Batıl düşüncelerin etki alanına girerek dejenere olmamamız ve batıl karşısında sağlam kalabilmemiz için, Müslümanlar olarak saflarımızı net tutmamızda fayda var. Yani “öteki” ile ayrıştığımız noktaların farkında olmamız ve bu farklılıkları koruyarak kendi kimliğimizi muhafaza edebilmemiz gerekiyor. Yani bizim için biz ve öteki ayrımı geçerli bir ayrımdır.
Bilimsellik maskesi altında dışarıdan bünyemize aşılanan batıl felsefelerin, izmlerin ve dünya görüşlerinin kuşatması altındayken kıblemizi şaşırmak istemiyorsak, hayatımızın her boyutunda net bir duruşu sergileyebilmeliyiz. Öteki ile bizi aynılaştıracak veya benzer hale getirecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundayız.
Modern müşrikler
Yüce Allah’ın yerine her şeyin merkezine insanı alan modern görüşlerin, müşrikçe bir zihniyeti yansıttığından hiç kuşku yoktur. Yani seküler anlayışlarla; Yüce Allah’ın devreden çıkartılmasının anlamı, aslında onun yerine birçok modern putun dikilmek istenmesidir. Bu bakımdan müşrik zihniyetini yansıtan her türlü modern düşünceye karşı keskin bir zihin hattı oluşturmanın gereğine inanıyoruz.
Bu zihin hattının bir tarafında “izm”lerin ve bazı zararlı felsefelerin etkisi altında kalmış, modern düşüncelere teslim olmuş ve sanki bir batılı gibi İslam’ı anlamaya çalışan Müslümanlar varken hattın diğer tarafında ise kendi köklerine bağlı, reel politik ve konjonktür gibi kaygan zeminlerde yalpalamayan, referanslarını Kur’an ve Sünnet’ten alan, fıkıh merkezli ve her halükarda hakkı üstün tutan Müslümanlar vardır.
Batı kafasıyla düşünmek hastalığına yakalananlar sloganlarla konuşmayı çok severler. Faraza bu yazıda hattın iki tarafındaki Müslümanlardan bahsetmemizin temelinde bir gerçeklik yatmakta olduğu halde, birileri bize şöyle kalıplaşmış bir cümleyle cevap verebilir: “İnsanları kategorize etmeyin!” İnsanlar özellikleri itibariyle farklı kategorilerdeyseler, şimdi biz bunu ifade ettik diye ayrımcılık mı yapmış oluyoruz?
Ben tam tersi; insanları kategorilere ayırmanın bazı durumlarda çok faydalı olacağına inanıyorum. Nitekim safları keskin tutabilmemiz için farkı orta yere koymamız ve o iki şeyi ayrıştırabilmemiz gerekiyor. Kalıplaşmış olan “insanları kategorize etmek” ifadesini ise her zaman olumsuz bir anlamda anlamak zorunda değiliz. Kategorize etmek derken burada zencilerle beyazları ayırmaya çalışmıyoruz. Hak ve batıl ekseninde bir ayrışmadan bahsediyoruz ki bunun lüzumu ortadadır. Zaten safları keskin tutmanın önemi de hak ve batılın ayrışma noktasında karşımıza çıkıyor.
Hak ve batıl
Hak ve batıl Kur’an’da geçmiş zamanlarda bazı Yahudilerin hak ve batılı birbirlerine karıştırdıkları bildiriliyor. Doğrusu bugünkü Yahudiler de pek masum sayılmazlar. Mesela Siyonizm’in hizmetkârlığını yapan bir kısım medya, hak ve batılı birbirine karıştırma işini gayet başarılı bir şekilde yürütüyor. Burada sormamız gereken soru aslında şudur: İnsanlarımız medyanın terbiyesiyle eğitilmekteyken, nasıl sağlam bir inanca sahip olabilirler ki?
Bu durumda bugün hak ve batıl birbirine karıştırılarak hakikatler bir şekilde bulandırılmaya çalışılıyorsa, bunun karşısında bizim daha sağlam ve keskin bir duruşa ihtiyacımız yok mudur sizce de? Kur’an’ın yaptığı “kâfir, mümin, münafık, fasık” gibi ayrımları bile kategorize etmek olarak anlayanlar ve bu kelimeleri ağızlarına bile almayanlar var. Kâfir ve mü’min ayrımını bizim netleştirmemiz ve böylece ideal “mü’min”i ortaya koyabilmemiz gerekirken, hiç bu yollara gitmeyip, bu ikisini birbirine karıştırma gayretine girmenin gafletten başka ne anlamı olabilir?
Bu bağlamda bir iki örnekle konuyu daha da açmaya çalışalım: Mü’min İslam’ın ahlakından ahkâmına kadar tamamından razı olan kimse demektir. Mesela bir mü’min Yüce Allah’ın emirlerine muhalefet etmek maksadıyla söz söyleyemez. Başörtüsüne düşman olamayacağı gibi haccı da Araplara para yedirmek olarak göremez. Ne bileyim işte mültecilere yardım etmeyi imanının gereği olarak görür.
Kâfire gelince, o ise Yüce Allah ile ilişkilerini olumsuz kuran insandır. Bu ilişkinin nasıl olacağını Kur’an bize öğretmişken hevasına göre yeni bir ilişki şekli belirlemek kabul edilemez. Bir insan hem İslam’ın değerleri ile alay edip hem de Yüce Allah ile güzel ilişkiler kurduğunu iddia da edemez. Ediyorsa işte ona da münafık denir. Fasık ise günahkârlığı yaşam tarzına dönüştürmüş kimsedir. Yani inanır ve inandığını söyler ama batıl bir yaşam tarzını benimseyerek hep o şekilde yaşar. Ya da bazı sebeplerden dolayı tavizkâr bir Müslümanlığı hayat tarzı olarak benimser.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.