Allah Teâlâ, yaratıp üstün vasıflarla donattığı ve icra etmesi için sorumluluklar yüklediği insanla sürekli irtibat hâlinde olmuştur. Bu irtibat yollarından biri de “haberleşmedir” ki bunu onlara peygamberler göndermek suretiyle gerçekleştirmiştir. Yine haberleşme ile bağlantılı olarak bazı peygamberlere kitap da vermiştir.
Kur’an-ı Kerim, Allah celle celaluh ile kulları arasında haberleşmeyi temin eden bu insanları bazen “nebi” bazen de “resul” diye anmıştır. Bu iki söylem şekli, İslâm âlimleri arasında nebi ve resul kavramlarının tartışılmasını ortaya çıkarmıştır.
Alimlerin görüşü
Konuyla ilgili olarak âlimler şu kanaatleri ortaya koymuşlardır: “Allah celle celaluh’un insanlara dinî hükümleri tebliğ etmek amacıyla nebiye bildirmiş olduğu vahiyden daha özel bir vahiyle hitap ettiği peygambere resul denir. Bu vahiy Cebrail vasıtasıyla ve kitap verilmek suretiyle gerçekleşir. Nebi ise melek vasıtasıyla ilhamla veya sadık rüya ile vahye mazhar olan kişidir.”1
Nebi kelimesinin yükseklik ve yücelik anlamına gelen “nebvetün”den türediğini söyleyen âlimler ise bu türeme biçimiyle peygamberliğin ululuğuna ve yüksek konumuna işaret etmişlerdir.2 Âlimler yukarda da geçtiği üzere bazı çalışmalarında resul ile kendisine kitap verilen peygamberin; nebi ile de kitap verilmeyen peygamberin kastedildiğini söylemişlerdir. Fakat bu açıklama bilinen meşhur hadislere ters düşmektedir.
Rivayetlerde sayfalarla beraber, kitap verilen sekiz peygamberden bahsedilmesine rağmen Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, gönderilen peygamberlerin 315’inin “resul” olduğunu söylemiştir.3 Bu rivayeti öncelersek, 315 tane kitaptan bahsetmemiz gerekir. Bu ise doğru değildir.
Resul nebi ayrımı
Bizim varabildiğimiz neticelere göre Yüce Allah’ın kendisine bağımsız şeriat verdiği peygambere “resul”; bağımsız şeriat vermeyip daha önceki peygamberin şeriatı ile amel etmesini emrettiği peygambere ise “nebi” denilmiştir. Nebi ve resul kavramları birbirinin yerine de kullanılmıştır.4 Peygamber Efendimiz de Kur’an-ı Kerim’de hem nebi5 hem de resul6 diye hitap edilmiştir. Hatta aynı ayette nebi ve resul sıfatları yan yana kullanılmıştır.7
Bütün bu kullanım biçimleri nebi ve resul kavramları arasında derin farklılıkların olmadığına işaret etmektedir. Şeriat sahibi peygamberler bile; Hazreti İbrahim8, Hazreti Yakup9, Hazreti İsa10 (Selam üzerlerine olsun) Kur’an’da nebi olarak da anılmışlardır. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e en son gelen surelerde bile nebi diye hitap edilmiştir.11
Nebi kelimesinin kök fiili olan “nebee” Kur’an-ı Kerim’de 75 defa zikredilmiştir. Nebi ve diğer şekilleri de 75 kez zikredilirken, beş defa da “nübüvvet” mastarı kullanılmıştır. Resul kelimesi hem peygamberler hem de melekler için kullanılan bir kavramdır.12
Ahdi yenilemek
Nübüvvet ve risaletin temeli insanlık kadar eskidir. Allah Teâlâ mecburiyet olmaksızın; lütfunun gereği olarak peygamberler göndermiştir.13 “Her kavme bir peygamber gönderen”14 Yüce Allah, “peygamber göndermeden hiçbir kavme azap etmeyeceğini”15 de bildirmiştir.
Gelen peygamberlerin hepsi, Allah’la insan arasında gerçekleşen ahdi yenilemek veya unutulduysa hatırlatmak için gönderilmiştir. Bu nedenle her peygamber “müzekkir”dir. Kur’an-ı Kerim’de, bir kavme gönderilmelerine rağmen kıssaları anlatılmayan peygamberlerin varlığından da bahsedilmiştir.16 Bu peygamberlerden bazıları şunlardır: Hazreti Şit, Hazreti Yuşa bin Nûn, Hazreti Halib bin Yuhanna, Hazreti Hızkal, Hazreti Şemuyel, Hazreti Şaya, Hazreti İrmiya, Hazreti Danyal. (Selam üzerlerine olsun.)
Peygamber göndermek Allah celle celaluh’un kullarına bir lütfudur.17 Gönderilen peygamberlerin de aralarında üstünlük bakımından dereceleri vardır. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle dile getirilmiştir: “İşte Biz, o resûllerden bir kısmını, diğerlerinin üzerine faziletli kıldık. Allah, onlardan kimiyle konuştu, kimini de (vermiş olduğu mücadelenin keyfiyetine göre) derecelerle yükseltti. Ve Biz, Meryem’in oğlu İsa’ya apaçık mucizeler verdik. Ve onu Ruh’ûl Kudüs ile destekledik (onu doğruladık). Eğer Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine apaçık mucizeler geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin ayrılığa düştüler. O zaman onlardan kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Eğer Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerdi. Lâkin Allah, dilediği şeyi yapar.”18
Ulu’l azm
Peygamberlere üstünlük kazandıran, kavimlerine karşı vermiş oldukları tevhid mücadelesindeki sabırları (yılmadan göstermiş oldukları dirençleri ve korkuyu yenerek sürekli ileri bakmaları) ve bu uğurdaki cihadlarının büyüklüğüdür. Bu peygamberlere “ulu’l azm” peygamberler denir. Kur’an’da bu kavram şöyle ifade edilmiştir: “O hâlde Sen de azim (ve irade) sahibi peygamberlerin (ulu’l azm elçilerin) sabrettikleri gibi sabret. O (kâfirler) için acele etme; onlar tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, sanki gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bu bir tebliğdir. Ancak fasık olan toplumlar helak edilirler.”19
Azim sahibi peygamberler; Hazreti Nuh aleyhis selam, Hazreti İbrahim aleyhis selam, Hazreti Musa aleyhis selam, Hazreti İsa aleyhis selam ve Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’dir.. Bu peygamberlere “seyyidu’l-enbiya” denilir.20
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Cürcani, Tarifat, s. 110, 239.
2 İsfehani, Müfredat, s. 790.
3 Hakim, Müstedrek, II / 288; Heysemî, Mecmau’z-zevaid, III / 159.
4 Bk. A’raf 7 / 35, 104.
5 Bk. Ahzab 23 / 1.
6 Bk. Fetih 48 / 29.
7 Bk. Araf 7 / 157.
8 Bk. Meryem 19 / 41.
9 Bk. Meryem 19 / 49.
10 Bk. Meryem 19 / 30.
11 Bk. Ahzab 33 / 1.
12 Bk. Tekvir 81 / 19.
13 Bk. Âl-i İmran 3 / 164.
14 Yunus 10 / 47.
15 İsra 17 / 15; ayrıca bk. Yunus 10 / 47; Kasas 28 / 59.
16 İlgili ayetler için bk. Nisa 4 / 64; Gafir 40 / 78; Zuhruf 43 / 6.
17 Bk. Âl-i İmran 3 / 164.
18 Bakara 2 / 253; ayrıca bk. İsra 17 / 55.
19 Ahkaf 46 / 35.
20 Hakim, Müstedrek, II / 596.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.