Kayserili muhterem bir zatın sohbetinde bulunmuştum. Çocukken Kayseri’deki bir arkadaşının başından geçen bir olayı anlatmıştı. Anlattıkları beni çok etkilemişti. Bir yetimin duasının ne anlama geldiğini, bu ibretlik olayı dinleyince daha iyi anladım. Hatırımda kaldığı kadarıyla sizlerle de paylaşmak istedim.
Küçük yaşlarda iken arkadaşının hem annesi hem de babası vefat etmiş. Ninesiyle birlikte yaşıyormuş. Maddi durumları da oldukça zayıfmış. Bu yetim yavrucağız mahalle mektebine gidiyormuş. O zamanlar mektepte okuyan talebeler hocalarına perşembe günleri perşembelik götürürlermiş. Hocalar maaşlı olmadığı için ücretini halk bu şekilde verirmiş. Ücretler de genelde düşük olurmuş.
Çok fakirmiş
Hocaların masraflarına biraz katkı olması için, hem de hocalar biraz daha gayretli olsunlar diye, okuyan talebeler perşembe günleri, tahıl, yumurta, para gibi şeyler götürürlermiş. Perşembelik götürmek mecbur değilmiş ama adettenmiş. Getirmeyene niye getirmedin denilmezmiş.
Yetim çocuk çok fakir olduğu için perşembe günleri perşembelik götüremezmiş. Aslında zekiymiş, dersine de çalışırmış ama her perşembe günü hocası onu bir bahaneyle dövermiş. Çocuk niçin dayak yediğinin farkındaymış aslında. Bir gün nenesine demiş ki:
“- Nene! Hocam beni perşembe günleri, ona bir şey götürmediğim için dövüyor… Ama başka şeyleri bahane ediyor. Ne olur bana biraz perşembelik ver de hocaya götüreyim.”
Nenesi de ona demiş ki:
“- Oğulcuğum biliyorsun iki tane tavuğumuz var. Onların da iki tane yumurtası oluyor; birini sen yiyorsun, birini ben. Başka da bi şeyimiz yok ki!” Yetim çocuk:
“- Nene ne olursun o zaman ben bundan sonra mektebe gitmeyeyim!” Nenesi:
“- Ah oğlum böyle şeyler söyleme. Mektebe git ki cahil kalmayasın.”
Çarşamba gecesi
Nenesi ile yaptığı bu konuşmadan bir sonuç alamayan çocuk, çaresizce dua etmekten başka yapacak bir şeyi olmadığını kabullenmek zorunda kalmış. Her çarşamba günü geldiğinde yetim çocuğun içine bir sızı düşmeye devam etmiş. Yarın yine bir bahane ile hocasının kendisini döveceğini biliyormuş. Perşembe günü gelince de istemeye istemeye mektebe gidiyormuş.
Yine bir çarşamba gecesinde gözlerine uyku girmez. Gece yarısı kalkar ve açar ellerini… Göz yaşları içinde Alemlerin Rabbine yalvarır: “Ey Allah’ım! Annemi babamı aldın, o senin takdirin… Perşembe günleri hocam beni dövüyor. Gitmeyeyim diyorum ninem razı olmuyor… Perşembelik götürmek istiyorum ama götürecek bir şey bulamıyorum. Allah’ım ya benim canımı al bu hocadan kurtulayım, ya da Sen bize hakkımızda en hayırlısını ver.”
Ertesi günün sabahında yetim çocuk mektebe gitmek için hazırlanırken kapı çalar. Gelen komşularıdır. Hocasının öldüğü haberini duyurmak için gelmiştir. Hem de tam da yetim çocuğun dua ettiği saatlerde vefat ettiğini söyler.
Çok ibretler var
Bu yaşanmış olayda bizler için gerçekten çok büyük dersler var. Mazlumların, çaresizlerin, yetimlerin duaları geri çevrilmiyor. Sevgili Peygamberimiz sallellahu aleyhi ve sellem bir hadis- i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Mazlumun (haksızlığa uğrayanın) bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla, Allah arasında duanın kabulüne engel perdeler kalkmıştır.” (Bkz. Buhari, Zekat 1, Müslim, İman 31, Ebu Davud, Zekat 4)
Yine bir başka hadislerinde de şöyle buyurmuşlardır: “Üç kişinin duası redd olunmaz: (Kabul olunur) Anne-babanın çocukları için yaptığı dua. Yolcunun duası. Mazlumun duası. (Mazlumun kendisine haksızlık yapanlar için yaptığı beddua.) (Bkz. Tirmizî, Bir,7)
Bize basit gibi görünen şeyler başkaları için çok önemli olabilir. Haksızlık yapmaktan uzak duralım. Hele hele muhatabımız korunmasız, gönlü kırık bir yetimse daha dikkatli davranalım. Ne demiş atalarımız: “Mazlumun ahı; indirir şahı.”
Ali Uslu/ İrfanDunyamiz.com
BENZER YAZILAR
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.