Cuma namazından sonra caminin yakındaki çay bahçesinde cemaatten bazılarıyla hem çay içiyor hem de zamanın değerlenmesi için gücümüzün yettiğince sohbet ediyorduk. Herkes bir şeyler anlattı. Almanya’dan gelen Ömer Amca; “Müsaade ederseniz benim de yaşadığım ilginç bir hatıra var, anlatabilir miyim?” dedi ve anlatmaya başladı:
Ömer Amca anlatıyor:
“Ben Almanya’da yaşıyorum. Gençlik yıllarım hep gurbet ellerde geçti. Nice kardeşimiz o garip ellerde kaybolup gitti. Kimisi de hiçbir şey bilmezken, dinini, diyanetini orada öğrendi; hatta başka insanlara da faydalı olmak için gece gündüz hak yolda koştu, çalıştı. Bu gibilere hep gıpta etmişimdir. Geçenlerde, çok eskiden tanıdığım ‘Sarhoş Hasan’ diye tanınan bir arkadaşla karşılaştım. Hal hatırdan sonra bana: ‘Zamanını nasıl değerlendiriyorsun, günlerin nasıl geçiyor Ömer Amca?’ diye sordu.
Hasan’dan böyle güzel sözler duymak beni çok şaşırtmıştı. ‘Hasan sen neler söylüyorsun? Yoksa içkiyi bıraktın mı?’ dedim. Hasan gülerek: ‘Ömer Amca senin tanıdığın sarhoş öldü, öyle birisi yok artık’ dedi. Meraklanmıştım; ‘Nasıl oldu söyler misin, kimler yardımcı oldu?’ diye sorunca; ‘Bir bardak zemzem suyu ve güler yüzle verilen bir selam; hem maddemi hem de manamı temizledi’ karşılığını verdi ve şunları anlattı:
Hasan anlatıyor:
‘Bizim hemşerilerden bir tanesi Hac’dan gelmişti. Ona hoşgeldine gittim. Doğrusu birkaç kadeh de içmiştim. Sarhoştum ama kendimden haberdardım. Evinden içeri girdiğimde her taraf insanlarla doluydu, ben de bir köşeye oturdum. Küçük oğlu herkese zemzem dağıtıyordu. Sıra bana geldiğinde Hacı Amca kaşlarını çattı, oğluna doğru dönerek: ‘Sakın ona zemzem verme! Sarhoşun zemzem içmesi haramdır’ dedi.
Aman Allah’ım! Sanki içinde bulunduğum ev yıkılmıştı da altında kalmıştım. Öyle utandım ki kalbim sıkıştı, buram buram terler dökmeye başladım. İçimden kendi kendime kızıyordum: ‘Ben ne yaptım? Keşke ayaklarım kırılsaydı da bu eve gelmeseydim, kulaklarım sağır olsaydı da bu sözleri duymasaydım. Ben ne hata yaptım da bu eve geldim? Sana ne, adam Hacca gitmiş gelmiş de… Sen sarhoşun tekisin. Git meyhaneye, demle kafayı. Şimdiye kadar sana meyhanede böyle onur kırıcı bir söz söyleyen oldu mu? Sen kimsen git onlarla otur, onlarla yaşa.’
Müsaade istemeden usulca kalktım, evden nasıl çıktığımı bir daha hayal bile etmek istemiyorum. Kendi kendime kararımı vermiştim. Artık hiçbir hacının evine gitmeyecek, hatta ona selam bile vermeyecektim. Bazen Cumalara gidiyordum, artık camiden içeri adım dahi atmayacaktım. İster bayram namazı, ister cenaze namazı, ne namazı olursa olsun bir daha ellerimi kaldırıp tekbir alacağım hiçbir yere gitmeyecektim. Kararımı verdim, defalarca yeminler içtim. Çünkü toplumun içerisinde onurumla, gururumla oynayan bir sarhoş değil, beni kendisinden aşağı gören, hakir gören bir hacıydı.
Birkaç yıl sonra
Aradan birkaç yıl geçti. Dediğim gibi yaptım. Artık hiçbir hacıya hocaya selam dahi vermiyordum. Ama bir Amca vardı, her gördüğüm yerde yüzümü çevirmeme rağmen o bana selam veriyor, halimi hatırımı soruyordu. Bir gün onun da Hacdan geldiğini duydum. Herkes ziyaretine gidiyordu. İçimden bir ses bana: ‘Sen de git, hoş geldiniz de ama zemzem içme; çünkü zemzem sana haramdır’ derken diğer yandan aklımdan garip düşünceler de geçmiyor değildi: ‘İçkinin haram olduğunu herkes söylüyor, ona rağmen onu içiyorsun da, sanki haram olan zemzemi içsen ne olur?’ diyordu içimdeki bir başka ses. Ama yine geçen seneki gibi azarlanır ve horlanırsam ne olacaktı?
Derken kararımı vermiştim. Gidecek, evinin ziline basacak, kapıdan içeri girmeden ‘Hoş geldiniz Hacı Amca, Allah kabul etsin’ deyip dönecektim. Zaten o gün de sarhoştum ama fazla içmemiştim. Derken yola koyuldum. Hacı Amca’nın ziline bastım. Biraz sonra pencere açıldı: ‘Hasan kardeş hoş geldin, buyur yukarıya eve gel’ diye bana seslenildi. Ama ben çıkmak istemiyordum. ‘Kusura bakmayın ben gelmeyeceğim’ derken Hacı Amca; ‘Öyle şey olur mu? Lütfen, istirham ediyorum. Allah rızası için buyur, yukarıya eve gel Hasan kardeş’ diye ısrar edince yukarı çıkmaya karar verdim ama zemzem içmeyecektim.
Eve girdiğimde içerde 15-20 kişinin olduğunu gördüm. Kimi hurma yiyor, kimi zemzem içiyordu. Genç biri bana da zemzem getirdi. ‘Ben zemzem içmiyorum’ deyince ev sahibi Hacı Amca; ‘Neden içmiyorsun?’ dedi. ‘Hacı Amca kusura bakma, ben sarhoşun tekiyim. Hem zemzem bana haram değil mi?’ Hacı Amca şaşırmıştı: ‘Kim diyor haram olduğunu? Oğlum Ahmet, Hasan’a zemzem getir ama büyük bardakta olsun. Ver, doyana kadar içsin. Zemzem derde devadır. Onu içenin içine Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’in sevgisi dolar. Bakarsın bizim Hasan kardeş de oraları ziyarete gider.’
İki bardak zemzem
İki su bardağı zemzem içtim, hem de sarhoş halimle. O evden kalkmak istemiyordum, çünkü orada insan yerine koyulmuştum. İçki içmemi kimse dikkate almamıştı. Hacı Amca bana seccade, tesbih, koku ve başka hediyeler de verdi. Hele kendi elleriyle, el örgüsü bir takkeyi başıma taktığı an bambaşka olmuştum. Aynayı bana tutarak: ‘Hasan kardeş, takke sana ne güzel de yakıştı’ dedi ve ellerini açarak şöyle dua etti: ‘Ya Rabbi! Bu kardeşim başta olmak üzere buradaki kardeşlerin buraya hoş geldine gelerek beni ziyaret etmeleri, gelmiş olduğum yerleri, Mekke’yi, Medine’yi, oradaki güzellikleri sevmelerinin ifadesidir ki sen bunlara da nasip et de Hazreti Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi ve sellem’i ziyaret etsinler!’ deyince gözlerimden akan yaşları gizlemeye çalıştım ve müsaade isteyerek oradan ayrıldım.
İçimi boşaltmak için nereye gitsem diye düşündüm ve nihayet teselli için en yakın camiye gittim. Abdest aldım ama yine de tam ayık değildim. İçkinin tesiri üzerimdeydi. Camide hiç kimse yoktu. Kimsenin görmeyeceği bir yere oturdum, gözlerimi kapattım. Çocukluğumu, gençliğimi, geçen günleri düşünürken demek ki dalıp gitmişim. Birisinin omzuma dokunduğunu hissedip başımı kaldırdım.
Bana dokunan kişi siyah sakallı, parlak yüzlü biriydi. ‘Kardeş bir derdin mi var, neden ağlıyorsun?’ diye sordu. ‘Hayır, hiçbir derdim yok, siz kimsiniz?’ dedim. ‘Ben bu caminin görevlisiyim, ama aynı zamanda buraya gelen herkesin de hizmetkârıyım. Eğer bir emriniz varsa söyleyin, çekinmeyin. Hem ben sizden yaşça da çok küçüğüm, siz benim abim yerindesiniz. Buyurun gelin, benim odamda sohbet edelim’ dedi ve kolumdan tuttu, beni odasına götürdü, ısrarla beni kendi koltuğuna oturttu.
Zemzem ilaçtır
5-10 dakika sohbetten sonra dedim ki: ‘Hocam benim bir sorum var müsaadenizle. Sarhoş olan zemzem içebilir, camiye girebilir mi?’ Genç Hoca güldü; ‘Sarhoşluk manevi bir hastalık, zemzem ise ilaçtır. Niçin içemesin ki? Cami de ruhun hayat bulacağı mekândır. Buraya hasta gönüller de gelir sağlıklı olanlar da. Buralar Allah celle celaluh’un evidir. Onun kulu olduğunu hisseden herkes rahatlıkla gelir gider.’
Bu cevaplar çok hoşuma gitmişti, orada biraz daha oturduktan sonra müsaade istedim. Hoca; ‘Namaz vakti yaklaştı, isterseniz biraz daha durun, namazdan sonra gidersiniz’ dedi. ‘Ben namaz kılmıyorum’ dedim ve ayrılmak için tekrar müsaade istedim. Beni caminin dışına kadar geçirdi. Ayrılırken boynuma sarıldı: ‘Size bolca dua edeceğim, sizi çok sevdim. Namaz kılmasanız da ara sıra gelin, sohbet edelim’ diyerek beni uğurladı.
Eve geldiğimde hanım: ‘Hoş geldin, böyle erken gelmezdin, hayırdır inşallah’ dedi. Eşime espri yaptım: ‘Artık ben eski Hasan değilim. Zemzem içtim’ dedim. Elimdeki hediyeleri göstererek sözlerime devam ettim: “Sana neler getirdim bak. Şu anda nereden geliyor olduğumu söylesem inanmazsın ama söyleyeceğim, camiden geliyorum. Hocayla biraz sohbet ettik, çok iyi bir insan. Bundan sonra ara sıra Hocayı ziyarete gideceğim.’
Eşim; ‘Peki, namaz kılmadığını, içki içtiğini söyledin mi?’ dedi. ‘Söyledim ama çok hoşgörülü bir insan. Diyor ki; biz caminin amiri değiliz, sizlerin hizmetçisiyiz.’ Hanım da buna çok sevindi; ‘Allah Teâlâ, seni o insanların yolundan ayırmasın’ diye dua etti. O gece çok enteresan bir rüya gördüm. ‘Sen de öleceksin, toprak olacaksın, Allah celle celaluh’un yarattığı mideyi, organları içkili olarak toprağa teslim edeceksin. Senin ne hakkın var Allah’ın sana verdiği o güzellikleri bozmaya?’ şeklinde cümlelerden kurulu karışık bir rüya…
Umre nasip oldu
Uyandım. Çok korkmuştum. Rüyamı hanıma anlattım: ‘Korkma, Allah celle celaluh insanları rüyalarla da uyarır. Uyananlardan olasın’ dedi. Kalktım abdest aldım. Daha sabah olmamıştı. Yavaş yavaş camiye doğru yol aldım. Yarım saat sonra Hoca geldi. Beni görünce çok sevindi. O güler yüzüyle: ‘Hoş geldin, ne güzel yaptın benim güzel ağabeyciğim’ demesi yok mu, gönlümü mest etti. Derken, artık camiye cemaate alıştım.
Bir gün Hocam bana: ‘Biz Umre’ye gideceğiz, yengeme söyle de siz de gelin’ dedi. Eve geldim, hanıma söyledim. İkimiz birbirimize sarıldık, ağlamaya başladık. Sanki başka bir insan olmuştum. Nihayet Umre’ye gitme günümüz geldi. Beni uğurlayanlar içinde, halâ eski ismimle, yani ‘Sarhoş Hasan’ diyerek uğurlayanlar da vardı. Üzülüyordum ama hissettirmiyordum. Şu bizim Müslümanlara ne oluyor ki, tevbe edince Allah Teâlâ insanı affediyor da bizler kim oluyoruz da Umre’ye giden bir insana hâlâ sarhoş falan diyebiliyoruz? Galiba bu da cahilliğin başka bir çeşidi…
O Umre’yi nasıl anlatsam ki? Kâbe’si, zemzemi, Safa ve Merve’si, Sevr’i, Hira’sı, Medine’si, Uhud’u, Hamza’sı, hele ya Muhammed Mustafa’sı ne güzel, ne güzel! Her zaman aklıma geldiğinde gözlerim çeşme gibi oluyor. Eyvahlar olsun bana! Gençliğimi, o güzel günlerimi ne diye o kötü yollarda geçirmişim! Ben suçluyum fakat benim içinde olduğum toplum da suçlu… Bana zemzemi haram edenler, beni görünce; ‘Sarhoşa selâm verilmez’ deyip yüz çevirenler, acaba Allah celle celaluh’a nasıl hesap verecekler?
Şükürler olsun, artık kimseye kırgın değilim, herkese de hakkımı helâl ettim. İnsanları suçlu çıkarıp da ne olacak? Yazık değil mi, cennet varken niçin cehenneme gitsin insanlar? Ben artık Kur’ân-ı Kerîm’i de öğrendim, onu okumadan yatağıma yatmıyorum. Muhakkak haftada bir gün sohbetlere gidiyorum. Namazlarda okuduğum duaların, ayetlerin anlamlarını öğrenmeye çalışıyor, hasta ziyaretinden, yetim başı okşamaktan zevk alıyorum. Ara sıra eski arkadaşlarımın evine eşimle gidiyor ve onların çocuklarına da hediyeler götürüyorum.
Ben artık sarhoş Hasan değil, kulluk derdi çeken, Yaratan’a emanetini temiz olarak nasıl teslim ederim diye düşünen birisiyim. İnanın ki her aya, her güne program yapıyorum. Artık eskisi gibi lükse, konfora, eve, arabaya düşkün değilim. Nasıl olsa kefenle gideceğim. Beşikle başlayan hayata tabutla son vereceğim. Ama benim asıl derdim tabuttan ötesi, yani sırat köprüsü, mahşer meydanı… Hep oraları düşünüyorum ama sakın dünyadan el etek çektiğimi de zannetme. Dünyası olmayanın ahireti de olmaz. Anlatmaya çalıştığım; israftan, haramdan kaçıyorum. Gücümün yettiğini de herkese anlatıyorum.”
İşte böyle
Hasanın sözleri bu kadar. ‘Şaşırttın beni ama hâlâ zemzem içtiğin evin sahibini söylemedin, meraklandırdın beni, kimdi o?’ diyerek merakını bildirmiş Ömer Amca. Hasan da sonunda bu kişinin kim olduğunu söylemiş: ‘Ben sizin anladığınızı zannettim. Kim olacak, sizdiniz. Hacdan geldiğiniz zaman sizin evde içmiştim zemzemi.’ “
Ömer Amca da çok şaşırmış buna: “İnan ki ben hatırlamıyorum. Yıllar geçti, ne bileyim, o kadar gelen giden oldu ki eğer senin bu güzel yaşantına benim bir parça katkım olmuşsa Rabbime sonsuz şükürler olsun” demiş ona. Bundan sonrasını da Ömer Amca’nın ağzından bitirelim: “İkimiz birbirimize sarıldık ve ‘inşallah bundan sonraki zemzemi de Kâbe’de içeriz’ diye dua ettik ve ağlayarak birbirimizle vedalaştık.”
İşte görüyorsunuz kardeşlerim, bir kaba davranış nelere mal oluyor? Bir güzel davranış, bir tatlı söz ne gibi hayırlı sonuçlara vesile oluyor. Tabi burada Rabbimizin güzel nimeti zemzem de bir vesile olmuş oluyor. Tebliğde ve davette güzel sözün önemini de bir kez daha vurgulamış olalım. Rabbimiz ne güzel buyuruyor: “Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.” (İsrâ, 53)
Geylani Akan/ İrfanDunaymiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.