
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in gerek iman gerekse amel bağlamında temsil ettiği sırat-ı müstakim tamamlanmıştır.1 Bu yolu her türlü ifrat ve tefritten korumak gerekir. İnançta ve amelde İslâm’a ekleme veya çıkarma yapmak dinde aşırılıktır. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, bu tür aşırılığa karşı ümmetini şu buyruğuyla uyarmıştır: “Sizi dinde aşırı gitmekten sakındırırım. Çünkü sizden önceki ümmetler dinlerindeki aşırılıklar nedeniyle helak oldular.”2 Bu çerçevede şunu da hatırlatmakta fayda vardır; Peygamberimizin hayat tarzının dışındaki her türlü hayat biçimi İslâm’a göre bir aşırılıktır.
Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, Kur’an-ı Kerim aracılığıyla öncelikle insanların imanlarını her türlü aşırılıktan korumayı arzu etmiş ve risalet hayatının çoğunluğunu gönüllere gerçek imanı yerleştirmeye ayırmıştır. Şirki en büyük sapma ve sapkınlık olarak değerlendiren3 Peygamber Efendimiz; “Şirk koşmadan ruhunu Allah’a teslim eden bir kimsenin cennetlik olacağının” müjdesini verdiği gibi “Şirk üzerine ölenin de cehennemlik olacağı” uyarısını yapmıştır.4

Tevhidden kopma
Şirke, küfre veya İslâm’a karşı icat edilmiş olan uydurma dinlere, hayat tarzlarına ve ideolojilere karşı İslâm ümmetini uyaran âlimler, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’ten aldıkları ilhamla bazı hususları istikametten ve tevhidden sapma olarak değerlendirmişler ve mü’minleri uyarmışlardır. Allah celle celaluh’a herhangi bir şeyi, soyut veya somut bir varlığı, gerçek veya tüzel bir kişiliği ortak koşmak, ibadet mahiyeti taşıyan bir uygulama ile Allah’tan başkasına yönelmek, yaratma ve emretmede herhangi bir varlığı Allah yerine koymak, insanın tevhidden kopmasının en büyük nedenidir.
Yüce Allah celle celaluh bu konuda insanları şu ayet-i kerime ile uyarmaktadır: “Şüphesiz ki Allah (sıfatlarında, İlahlık ve Rabliğinde), kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını da dilediği kimseler için bağışlar. Kim de (Allah’tan başkalarına bağlanıp O’nun dine aykırı buyruklarına itaatle) Allah’a ortak koşarsa çok büyük bir günah işleyerek Allah’a iftira etmiş olur.”5
Kişinin, Allah’la kendisi arasına putları aracı varlıklar olarak koyup onlardan yardım ve şefaat umması: Müşrikler, Allah’ı uzak ilah olarak algılayıp O’na yaklaşmayı, dua ve isteklerini arz etmeyi mümkün görmemişler ve yakın ilah olarak gördükleri putlarını aracı kabul etmişler, dua ve isteklerini onlara sunmuşlardır. Bu anlayışa göre hayatlarının yönetilip yönlendirilmesinde de putları hâkim kılmışlardır.
Böyle bir anlayışın çirkinliği ve yanlışlığı ayet-i kerimede şöyle haber verilmiştir: “Onlar, Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda sağlayan şeylere taparlar ve ‘bunlar Allah yanında şefaatçilerimizdir’ derler. De ki: ‘Siz Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?’ O, onların ortak koştukları şeylerden çok uzak ve yücedir.”6

Kafiri mü’min görmek
Kâfirliği ve müşrikliği Kur’an-ı Kerim ile sabit olan; Kur’an-ı Kerim’i ve onun buyruklarını açıkça inkâr eden, İslâm’ın yolundan başka bir yolu doğru gören bir kimseyi mü’min kabul etmek de bir sapmadır. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, haksız yere mü’min bir kimseye “kâfir” demeyi yasaklamıştır. Tekfir edilen kişi gerçekten kâfir değil ise bu söz, o kimseyi haksız yere tekfir eden kimsenin dinden uzaklaşmasına neden olur.7
Mü’mine kâfir demek nasıl ki yanlış bir ifadeyse, kâfire mü’min demek de yanlıştır ve sahibini tevhidî çizgiden uzaklaştırır. Müslümanlar bu inceliği henüz yeterince kavrayamadılar ve kavramamaları için de baskılar yapılmaktadır. Çünkü bu hakikat kavranınca, kâfirler Müslümanlar üzerinde rahat velayet edemezler. Küfrü sabit olan kimseleri mü’min kabul etmek kavramsal bir kargaşaya neden olduğu gibi, Müslümanlığın mutlak doğruyu temsil etmesine de gölge düşürür.
Yüce Allah ahirette “Sadece mü’minlerin kurtulacağını”8 haber vermiş ve “Kâfirlere cennetin haram olduğunu”[9] bildirmiştir. Tek doğru hayat tarzının İslâm[10] olduğunu buyurmuş ve “İslâm’ın dışında hiçbir yolun insanlardan kabul edilmeyeceğini”[11] ilan etmiştir. İslâm’la şereflenmeyen kişileri Müslüman saymak veya üstün bir değer vermek sapkınlıktır. Kâfirliği sabit olanların küfrü açıkça söylenmedikçe Müslümanlar aldatılmaktan ve kâfir baskısından kurtulamazlar.
Sünnetten sapma
Peygamberimizin getirdiği yolun doğruluğuna inanmayıp başka yollar aramak ve İslâm’ın dışındaki hayat tarzlarını doğru kabul etmek bir sapmadır. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, getirmiş olduğu dini önce kendisi yaşamış ve insanlara örnek olmuştur. Resulullah’ın hayat tarzı olan Sünnet, Kur’an-ı Kerim’in Peygamber Efendimiz tarafından yaşanmasıdır. Peygamberimizin hayat tarzı tek boyutlu ve dar değildir. Özellikle hayatın genişlik alanıyla ilgili uygulamaları yaşantımızda boşluk bırakmayacak kadar kapsayıcı ve zengindir.
Siyasal ilişkilerimizden tutun da en basit rutin eylemlerimize kadar sünnette örnekler vardır. Abdullah bin Mesud (ö. 34 / 654) böyle bir hayat tarzını terk edenin sapık olduğunu söylemiştir.12 Onun hayat tarzına karşı ruhbanlık şeklinde bir hayat tarzını geliştirmek isteyenler uyarılmış,13 sonra da uyarılan bu kimselerin şahsında tüm insanlığa şu evrensel duyuru yapılmıştır: “Kim, benim hayat tarzımdan başka bir hayat tarzını kabul ederse o, benden değildir.”14
Peygamberimizin hayat tarzı ile çatışan bir hayat tarzının İslâm nazarında makbul olmadığı Kur’an-ı Kerim’de şu ayetle açıklığa kavuşturulmuştur: “Her kim de kendisine dosdoğru yol (İslâm) belli olduktan sonra Resul’e karşı tavır koyar (hayat tarzını ve emirlerini beğenmez) ve (Resul’ü örnek alan) mü’minlerin yolundan başkasının yoluna uyarsa, onu döndüğü (ve seçtiği o sapık) yolda bırakırız. Sonra da kendisini cehenneme atarız. Orası ne kötü bir yerdir.”15
Tarih içerisinde müşriklerin yolunu, iman edenlere tercih eden kitap ehli bu yanlış yönlendirmelerinden dolayı Yüce Allah tarafından şiddetle kınanmışlardır.16 Peygamberimiz, insanların helake düşmelerinin nedenlerinden birisinin de, peygamberlerin hayat tarzlarına aykırı yaşayış biçimlerini seçmelerinin olduğunu vurgulamıştır.17 Dün peygamber Efendimiz’in yoluna açık şekilde karşı çıkan İslâm düşmanlarına karşın bugün Müslüman olduklarını iddia etmelerine rağmen Peygamberimizin sünnetini itibarsız hâle getirmek isteyen bir güruh var. İşlevsel olarak her ikisi de küfre hizmet etmektedirler.
Emirlerine itiraz
Peygamber Efendimiz’in Allah katından getirmiş olduğu dine, bu dinin emirlerine ve yasaklarına kin duymak tam bir sapıklıktır. Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, bir din kurucusu değildir.18 Allah’ın elçisidir. Aslında hiçbir peygamber din kurucusu değildir. Elçiyi yalanlamak veya getirdiklerine kin duymak, onu gönderen Allah’ı yalanlamak ve emirlerine kin duymaktır. Çünkü böyle bir yanlışın temelinde kendi hevasını ilahlaştırma arzusu vardır.19
Peygamberimizin getirdiklerine kin duyan, ilahi tebliğatı hiçe sayarak kendi ulûhiyetini önceleyen bir sapıktır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, İslâm’ın emirlerine karşı çıkanları şu ayeti ile resmetmiş ve uhrevi durumlarını haber vermiştir: “Küfre sapanlara gelince onları ağır bir helak ve yıkım beklemektedir. (Allah) onların bütün iyi işlerini (kâfir olmaları nedeniyle) boşa çıkarmıştır. Bunun sebebi; onların Allah’ın indirdiğini beğenmemiş olmalarıdır. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.”20

Dini alaya almak
Dinî hükümlerin herhangi birisi ile dalga geçmek, İslâm’ın sembollerinden veya buyruklarından birisi ile alay etmek Müslümanca bir davranış değildir. Dinî anlayışı yerinde ve seviyeli bir mü’min böyle bir hataya düşmez. Davranışlarına ve sözlerine dikkat eder. Allah celle celaluh’un gözetim ve denetiminde olduğunu; tüm eylemlerinin kaydedildiğini bilir.21 Yersiz ve gereksiz yaptığı bir espri veya şaka nedeniyle küfre düşebileceğinin farkındadır. Kadim dönem âlimlerimiz din aleyhine yapılan şakalara gülenlerin itikadi tehlikelerini bile kitaplarında işlemişlerdir.
Mü’min bir kimse dinî hükümlerle alay etmediği gibi alay eden kimseleri veli edinmez. Onları emir makamına getirmez. Onlara sempati ve sevgi duymaz. Konu ile ilgili Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve inkârcıları ‘dost ve idareciler’ edinmeyin. (onları emir makamına getirmeyin.) Eğer gerçekten inanmışsanız Allah’ın emirlerine uygun yaşayın ve Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının.”22
Allah’ın emirleriyle alay etmek ve bu emirleri dile dolamak Yahudilerin ve münafıkların ortak davranış biçimleridir.23 Dini espri konusu yaparak insanların gözünden düşürmeye çalışmak ve bu ulvi duyguları zayıflatmak bir nifak ahlakı ve bilinçli Yahudi eylemidir. Ülkemizdeki İslâm düşmanları erken dönemlerden itibaren tiyatro, sinema, karikatür ve sahne gösterilerinde din ve dini sembollerle alay ederek dinsiz bir toplum inşa etmeyi amaç edinmişlerdir. Bir dönem sinemanın en kötü ve çirkin figürleri imamlar olarak sunulmuştur. Bu anlayış ve tezahürleri diniyle kaim bir milleti yok etme çalışmasıdır.
İnsan, kendini sürekli kontrol etmelidir. Özellikle din alanı ile ilgili hususlarda saygısını ve ciddiyetini korumalıdır. Çünkü bir kimse, insanları güldürmek için din ile ilgili bir şaka yapacak olursa, belki bu davranışı o kimsenin İslâm’la olan bağının kopmasına neden olabilir.24 Bu durumu Enes bin Malik şöyle dile getirmiştir: “Siz, kendinize göre hiçbir sorumluluğu ve değeri olmayan işler yapıyorsunuz. Hâlbuki biz bu tür davranışları Resulullah zamanında insanı helak eden büyük günahlardan sayardık.”25
İslâm ve sembollerinin alaya alındığı bir yerde Müslüman’ın takınması gereken tavrı Yüce Allah şöyle izah etmiştir: “Ayetlerimiz hakkında (biçimsiz ve alaylı sözlerle) münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir konuya geçinceye kadar onlardan yüz çevir (tavır göster, karşı savunmanı yap veya Müslüman olmanın gereği olarak orada durma). Eğer şeytan, sana bunu unutturursa hatırladıktan sonra (hemen kalk) artık o zalimler topluluğu ile oturma.”27
Bu ayetteki istenen tavrı vaktinde ve yerinde gösterebilseydik bugün kimse din aleyhinde seviyesiz ve hakaret içerikli sözler sarf edemezdi. Zulüm karşısında dilsiz şeytan kesilmek büyük şeytanlara cesaret verdi. Peygamber Efendimiz de bu hususta şu açıklamayı yapmıştır: “İnsan, hiçbir sakınca yok zannederek öyle bir kelime konuşur ki bu konuştuğu şey sebebiyle doğu ile batı arası mesafe kadar cehennemin dibine yuvarlanır.”26

Sihir yapmak
Sihiri, İslâm toplumunun sosyal dokusunu veya insanın sağlığını bozacak şekilde kullanıp onunla birey ve ailelerin yok olmasına neden olmak haramdır.28 Yuvaların yıkılmasında kullanmak ise haramlığı ile beraber topluma karşı işlenmiş cinayettir. Sihir nedeniyle sihirbazlar, İslâm toplumunda can emniyetini bile kaybedebilirler. Çünkü işledikleri günah çok ağırdır. Peygamberimiz, yakıcı büyük günahları açıklarken sihir yapmayı da bunlardan biri olarak saymış29 ve “Kim iplere düğüm atar ve onlara üflerse sihir yapmış olur. Kim de sihir yaparsa Allah’a şirk koşmuş sayılır”30 buyurmuştur.
İtikadi, ahlaki, siyasi, hukuki ve iktisadi yönden güçlü İslâm toplumlarında sihir olmadığı gibi konu bile edinilmez. Bu tür çirkin eylemler cahil ve güçsüz toplumlarda çok görülür. Cehaletle beraber psikolojik yıkımlarda sihrin tabana yayılmasına zemin hazırlayabilir. Ancak bu hastalık; güçlü siyasi yapı, sağlam itikat, ibadete devam, sahih bilgiyi içselleştirmek ve suçluların adil tecziyesiyle önlenebilir.
Kafirlere yardım etmek
Müslümanların aleyhine olarak kâfirlere yardım etmek bir sapmadır. Kâfire yardım, onun inancına duyulan sevgi ve saygıdan dolayı ise bu haramdır ve küfürdür. Onları veli edinmenin haramlığının içerisinde onlara gereksiz yerde yardım etmek de vardır. Bu çerçevede Allah Teâlâ, kâfirleri veli edinmeyi yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim zalime bir batılı hak gibi gösterip hakkı yok etmek; çürütmek amacıyla yardım ederse o kimse Allah’ın zimmetinden çıkar.”31
Kâfire yardım etmenin itikadi sakıncasıyla ilgili ise Efendimiz şu uyarıyı yapmıştır: “Kim bir kimsenin zalim olduğunu bile bile ona yardım eder ve onunla ortak hareket ederse şüphesiz ki o, İslâm’dan çıkmıştır.”32 Kur’an-ı Kerim, Müslümanların aleyhine olarak Yahudiler ile işbirliği yapan münafıkları kınar ve bu davranışlarının nedeni olarak da küfürdeki beraberliklerini gösterir. Bugün küfrün sembol devletleri Batı Avrupa, Amerika ve Rusya’dır. Elbette başta da büyük şeytan Amerika’dır.
Müslümanların emperyalist devletlerle işbirliği yapmaları ve zenginliklerini onlara peşkeş çekmeleri İslâm’a ve ümmete ihanettir. Dünyada gerçek bir İslâm devleti olsaydı bugünkü yaşadığımız olumsuzluklar kesinlikle olmazdı. Ümmetin beyin göçünün, yer altı zenginliklerinin ve diğer gelirlerinin ucuz sermaye olarak kâfirlere talan ettirilmesinin suçlusu işbirlikçi rejimlerdir. Olmayan İslâm devletinin üzerinden Müslümanları kınamak ve din karşıtı rejimlerin faturalarını İslâm’a çıkarmak art niyetli bir yaklaşımdır.

İslam’dan başka din kabul etmek
“Allah katında tek din İslâm’dır.”33 Allah’ın göndermiş olduğu peygamberlerin hepsinin getirmiş olduğu dinin ortak adı da İslâm’dır.34 Yüce Allah celle celaluh, insanlığa Yahudilik ve Hıristiyanlık diye bir din göndermemiştir. Yahudilik ve Hıristiyanlık Hazreti Musa aleyhis selam ve Hazreti İsa aleyhis selam peygamberlere gelen tevhit dininin sonraki yıllarda insanlar eliyle tahrif edilmesi ile ortaya çıkmış hurafelerdir.35
Peygamber Efendimiz: “Bu ümmetten ister Yahudi ister Nasrani (Hıristiyan) olsun, benim kendisi ile gönderilmiş olduğum şeyleri (İslâm dininin muhtevasını) kabul edip iman etmezse o mutlaka cehennemliktir”36 buyurmak suretiyle hak dinin İslâm olduğunu belirtmiştir. İslâm’ın dışında din aramak nasıl ki haramsa aynı şekilde şerî tekliflerin bir insandan kaldırıldığına inanmak da haram ve küfürdür. Peygamberimiz bile tüm dinî emirlere muhatap olduğuna ve her bir emri azimet fıkhıyla yerine getirdiğine göre hiç kimseden dinî hükümlerin kaldırılması söz konusu olamaz. Mükelleflerden, mazeret olmadan şeri tekliflerin kalktığını iddia etmek küfürdür.
Allah’ın dininden yüz çevirmek, kasıtlı olarak dini öğrenmemek ve İslâm’ın emirleri ile amel etmemek tam bir sapmadır. İslâm, yaşanmak için gelmiştir. Hayatın tüm alanları ile ilgili hükümler koymuştur. Bunları öğrenmek ve amelî hâle getirmek ilahi bir emirdir. Tüm bunlara rağmen, İslâm’a olan kin veya ideolojik sapmalar nedeniyle İslâm dinini kasıtlı öğrenmemek büyük bir yanlıştır. Hele de modern düşünceyi ve onun fikir akımlarını bilip iman ettikten sonra İslâm hakkında “onbaşı kültürü” bile edinmeden onun aleyhinde konuşmanın temelinde İslâm’a karşı düşmanlık vardır.
Herkes neticesine katlanmak kaydıyla amellerinde özgürdür. Fakat bu ülkede olup da dine yabancı olmak en azından toplumun değerlerine de saygısızlıktır. Müslümanlığın gönüllerde sebat etmesi için yukarıdaki sayılan hususlarda insanın dikkatli olması ve anlık olarak kendisini hesaba çekmesi çok önemli bir görevdir. Aksi takdirde, hiç beklenmedik bir zamanda kişinin Allah ile olan tüm bağlantıları kopabilir.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com

DİPNOTLAR
1 Bak: Maide 5 / 3.
2 Nesai, Menasik, 24, h. no: 217, V / 268.
3 İbni Hanbel, Müsned, V / 229; Müslim, İman, 9, h. no: 42 I / 55.
4 İbni Hanbel, Müsned, I / 374.
5 Nisa 4 / 48, Ayrıca bak: Nisa 4 / 36, 116; En’am 6 / 151, 163.
6 Yunus 10 / 18.
7 Bak: İbni Hanbel, Müsned,(tah: Muhammed Şakir, h. no: 4688), VI / 314.
8 Mü’minun 23 / 1.
9 Maide 5 / 72.
10 Al-i İmran 3 / 19.
11 Al-i İmran 3 / 85.
12 İbni Hanbel, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, h. no: 3623), V / 222.
13 İbni Hemmam, Musannef, h. no: 10374, c.VI, s.167.
14 Müslim, Nikâh, 16, h. no: 1401, II / 1020.
15 Nisa 4 / 115.
16 Bak: Nisa 4 / 51.
17 Tirmizi, 17, İlim, h. no: 2679, V / 47;İbni Hemmam, Musannef, h. no: 20372, XI / 22; Tahavi, Müşkil’ül Asar, I / 159.
18 Bak: Yunus 10 / 15.
19 Bak: Casiye 45 / 23.
20 Muhammed 47 / 8-9.
21 Bak: İnfitar 82 / 10-12.
22 Maide 5 / 57.
23 Bak: Maide 5 / 58, Tevbe 9 / 65-66.
24 Bak: İbni Hanbel, Müsned,III / 38.
25 İbni Hanbel, Müsned,III / 157.
26 Müslim, 54, Zühd, 6, h. no: 2988, III / 2290.
27 En’am 6 / 68; ayrıca Bak: Nisa 4 / 140.
28 Bak: Bakara 2 / 102.
29 Nesai, Tahrimüddem, 37, h. no: 18, VII / 111.
30 Age., h. no: 19, VII / 112.
31 Heysemî, Mecmau’z Zevaid,IV / 117.
32 Heysemî, Mecmau’z Zevaid,IV / 205.
33 Âl-i İmran 3 / 19.
34 Bak: Bakara 2 / 132-136
35 Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, s. 935; Darimi, Sünen, I / 135.
36 Müslim, İman, 70, h. no: 153, I / 134.