Enneagram nedir ve bize uyar mı?

İnsan psikolojisiyle uğraşanlar insanın mizacı, kişiliği ve karakterinden bahsediyorlar. Bunlar konuşma dilinde zaman zaman aynı anlamda kullanılsa da anlam farklılıkları var. Mizaç daha çok kişinin doğuştan gelen özelliklerini ifade ediyor. Kişilik ise sonradan mizacın üzerine bina edilen yapıyı ifade ediyor. Kişilik belirginleşip kararlı hale geldiği zaman da karakter halini alıyor.   

Bir insanı tanımak için önce onun mizacını anlamak gerekiyor. Diyelim ki bir çocuğu bir mesleğe yönlendirirken mizacına uygun bir seçim yapması onun tüm hayatını etkileyecektir. Çocuk cesur ve çevik bir yapıdaysa asker ya da polislik meslekleri onun için uygun olabilir. İletişime açık bir insansa medya sektöründe çalışabilir. Hızlı çözüm üretebilen ve risk alabilen bir yapıdaysa toplumda liderlik ve yöneticilik yapabilir.

Kendini tanımak

Aşırı duygusal bir insanı yönetici yaparsanız, o insan başarılı olamaz. Ya da araştırmacı bir tipi iletişimci bir mesleğe yönlendirirseniz o kişi yaptığı işten haz almayabilir. Örneğin günde 16 saat çalışan Fuat Sezgin gibi bir bilim adamını halkla iletişimin çok yoğun olduğu bir mesleği yapması düşünülemez. Çünkü o insan adeta çalışmak için ve araştırma yapmak için yaratılmış.

Bir belediye başkanı veya milletvekili düşünün, günde en az 20 kişi onu ziyaret eder, onlarca kişi telefonla konuşur. Taziyelere gider, nikâhlara düğünlere gider, çeşitli programlara katılır. Bir Pazar yerine gittiği zaman yüzlerce insan kendisiyle iletişim kurar, tokalaşır. Yapı itibari ile bu derece sosyalliği kaldıramayacak bir kişiyseniz siyasete girmeniz doğru olmaz.

Konuyu daha da genişletmek mümkündür, bedensel güç ile yapılan işlere uygun olanlar, zihin gücü ile çalışmaya uygun olanlar farklı mizaçlardadır. Bazı insanların içerisinde yazma duygusu çok baskındır, tarifsiz bir şekilde yazmadan edemez. O insanın bahtı okumaktan yazmaktan, insanlara bu şekilde faydalı olmaktan açılmıştır.   

Mizaca uygun davet

İnsanları bu derece tanımaya ve onların mizaçlarını kategorilere ayırmaya gerek var mı diyecek olursanız, bu sizin hayatta ne yapmaya çalıştığınızla ilgilidir. Bir davetçi iseniz insanların mizaçlarını tanımak işinizi kolaylaştırabilir. Bir eğitimciyseniz öğrencilerinizin mizacını tanıyarak onlara karşı daha doğru yaklaşım sergilersiniz.

Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in hayatına baktığımız zaman buna çok dikkat ettiğini görüyoruz. İnsanların karakterlerine uygun bir şekilde onlara öğüt veriyor mesela. Ebu Zer Gıfari radıyellahu anh’a yöneticilik yapmamayı tavsiye ediyor. Musab Bin Umeyr radıyellahu anh tam bir öğretmen olduğu için onu Medine’ye İslam’ı öğretmesi için gönderiyor. Zeyd Bin Harise radıyellahu anh cevval ve güvenilir bir insan, onu Medine’de yerine vekil bırakıyor.

Anlatırlar ki büyük davetçi Hasan El Benna toplumda tanınmış bir insanı davaya kazandırmak istiyor. Onun köpeklere karşı sevgisinin olduğunu öğrenince, bir öğrencisine köpekler üzerinde bilgi sahibi olmasını ve böylece o adamla sohbet ettiklerinde ortak bir ilgi alanı oluşmasını sağlıyor. Demek oluyor ki mizaç ve karaktere dair bilgiler tebliğ ve davet çalışmalarında da gayet tabi kullanılabilir.

Enneagram nedir?

1950’li yıllardan sonra enneagram diye bir şey ortaya çıkıyor, bunun tam olarak kökenleri bilinmiyor fakat sözlü olarak nesilden nesle aktarılan anonim bir bilgi olduğu söyleniyor. İnsanların dokuz ana mizacının olduğu tezi üzerine kuruluyor bu kavram. Türkiye’de araştırmacı İsmail Acarkan bu alanda yaptığı çalışmalarla tanınıyor.

Kişiliğin DNA’sı adlı eserinde İsmail Acarkan bu konuda bazı bilgiler veriyor. Evrensel bilgelikler açısından bakıldığında insanın üç varoluş düzeyinin bütünlüğünü oluşturan bir varlık olarak tanımlandığını söylüyor. Nedir bu üç varoluş düzeyi? Ruh- nefs- beden yani spirituel, psikolojik, biyolojik boyut olarak ifade ediliyor. Bu üç varoluş düzeyi birbiriyle ilişkili olup her birinin kendisine özgü nitelik ve işlevleri vardır. Bu üç düzey birbiriyle iç içedir. İnsanı bir bütün olarak ele aldığı için benim bu açıklamalar dikkatimi çekti.

Bunların birbiriyle etkileşim tarzı eserde şöyle açıklanıyor: Nefs (psişe) ve beden, birbiriyle karşılıklı etkileşim içindedir. Yani, psikolojik boyutumuz ile bedenimiz arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Beden dengeli ve sağlıklı olduğunda, psikolojik yapı da bu durumdan olumlu etkilenir. Psikolojik boyut sağlıklı olduğunda da beden bu durumdan olumlu yönde etkilenir. Ruh (spirit) ise, nefs ve bedenden etkilenmeyen bir yapıya sahiptir. Bununla birlikte ruh; nefs ve bedeni etkileyebilen bir niteliğe sahiptir.

Ruhsal düzey

Ruhsal/ spiritüel düzeyde; aşkın varlık, aşkın akıl ve aşkın duygu vardır. Bu düzeyde çift kutupluluk, çatışma, gerilim, eksiklik, negatiflik, mutsuzluk, mahrumiyet ve dengesizlik yoktur. Ruhsal düzeyde saf huzur ve mutluluk vardır. Ruhsal boyutta herhangi bir mahrumiyet, eksiklik ve tatminsizlik durumu yoktur. Ruhsal düzeydeki huzur ve mutluluğun dışsal hiçbir nedeni yoktur. Ruhsal boyut, hastalanmaz ve bozulmaz.

Bir de nefsin/ psişe; ne tam maddi ne de ruhsal olan ancak ikisinden de etkilenen (bir nevi gökyüzü ile yeryüzü arasındaki atmosfer gibi olan); ruh ile beden arasında bir ara düzeydir. Nefse kendini ve kullandığı bedeni hayatta tutması için üç meleke- kuvvet (düşünce, istek ve eylem melekeleri) verilmiştir.

Fizik/ Eylem Merkezi; varlığını koruyup etkili olmaya yönelimlidir. Varoluş alanını korumaya ve savunmaya, dış etkilerden bağımsız olabilmeye, etkin, güçlü ve hâkim olmaya odaklıdır.

İstek/ Arzu Merkezi; ilişkilere ve ilişkileri üzerinden kimlik ve kendilik değeri edinmeye yönelimlidir. Fark edilme, sevme-sevilme, ilgi çekme-ilgi gösterme, takdir edilme, olumlu kimlik ve imaj sahibi olmaya odaklıdır.

Düşünme Merkezi; bilgi ve hayata karşı uygun karşılık verebilme yeterliliğine yönelimlidir. Tüm verileri gözlemleyip tanımlama, tam bilgiye ulaşma, geleceği öngörebilme ve hazırlıklı olmaya odaklıdır. Güvende olma ve uyum arayışındadır.

Bedensel düzey

Kitapta bedensel düzey ise şöyle ortaya konuluyor: Beden ile psikoloji arasında çok güçlü bir bağ ve etkileşim vardır. Psikolojik düzeydeki olumlu bir durum, bedeni olumlu etkiler. Korku, kaygı, gerginlik, öfke, üzüntü, karamsarlık, keder, ümitsizlik gibi olumsuz olgular ise bedeni ve beyin biyokimyasını olumsuz yönde etkiler.

Özetle; insanı tam olarak tanımlayabilmek için bu üçlü yapıyı (spirit, psişe, beden veya Arapça karşılıklarıyla ruh, nefs, cisim) bilmek zorunludur. Aynı zamanda, her bir düzeyin işlev ve niteliklerini birbirine karıştırmamak ve her birinin gerçek değerini ve hakkını vermek gerekmektedir. Bunlardan birisini esas alıp diğerlerini dikkate almamak, parçacı bir yaklaşım olur ki, bu doğru değildir. Doğru olan, bütün parametrelerin değerini ve hakkını vererek bütüncül bir yaklaşımla olayı anlamaya çalışmaktır.

Eşyanın zahiri niteliklerini tanımak için duygularımızın ötesine geçerek, fiziki dünyadan elde edilen verileri zihinsel fonksiyonlar marifetiyle zihin dünyamıza kodlamaktır. Aklımızı, kalbimizi, duyularımızı, hayal gücümüzü ve irademizi birlikte eşgüdümlü olarak kullanarak bütüncül bir yaklaşımla mesafe almaktır. İnsanı tanırken önyargılardan uzak bir şekilde her türlü tecrübeye açık olmakta fayda vardır.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şahsiyet Gelişimi↗

Müslümanca hassasiyetlerle yazılmış kişisel gelişim yazıları okumak için tıklayın.

Adab-ı Muaşeret

Sosyal hayattaki edep ve görgü kurallarına dair yazıları okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Babam Mola Cuma dininden taviz vermezdi…

Babam Molla Cuma Akgündüz, 74 senelik ömrü boyunca, elinden geldiği kadar, hem şer’i hükümlerden ve …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.