Bekir Sadak Hoca Üsküplü olup 1957 yılında İstanbul’a hicret etmişti. Türkiye’ye gelmeden hem klasik medrese tahsili görmüş, hem modern hukuk tahsili yapmış olup böylece kendisini hem dini yönden, hem de hukuki ve sosyal yönden yetiştirmiş biri idi. İstanbul’a gelince Süleymaniye kütüphanesinde “Eski Eserler Tasnif Komisyonu”nda görev almış, burada zamanın değerli ilim ve kültür adamlarıyla da tanışma imkânı bulmuştur.
Kütüphanede tasnif heyetinde çalışanlardan biri de Nihal Adsız Bey’dir. Meşhur akademisyen ve ilim adamı Prof. Mükrimin Halil Yinanç Bey de sık sık onu ziyarete gelir. Olayın devamını Bekir Sadak Hoca’dan dinleyelim:
Sık sık ziyarete gelen Prof. Mükrimin Halil, bir defasında salona girerken, daha selâm vermeden sesli sesli konuşuyordu: “Ve mâ yentıku ani’l hevâ”. O, Peygamber değil, Cibril; yanlış anlatılıyor, efendim. Nedense kafasına takılmış, nefsine uyarak konuşmayan Peygamber Efendimiz değil, Cebrail olduğunu ifade etmek istiyor ve bu ifade, muhalefet mefhumu kaidesine göre Peygamber Efendimiz konuşabilir, anlamını taşıyordu.
Ben dayanamadım ve izin verirseniz görüşümü anlatayım, dedim. Mükrimin Hoca’nın hafız olduğunu biliyordum. Üstadın okuduğu ayet Necm Suresi’nin üçüncü ayetidir, dedim. Gerçek anlamını tespit için, önceki iki ayetten başlayarak bir gramer tahlili yapmaya çalışalım. Birinci ayet; “Yemin ederim doğup batan yıldıza”, İkincisi; “Arkadaşınız sapıtmadı, azıtmadı da!” Ve üçüncüsü; “O, hevesine uyarak konuşmaz.”
Üçüncü ayetin başında bir “O” zamiri vardır. Arapça metinde bu, söylenmiş değildir. Bunun adına Arap gramerinde müstetir zamir/ örtülü, gizli zamir denilir. Fiillerde bulunur. Fiilin telaffuzu ile bu zamir de söylenmiş gibi anlaşılır. Türkçe tercümesinde, biz bunu söyleyerek ifade ederiz. Kaide şudur ki, zamir daima kendisinden önce geçmiş olan bir isme işaret eder.
Zamirden önce geçen iki ayette bir “yıldız” bir de “arkadaşınız” kelimeleri isim olarak bulunmaktadır. Bu zamir, “yıldız”dan ibarettir, denilemez. Çünkü o takdirde üçüncü ayetin anlamı; “Yıldız nefsine uyarak bir şey söylemez” olur ki anlamsız bir durum ortaya çıkar. Şu halde zamiri, mantıkî bir zaruretle “arkadaşınız”dan ibaret saymak gerekir. Bu “arkadaş” da Cebrail değil Peygamber Efendimiz’dir.
Evet, Sadak Hoca konunun ehli olduğu için vermiş olduğu ilmi ve mukni cevaba kimse itiraz edemez, böylece hakikat ortaya çıkmış olur. İşin aslını faslını, fiilini failini, sıfatını mevsufunu bilmeden Kur’an’a mana vermeye, meal yazmaya çalışanlara ithaf olunur.
Doç. Dr. Durak Pusmaz/ İrfanDunyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Merhum Bekir Sadak Hoca İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün unutulmaz hocalarındandır. Birkaç dil bilmekle birlikte Arapçaya da vakıftır. Bu hatırada muhatabı ilmi açıdan sıkıntılı bir iddiada bulunmasına rağmen, Bekir Sadak Hoca tepkisel yaklaşmak yerine tane tane anlaşılır bir şekilde kaideler üzerinden meseleyi izah etmiştir. Yorum bilgiye dayandığı takdirde kıymetlidir, tek başına yorum hiçbir anlam ifade etmez. Günümüzde de amatörce Kur’an üzerine düşünen ve sürekli bu konularla meşgul olan insanların bazı hususlarda yanıldığı gözlemlenmektedir. Başka alanlarda uzmanlıkları olmakla birlikte İslami ilimlerde yeteri kadar tahsil görmemiş kimselerin alimlerin bilgisini esas almaları gerekir, aksi takdirde komik duruma düşülebilir.
Hatıra Arşivi ↗
Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.
İyi Haberler ↗
İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.