Hüdayi Hazretleri ve devlet adamları

Ecdadımızın velilere göstermiş olduğu sevgi ve hürmetin en güzel misallerinden birisi de Osmanlı padişahlarımızın velilerle olan münasebetleridir. Tarihi kayıtlar Osmanlı Padişahlarımızın tasavvuf ehli ile içli dışlı olduğunu göstermektedir. Padişahların Şeyh efendiler ile olan münasebetlerini anlatan müstakil kitaplar bile yazılmıştır. Osmanlı Padişahları tasavvufi terbiyeye uzak olmadıkları için, gönül sultanlarına daima büyük hürmet göstermişlerdir.

Osmanlı padişahları ile gönül sultanlarının münasebetleri hususunda en güzel örneklerden birisi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin devrin devlet adamları ile olan münasebetleridir. III. Murad, I. Ahmed ve II. Osman gibi padişahlara mektuplar yazdığı, öğütler verdiği tarihi kayıtlarda geçmektedir. Nitekim kendisi devrin en önemli maneviyat önderi olarak IV. Murad’a saltanat kılıcını kuşatmıştır. Bazı devlet adamları ile seferlere katıldığı, çeşitli vesilelerle saraya davet edildiği ve Padişahla görüştüğü bilinmektedir. Zaman zaman da devlet adamları onun dergâhını ziyaret etmişlerdir. (Bkz. Hüdayi, Divan-ı İlahiyat, s.51)

Velilere hürmet

Padişah I. Ahmed, Aziz Mahmud Hüdayî’nin atının arkasında yürüyecek kadar tasavvuf ehline saygı gösteren bir şahsiyettir. (Bkz. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, c.I, s.214) Rivayet olunur ki Hazreti Üftade, Aziz Mahmud Hüdayi’ye hitaben; “Oğlum padişahlar rikabında yürüsün” yani; “Sen atlı padişah da atın üzengisini çekerek yürüsün” diyerek ona dua etmiştir.

Bu duadan yıllar sonra, bir gün Üsküdar çarşısında Hazreti Hüdayi ile Padişah Sultan Ahmed karşılaşır. Padişah attan inip Şeyh Hazretlerini ata bindirir ve atın yularını da kendisi çeker. Bir müddet gittikten sonra attan iner ve Padişah’a şeyhi Üftade’nin kerametinin tecelli etmesi için ata binmeyi kabul ettiğini söyler. (Bkz. Ertan, Mehmet Emin, Aziz Mahmud Hüdayi, İstanbul, 2001, s.46 Yılmaz, Hasan Kamil, Aziz Mahmud Hüdayi, İstanbul, 1990, s.83)

Osmanlı padişahları gönül sultanlarının dualarını almak hususunda hep istekli olmuşlardır. Hazreti Hüdayi bir gün Sultan Ahmed Han’la sohbette iken Sultan Ahmed kendisine; “Abdulkadir Geylani Hazretlerinin kıyamet gününde müntesiplerinden pek çok günahkâra şefaat buyuracağına dair bir rivayet var. Bunun sıhhati ve adem-i sıhhati mevzuunda ne buyrulur?” diye sorar. Hazreti Hüdayi de bir an murakebeye vardıktan sonra rivayetin sıhhatini haber verir. Bunun üzerine Sultan Ahmed; “Sizin bizlere vaad ve tebşirirniz yok mudur?” deyince Hazreti Hüdayi ellerini açarak; “Kıyamete kadar tarikatımıza intisab edenler, ömründe bir kere türbemizin önünden geçtiğinde fatiha okuyanlar bizimdir. Bize mensub olanlar denizde boğulmasınlar, ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler! İmanlarını kurtarmadıkça gitmesinler ve öleceklerini bilsinler ve haber versinler” diye dua buyurur.(Bkz. Yılmaz, Hasan Kamil, Aziz Mahmud Hüdayi, İstanbul, 1990, s.86,87)

Padişahların maneviyat sultanlarına verdikleri değer hususunda yine şöyle bir menkıbe anlatılır. Hüdayi Hazretleri sarayda davetli olduğu bir günde abdest alırken suyunu bizzat Sultan döker ve havlusunu da Padişah’ın annesi tutar. Valide Sultan havluyu verirken gönlünden; “Hazreti Şeyh’in bir kerametini görseydim” diye geçirir. Bu duruma keşfen muttali olan Hüdayi Hazretleri; “Hayret bazı kimseler bizden keramet isterler. Cihan Padişahı elimize su döküyor, valideleri havlu tutuyor, bundan daha güzel keramet mi olur?” der. (Bkz. Yılmaz, Hasan Kamil, Aziz Mahmud Hüdayi, İstanbul, 1990, s.82)

Tasavvufi terbiyenin anlam dünyasına uzak olan kimselerin bu gibi rivayetleri uydurma veya değersiz görmeleri normaldir. Zira olguları dışarıdan değerlendirdikleri için; “Koskoca bir padişah nasıl olur da bir şeyh efendinin eline su döker” diye düşünebilirler. Böylesi bir hürmeti idrak edebilmek için tasavvuf ile bir şekilde tanışmış olmak gerekir. Osmanlı padişahlarının Kur’an’a ve Sünnet-i Seniyyeye bağlılıkları düşünülecek olursa, aldıkları İslamî terbiyenin muktezası olarak hayatlarını velilere saygı göstererek geçirmiş olmaları gerçeğe çok daha muvafık düşmektedir.

Menkıbeler öğretir

Gerçekliği olmadığı varsayımı ile önemli bir eğitim aracı olan menkıbeleri küçümseyen kimselerin gönül sultanlarının kıymetini anlamaları düşünülemez. Menkıbe deyip geçmemek gerekir. Menkıbeler insanları evliyaların dünyasına taşır. İnsanları gönül sultanları ile tanıştırdığınızda aslında onları aynı zamanda faziletler medeniyeti ile de tanıştırmış olursunuz. Çünkü dilden dile anlatılan evliya menkıbeleri, insanların ruh dünyalarına hitap eden derin mesajlar barındırmaktadır. Bu sayede günümüz tabiri ile birçok faziletlerin içselleştirilmesi söz konusu olur.

Mesela bir Müslüman devlet malını koruma konusunda çok hassas olmalıdır ve devlet malına zarar vermeyi asla düşünmemelidir. İşte böyle bir fazileti menkıbenin imkânlarından yararlanarak insanlara anlatmanın faydalarını düşündüğümüzde, menkıbelerin eğiticiliğinin de farkına varmış oluruz. Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin şu meşhur menkıbesi, devlet malına veya sultanların ikramına tenezzül etmeme düşüncesini ne kadar da güzel işlemektedir:

Sultan I. Ahmed, Aziz Mahmud Hüdayi’ye bir hediye gönderir, o da bunu kabul etmeyerek Padişaha iade eder. Aynı hediyeyi Padişah Abdülmecid Sivasi’ye gönderir ve Sivasi Efendi bu hediyeyi kabul edince Padişah; “Bu hediyeyi Hüdayi’ye gönderdiğim halde kabul buyurmadılar’ der. Abdülmecîd Sivâsî Efendi de: “Hüdayî bir ankâdır ki, lâşeye tenezzül etmez” cevabını verir. Birkaç gün sonra Hüdayi Hazretleri ile karşılaşan Padişah; “Hediyeyi Sivâsî Efendi kabul etti” deyince Hüdayî Hazretleri de; “Padişahım! Şeyh Abdülmecîd Sivâsî bir deryadır ki, deryaya bir katre çirkef masiva düşmekle mülevves olmaz” diyerek cevap verir. (Bkz. Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ, c.III, s.257)

Bu güzel menkıbeden anlıyoruz ki Hüdayi Hazretleri gibi veliler hiçbir kimseden veya kurumdan kişisel bir menfaati akıllarında geçirmedikleri gibi, talebelerine ders olması için Padişahtan gelen hediyeyi dahi kabul etmemişlerdir. Abdulmecid Sivasi Hazretlerine gelince o da Padişah’ın hediyesini bir laşeye benzetmekle bir ders vermiş, hem de iyi düşüncelerle Padişah’ın gönlünü kırmamak için o hediyeyi kabul etmiştir. Allahu â’lem belki de alıp ihtiyacı olan birisine vermiştir. Diğer taraftan şahsi hediyeler başka ümmetin ihtiyacı için kurulan müesseselerin ihtiyaçları için alınan destekler başkadır. Tarih boyunca devletler çeşitli vakıflara arsa ve bazı mekânları, tahsis etmişlerdir ki birçok hizmet böylelikle yürümüştür.   

Bazı rüyalar

Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerinin bazı rüyaların yorumlanması konusunda da Padişahlara yardım ettiği rivayet edilmektedir. Sultan I. Ahmed bir gece rüyasında sefere çıkmak için hazırlandığını görür. Hareket etmek isterken sırt üstü yere düşer! Ürperti ile uykudan uyanır. Bu rüyanın tabirini kime sorarsa tatmin edici bir cevap alamaz. Padişah’a Aziz Mahmud Hüdayi’ye rüyayı tabir ettirmesi yönünde telkinler yapılır. O bunun üzerine rüyayı bir kâğıda yazar ve kapalı bir zarfla Aziz Mahmud Hüdayi hazretlerine gönderir. Mektubu ulaştıran haberci Hüdayi hazretlerine mektubu uzattığında Hüdayi hazretleri daha mektubu açmadan haberciye elinde önceden hazırlamış olduğu zarfı verir. Padişah zarfı açtığında rüyasının tabirini görür. Rüyasının tabirinde Allah’ın yeryüzünü en güçlü varlık olarak yarattığını Padişah’ın sırtının yerle temasının iki kuvvetin birleşmesi anlamına geldiğini Allah’a dayanarak ve güvenerek hareket ederlerse Padişah’ın zafer kazanacağını ifade etmiştir.” (Bkz. Ertan, Mehmet Emin, Aziz Mahmud Hüdayi , İstanbul, 2001, s.46,47)

Yine Padişah Sultan Ahmed’e yazdığı bir mektup da aynen şöyledir: ‘Bu gün seherice beyne’n-nevm ve’l yakaze bir hitab varid oldu. Dokuz yüz doksan yedide düşman tahtı feth olur diye uyandım! Kazvin hatıra geldi. İnşâallah hayırdır.’ Seher vakti gördüğü bu rüya ile Kazvin’in bizim tarafa geçeceğine önceden haber verdiğine şahit oluyoruz. Elbette bu rüya gerçek bir keramettir. Padişahlara yazdığı mektuplarında bazı hadiseleri açıkça haber verdiği görülmektedir.” (Ertan, Mehmet Emin, Aziz Mahmud Hüdayi , İstanbul, 2001, s.45)

Aydın Başar/ Somuncu Baba Dergisi

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.