Biraz yontulmaya ihtiyacımız var…

MÜSİAD’ta (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) çalıştığım yıllarda, çok değerli iş adamları ile karşılaştım. MÜSİAD benim için ayrı bir okul gibiydi. Zaman zaman üye ziyaretlerimiz olurdu. Bu üye ziyaretlerimizin birinde ahşap çerçeve işi ile uğraşan bir ağabeyimizin dükkânına gittim.

Yıllarını bu işe vermiş, işini seven gerçek bir ustaydı. Kendisini tanıdığım zamanlarda 70 yaşındaydı. MÜSİAD’dan geldiğimi bildiği için benimle çok özel ilgilendi. Elimden tuttu, çok özenle yapılmış, tek tek ince testere ile desen verilmiş çerçeveleri bana gösteriyordu:

İşini seviyordu

“Bak Fahri’ciğim şu çerçeve için bir ay çalıştım. Kenarlarına çok detaylı çalıştım. Gel gel, bir de şuna bak. Bu çerçevem ise çok nazlı bir çocuk gibidir adeta. İki ayda anca bitirdim. Çünkü üzerindeki bu desen başka bir yerde yok. Kendi kafamdan yaptım“ diyerek anlatıyordu.

Çerçeveci ustamız, kendi gibi sanatçı olan oğlunun: “Baba bırak da misafirimize önce bir şeyler ikram edelim. Daha yeni geldi, hemen dükkânı gezdiriyorsun” sözünü bile duymamıştı. Çünkü işini o kadar seviyordu ki, bu anlatışından, gözlerindeki ışıltıdan belli oluyordu.  

Ustamız birden durdu, diğer eliyle elimden tutarak, dükkânın en arka tarafında duran bir çerçeveyi gösterdi. Bu çerçeve gerçekten harikaydı. Çok ünlü bir hattatın elinden çıkmış bir hattın çerçevesiydi. Ustamız: “Bu çerçeveyi yapmak için tam bir yılımı harcadım. Evet, tam bir yılımı harcadım. Çok kişi istedi satın almak için ama satmıyorum. Ölene kadar da satmayacağım“ dedi. “Neden Ustam, niye satmıyorsun?“ diye sorunca şunları söyledi:

“Çünkü bu çerçeveyi her gördüğümde utanıyorum. Başımı önüme eğip tefekkür ediyorum. Allah’a karşı yaptığım isyanlarım, hatalarım, kusurlarım aklıma geliyor. Zira çerçeve bana her gün adeta konuşuyor.

Diyor ki; Ey Usta! Ben bir odun parçasıydım. Sen odunu aldın, işledin. Ona bir yılını verdin. Desenler döşedin. Beni odunluktan kurtardın. Çok iyi bir hattatın eserini korumam için beni yine onurlandırdın. Sana teşekkür ederim binlerce kere. Beni yanmaktan kurtardığın için. 

Ustam, ben yanmaktan senin sayende kurtuldum, senin sayende bir sanat eseri oldum. Ya sen? Ya sen hiç kendini inşaa ettin mi? Beni sanat eseri haline getirdiğin gibi kendini de sanat eseri haline getirdin mi?

Seni yoktan yaratan Rabbimiz seni bu dünyaya kendini inşa et diye göndermedi mi? Sen 70 yaşındasın. Rabbimizin yanına geri döndüğünde ne diyeceksin? Bol bol çerçeve yaptım, para kazandım, kendimi inşaa edemedim, kendimi eğitemedim mi diyeceksin? O zaman vakit varken kendini de yetiştir. Kendini de eğit. Bu dünya kullar için bir okuldur. Senin için de bir okul olsun. “

Evet, ustamız bunları söylerken gözlerinden de yaşlar geliyordu. Bunları söylediğine göre elbette ustamız aslında kendini yetiştirmişti. Çünkü farkındaydı. Çünkü Allah’ın ne için yarattığını biliyordu. Çünkü tefekkür ediyordu ve gayret ediyordu. Anladığım kadarıyla bir ders vermek istiyordu. Halk tabiri ile her insanın biraz yontulmaya ihtiyacı var demek istiyordu.

İnsanın yontulmamış bir odun gibi olması, kendisini yetiştirememesi, nefsini terbiye edememesi ne acıdır. Yüce Rabbimiz ne güzel buyuruyor: “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 7-9)

Fahri Sarrafoğlu/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Bize nasıl kıydınız?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.