ortak sünnetidir. Allah Teala, Hazreti Musa aleyhis selam’a şu emri vermiştir: “Ona yumuşak söz söyleyin, olur ki öğüt dinler, yahut Allah’ın azabından korkarak azgınlığından vazgeçer, saygı duyar.” (Taha, 20/44)
Bu ilahi emri alan Hazreti Musa ve Hazreti Harun, Firavun’un karşısına çıkmışlar ve onu usulüne uygun şekilde ve uygun dille İslam’a davet etmişlerdir.
Davette, seçilecek olan dili Allah Teala’nın denetimi altında görev yapan peygamberler çok iyi bilirler. Bu nedenle onlar bazen inzar/ uyarı, bazen tebşir/müjdeleme dilini kullanmışlardır. Hangi dilin seçileceğini hareketin önderleri olan ve fıkıhlı hareket eden nebiler duruma göre seçmişlerdir.
Yüce Allah, devrin Firavununa bile hitap ederken yumuşak bir dil kullanmayı emrediyorsa, Müslümanların bu konuda çok düşünmeleri ve gerekli konuşma yöntemlerini ortaya koymaları acil bir ihtiyaçtır.
Arapların en fasihi ve cevami’u-l kelim sahibi olan Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, dili en güzel kullanma becerisini kendisine öğretilen davet yöntemi çerçevesinde kullanınca ortay üstün bir başarı çıkmıştır. Allah Teala, insanların kendi yoluna nasıl çağrılmasının metodunu şu ayette özetlemiş ve Müslümanlara öğretmiştir: “(Bütün insanlığı) hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır; ve onlarla en güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O’nun yolundan kimin saptığını en iyi bilen senin Rabbindir; ve yine doğru yola erişenleri de en iyi bilen O’dur.” (Nahl, 6/125)
Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, en azılı İslam düşmanlarına bile hitap ederken onları ajite etmemiş ve onlara karşı nezaket kuralları çerçevesinde hareket etmiştir. Şayet Peygamber sallellahu aleyhi ve sellem, katı ve sert üslup kullanacak olsaydı neticenin nasıl olabileceğini Yüce Allah haber vermiştir:
“Ve (ey Peygamber,) senin mü’minlere yumuşak davranman, Allah’ın rahmetinin bir eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et; sonra bir hareket tarzına karar verince de Allah’a güven: Zira Allah, O’na güven duyanları sever.” (Al-i İmran, 3/159)
Bu ayeti herkesin iyi bilmesi önemli olmakla beraber, davetçilerin ve teşkilatlarda görev yapan önderlik makamındaki kimselerin daha iyi bilip hayatlarıyla içselleştirmeleri şarttır. Bugün Müslümanlar ve İslam davetçileri başarılı olamıyorlarsa, bunun en önemli nedenlerinden birisi de bu ayetin merkeze alınmak suretiyle bir hareket fıkhının yapılmamasından kaynaklanmaktadır.
Firavuna dahi yumuşak bir dil kullanmayı emreden ilahi espri unutuldu; bunun yerine Müslümanlara dahi sert konuşmaların yapıldığı bedevi yöntem seçildi. Seçilen bu yöntem sayesinde İslam düşmanlarına fırsatlar verildi ve din aleyhinde yapılan karalama kampanyalarının sayısı arttı.
Neticede İslam ile insanların arasına perdeler girdirildi. İşte cihadın bir türü de Allah Teala ile insanlar arasına giren perdeleri yırtmak; Allah ile kulunu buluşturmaktır. Böyle ulvi bir görevi ancak insan kazanmanın önemini bilen gerçek Müslümanlar kavrayabilirler.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
Adab-ı Muaşeret↗
Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazılar okumak için tıklayın.
Şahsiyet Gelişimi↗
Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.