İnsanların arzu ve heveslerine baktığınız zaman şu iki şeyin ön plana çıktığını görürsünüz: Makam sahibi olma ve ebedi yaşama arzusu… Dünyanın geçici olduğunu fakat ebedi hayat olan ahiret için ne lazımsa bu kısa ömürde yapıldığını anlayarak kendilerini tanıyanlar ve ellerinde olanların emanet olduğunu bilenler, içlerindeki bu duyguları bastırarak yaşamaya çalışmışlardır. Dünya var olduğu sürece insanların bu iki şeyle imtihanı bitmeyecektir.
İnsanın zayıf yaratılmış olması münasebetiyle hiç kimse kendine güvenmemelidir. İlim sahibi de olsa bilinmelidir ki; her an şeytan ve nefis, zayıf yönümüzü kontrol etmektedir. Nitekim Allah celle celaluh Hazreti Âdem’e ilim verdiğini, eşyanın isimlerini öğrettiğini bildiriyor. Fakat: “Ey Âdemoğulları! Şeytan ana-babanızı cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın.” (A’raf, 27) diye bizleri de uyarıyor.
Şeytan aldatır
Şeytan bizlere yaklaşırken kötüyü o kadar güzel gösterir ki, sanki bizim iyiliğimizi istiyormuş gibi bizleri aldatır ve özellikle de yediklerimizle bizleri kandırmaya çalışır. Birçok kötü alışkanlığı, insanlar dost bildiklerinin masasında alır ve bunun da sonradan farkında olurlar ama birçok değerinin kaybolduğunu anlayıncaya kadar da iş işten geçer.
Yaşadığımız bu çileli çağda çocuklarımızı zamanında ve iyi yetiştiremediğimizden onları kötü çevrelerin kurbanı ediyoruz. Onun için sürekli kendimizi yenileyip imtihanı kazanmaya çalışmalıyız. Her ne kötülüğü işlemiş olsak da Rabbimizin bize kapısını kapatmadığını unutmadan her an onun rahmet kapısını çalmalı, tevbe, zikir ve ibadet ile kendimizi sürekli yenilemeliyiz.
Şeytanın ve onun yolundan gidenlerin tüm gayretlerine rağmen Allah celle celaluh’un bizlere çok merhamet ettiğini ve ona yönelenleri kapısından boş çevirmeyeceğini bilerek, onun korumasına, affına sığınmalıyız. Yazdığım bu birkaç cümleyi daha iyi anlamamız için Rabbimizin gül bahçesinden birkaç demeti geliniz hep birlikte koklayalım. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz şeyden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz. Derken şeytan, kapalı olan avret yerlerini birbirine göstermek için onlara fısıldayıp kafalarını karıştırdı ve Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî yaşayanlardan olursunuz diye yasakladı dedi. Onlara, Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim diye de yemin etti.” (A’raf, 19- 21)
Bu âyet-i kerimenin, bugünkü insanlığın fotoğrafını çektiğini bilmem anlayabildik mi? Nimeti bol cennette her ne istersen ye, bir tek şu ağaca yaklaşma! Bugün de “Her şeyi yiyebilirsiniz” diyen Rabbimiz çok az şeyi bize yasak kılmış. “Allah size ancak ölüyü (leşi), kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı.” (Bakara, 173) Yani helalleri düşündüğümüz zaman haramlardan daha çoktur.
Günümüzde nice insanın edebini elinden alarak, kadınların görülmemesi gereken yerlerini göstermeye çalışarak onları reklâm aracı yapanların da şeytanın adımlarını nasıl da takip ettiklerini yine bu âyetlerin verdiği nurda görmüş oluyoruz.
Mutfağa koşun
Eğer çocuklarımız edep yönünden bir noksanlık gösteriyorlarsa hemen mutfağa koşmalı ve temizliğe önce mutfaktan başlamalıyız. Hangi okula gönderirseniz gönderin, önce yediklerine bakmalısınız; çünkü şeytan önce yasak yiyeceklerden işe başlayıp daha sonra edebinden ediyor, ondan sonra Yaratan’ın emirlerine karşı tavırlar aldırıyor. Ama Âdem aleyhis selam gibi hatasını çabuk anlayan tevbe kapısını çalıyor, kendini şeytana kaptıranlar ise iyi ile kötüyü ayırt edemeden kaybolup gidiyor. Nitekim Rabbimiz yine bizlere ışık olsun diye bakın ne buyuruyor: “Derken, Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı. Ona yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini kabul buyurdu. Çünkü tevbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen O’dur.” (Bakara, 37)
Dünyanın hangi makamına sahip olursanız olun, sonuç “hiç” olacaktır. En büyük makam, “kulluk” makamıdır. Çünkü kulluk makamının mükâfatı cennettir. Orada hem ebedilik hem de arzu edilen her nimet vardır. “Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.” (Hicr, 48) “O bahtiyar olanlara gelince; onlar da cennetliklerdir. Gökler ve yer ayakta durduğu müddetçe orada ebedîyyen kalıcıdırlar.” (Hud,108)
Cenneti ne kadar güzel anlatıyor Yaratan bizlere: “Çünkü senin acıkmaman ve çıplak kalmaman ancak cennettedir ve sen orada susamazsın ve güneşte yanmazsın.” (Tâhâ,18-19) Yani bu cennette acıkmaz, çıplak kalmazsın, içine susuzluğun ateşi, dışına da güneşin harareti dokunmaz. Fakat Âdem babamız ve Havva annemiz gibi yasak edilenden yersek, işte o zaman bil ki meşakkat, çile ve imtihanın her türlü zorluklarıyla baş başa kalırız.
Kıssalarda ders var
Kur’an’daki kıssaları okuyunca insanın imanında zenginlik meydana gelmekte, hayattaki olaylara baktığı zaman sanki bu olaylar önceden seyrettiği film gibi olmaktadır. Şaşırıp da ilmin ile kibirlendiğinde birden uyanıp; “Ben ne yapıyorum, kibir; inançlı insana yakışmaz, bu şeytanın işidir” diyor ve pişmanlık duyuyorsun. Kendini âciz gördüğün ve tutunacak bir dal aradığın zaman da hemen Allah celle celaluh’un şifâ kaynağı olan Kur’ân’a sarılman gerekiyor. “Mümin kullarıma söyle ki sözün en güzelini söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar.” (İsra, 53) “Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur. Size cimriliği emreder.” (Bakara, 267)
Fesattan, cimrilikten, savurganlıktan, hülasa her şeyden korunmanın yollarını Mevlâ’mız Kur’ân’daki kıssalarla bize bildirmiş. Bir âyet-i kerimede: “Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür” (İsra, 27) şeklindedir.
Bizleri sevindiren, hayatta mutlu bir şekilde yaşamanın yollarını gösteren, şeytanın esaretinden kurtarıp, ebedi hayat ve en güzel makama gidecek yolları bize gösteren şu gül bahçesine gelin, hep birlikte girelim. Şeytanın mümin üzerinde hâkimiyeti yoktur. İman, insan nefsine ışık saçar, kalbi nurla doldurur. Nefis aydınlanıp kalp nurlanınca şeytanın kötü tahrikleri yok olur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Kur’ân okumak istediğin zaman derhal o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın. Gerçek şudur ki; iman edenler, Rablerine güvenip dayananlar üzerinde şeytanın hiçbir hâkimiyeti yoktur.” (Nahl, 98-99)
“Biz şeytanları, inanmayanların dostları yaptık.” (A’raf, 27) “Eğer şeytandan bir fit gelip seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü o, hakkıyla işiticidir, tam bilicidir.” (A’raf, 200)
“Müttakîler, kendilerine şeytandan bir vesvese okunduğu zaman Allah’ı ve azabını düşünürler, bir de bakarsın ki onlar doğru yolu bulup şeytanın vesvesesini atmışlardır bile.” (Araf, 201)
“Kim Rahmân’ın zikrinden gafil olursa, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık şeytan onun ayrılmaz arkadaşıdır.” (Zuhruf, 36)
“De ki, sığınırım insanların Rabbine, insanların yegâne malikine, insanların ilahına; o sinsi şeytanın şerrinden ki o, insanların göğsüne daima vesvese verendir. (O şeytan) gerek insandan, gerekse cinden olsun.” (Nas, 1-6)
Vesvese verir
Vesvesenin kaynağı sadece cin şeytanları değildir; ayrıca, hareketlerinde ve kötülüğü telkinde şeytanlar gibi olan insanlar da vardır. Eğer gönlündeki ebedîlik ve makam hissini tatmin etmek istiyorsan bir dakika olsun geç kalmadan tevbeye sarıl! Tevbe ve Allah’a teveccüh ile iyilik kötülüğe galip gelir. Ne zaman da iyilik kötülüğe galip gelirse şeytan perişan olur ve insan Allah’ın hidayetiyle yüz yüze gelir.
İslâm içkiciyi, kumarbazı, zinakarı, hülasa hangi kötülüğü işleyen insan olursa olsun o kimseyi kapısından kovmaz. Önümüzde hata işledikten sonra tevbe ederek kurtulan, rahmet deryasında ebedi cennet nimetleri içinde olan Âdem babamızın yolunu örnek alalım, tevbeye sarılalım. Ve unutmayalım ki bizim küçük amellerimizle değil, Allah celle celaluh’un rahmetiyle onun rızası kazanılır.
Haydi, geç kalma! Belki bugün bu saat, son saatin olabilir. Abdestini alıp, kıbleye yönel ve hürriyeti imanda bul. Çünkü iman en büyük imkândır. Bu fırsatı kaçırma!
Geylani Akan/ İrfanDunaymiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.