![](https://irfandunyamiz.com/wp-content/uploads/2025/02/kader-konusunda-sapitanlara-dikkat-dr-mehmet-surmeli-1.jpg)
İman esaslarından birisi de kaza ve kadere imandır. Bu konu insanlığın başlangıcından beri zaman zaman tartışılmıştır. İslâm Kelam tarihinde de en çok konuşulan, tartışılan ve buna bağlı olarak birçok ekolün meydana çıkmasına neden olan konulardan birisi olmuştur. Kaza ve kader konusunda ehliyeti olan veya olmayan herkes birçok şey söylemiştir. Hâlâ da söylemektedirler. Bu konu zaman zaman suçluların sığındığı bir mekân; zaman zaman da Allah celle celaluh’a hayatta herhangi bir yer vermemek için rasyonel bir anlayışın tezahürü olarak insanların birçok şeyler söylemesine neden olan bir konudur.
Hâlbuki kader ve kaza konusu ile ilgili doğru bir görüş ortaya koyabilmek için Kur’an-ı Kerim’e bütünlük çerçevesinde vâkıf olmak gerekir. Kitap’a subjektif yaklaşarak cebrî veya rasyonel (Mutezilî) anlayışına ayetleri cımbızlayarak delil getirme yanlışlığına düşmemelidir. Kur’an-ı Kerim ayetleri birbirini yalanlamaz ve Kur’an’da herhangi bir tutarsızlık da yoktur.1 Allah’ın isim ve sıfatlarının, ulûhiyet ve rububiyetinin tam anlamıyla bilinmesi şarttır. Özellikle kader konusunda söz söyleyecek kimselerin ilim, irade, kudret ve tekvin gibi ilahi sıfatları en aşkın bir şekilde bilmeleri esastır. Çünkü kader konusunu doğru anlamanın ve anlatmanın yolu bu sıfatları iyi bilmekten geçer.
Ciddi bir mesele
Özellikle de ilim sıfatını Kur’an-ı Kerim’de haber verildiği şekilde bilmek kader konusunu çözmenin anahtarıdır. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın ilminin sonsuzluğunu beyan eden Enam Suresi 59. ayet ve Lokman Suresi 27. ayet içselleştirilmeden ve doğru kavranılmadan bu konularda söz sarfetmek kişiyi yanlış yollara götürebilir. Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem’in konu ile ilgili tüm hadislerini bilmek ve anlamaya çalışmak bu konuyu çözmeye yardımcı olacaktır. Bu çerçevede Peygamberimizin sözlerinin söyleniş nedenlerini ve ortamını bilmek de önemlidir.
“Kader kelimesi Kur’an-ı Kerim dilinde ve Sünnet’te hangi anlamlarda kullanılmıştır?” ve “Bu kelime sonraki süreçte anlam daralmasına veya genişlemesine uğramış mıdır?” hususlarının doğru bilinmesi de kader konusunun doğru çözümünde etkili olacaktır. Ayrıca kader konusu ile ilgili felsefi kavramları ve terimleri bilmek şarttır. Tarih içerisinde kaza ve kader meselesinde söz söyleyen ve buna bağlı ortaya çıkan ne kadar mezhep ve fırka varsa ortaya çıkış nedenleri, birbirleriyle münakaşaları dahil fikirlerini en ince detaylarına kadar bilmek önemlidir.
Kaza ve kader konusu, sıradan insanların üzerinde fikir yürütemeyeceği kadar ciddi bir meseledir. Amaç, insanlara doğruyu göstermek olmalıdır. Bu konudan hareketle insanları, Allah celle celaluh’tan uzaklaştırmak ve insanlığın çekmiş olduğu iktisadi-siyasi çilelerin faturasını siyasi irade ve yetki sahibi insanlarda görmeyip Allah’a yüklemek kader anlayışındaki en büyük sapmalardan biridir. Kader ve kaza konusunda fikir imal ederken önkabüllerden uzak durmak gerekir. Önkabüller insanı hakikatten uzaklaştırır ve bağnazlaştırır. Belirli bir kliğin etkisinde kalan araştırmacılar önkabül nedeniyle ayet ve hadislere bile yanlış anlamlar verebilmektedirler.
Kader konusunu tartışırken Allah’a tekil ve tikeller konusunda cehalet isnat ederek yorumlar yapmak küfürdür. Ortaya çıkan anlayışa göre kişi ya her şeyi Allah celle celaluh’a yükleyerek kendini toz gibi, rüzgâr önündeki kuru yaprak biçiminde etkisiz ve şahsiyetsiz bir varlık olarak görür. Her türlü yükümlülükten kaçar. Ne kendisinin ne de insanlığın sorumluluğunu üstlenir. Miskinliği ve ataleti kader olarak algılar. Veya Allah’ın varlık, birlik, yaratma, emretme, ilim ve kudretini hiçe sayarak kendisini mutlak bir özne gibi algılar. Böyle bir insan, kendi kaderinin yaratıcısı olarak kendisini görür. Bunlar yanlış olan anlayışlardır.
Doğru kader anlayışı
Allah celle cellaluh’un yaratmasını ve emretmesini mutlak anlamda kabul etmekle birlikte, imtihanın ve yeryüzünde halife olmanın gereği olarak kendisinin de iradeli bir varlık olduğunu düşünerek dilemenin kendisinden, yaratmanın ise Allah’tan olduğuna inanır. Bu anlayışa göre, insanın özneliği izafidir. İnsan, hayattaki tüm olaylardan ve tarihin gidişatından sorumludur. Pasif kalması ve olaylara karşı edilgen durması yüklenmiş olduğu teklifle çelişkidir. Doğru olan kader ve kaza anlayışı da budur. İhtiyari fiiller insanın elindedir. İhtiyari fiillerini hayırda kullanırsa Allah ondan razı olur; şayet şerde kullanacak olursa gazaplanır. Fakat Allah Teâlâ kulunu herhangi bir şeyi yapmaya zorlamaz.
Buna göre önce kader kelimesinin Kur’an-ı Kerim’de nasıl kullanıldığına bir bakalım. Kader; daraltmak2 bilmek3, güç yetirmek4, takdir olunmak5, ölçmek-hesap yapmak6, miktarını belirlemek7 manalarında kullanılmıştır. Terim anlamı ise; Allah’ın, yaratılışın başlangıcından sonuna kadar bütün varlıkların başına gelecek hadiseleri; nesne ve olayları ezelî ilmi ile bilip plânlaması ve takdir etmesidir. Bu husus Kur’an-ı Kerim’de şu ayet-i kerimede çok çarpıcı bir üslupla ifade edilmiştir: “Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır; onları O’ndan başkası bilemez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O’nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru (bütün olaylar) ne varsa apaçık bir kitapta (levhi mahfuz) yazılıdır.”8
“İnsana şah damarından bile yakın olan”9 Yüce Allah olayların en ince teferruatına kadar vakıfken, O’nu sadece “tümel olayları bilir, tekil ve tikel olayları bilemez” şeklindeki Aristocu anlayışla tasvir etmek ve algılamak sapıklıktır. Bu çerçevede; “Allah, benim kiminle evleneceğimi bilemez.” biçimindeki Allah’a cehalet atfeden söylem de insanı dinden çıkarabilen bir sapıklıktır. Çünkü bu söylemde Allah Teâlâ’nın tekil olayları önceden bilmediği inancı vardır. Allah celle celaluh’un ilim sıfatının ne olduğunu bilen ve O’nun bütün kullarına, ayette ifade edildiği gibi yakınlığını kavrayan bir kimse böyle bir söz sarf edemez. Allah’a cehalet izafe eden bir düşünceyi aklından bile geçiremez.
Kaza kelimesi ise Kur’an-ı Kerim’de hükmetmek10, bitmek-sona ermek11, karar vermek12, emretmek13, belirlemek14 ve sağlam yapmak15 anlamlarında kullanılmıştır. Kazanın terim anlamı ise şöyledir: “Allah Teâlâ’nın ezelî ilmi ile bilip takdir ettiği olayların vakti-saati gelince O’nun kontrolünde gerçekleşmesi ve varlık sahasına çıkmasıdır.” Bu tanımlar Ehli Sünnet mezheplerinden Maturidiye’ye göredir. Eşariler’e göre ise Maturidiye’nin kaza dediği kader, kader dediği de kazadır.
Kader kavramının anlam alanına evrenin yaratılması, yönetilmesi, içerisinde cereyan eden olaylar, varlıklarla ilgili Allah’ın koyduğu değişmez yasaları, insanın yaratılması; fiziksel özellikleri, rızkı, eceli, üzerine tekliflerin yüklenmesi, sorumluluklarını yerine getirip getirmemesi girmektedir. Özellikle teklif konusunda Yüce Allah’ın daha önceden mahlûkatın başına gelecek olan şeyleri bilmesi ve yazması, tasvirîdir. Olaylar vuku bulsun diye yazmamıştır. Herhangi bir cebir söz konusu değildir. Eğer Allah, kullarını teklifler konusunda hem zorlayıp hem de zoraki yaptırdığı şeylerden hesaba çekecek olsa idi bu anlayış din ve peygamber gönderme hikmeti ile bağdaşmadığı gibi Allah’ın adaletine de aykırı olurdu.
Saptanlar
Hâlbuki Allah celle celaluh, mutlak adalet sahibidir. Bu konuda Cebriye denilen fatalitik (bütün olan bitenleri, kaderin önceden tespit ettiğine, bunların değişmeyeceğine inanan) anlayış sınıfta kalmıştır. İnsan özgürlüğünü tamamen reddedip edilgen hâle getirdiği için bir dönem zalim sultanların da işine gelmiştir. Fakat nebevi ilme vâris olan âlimler bu görüşü onlarca hususta tenkit etmişler ve Cebriye’nin İslâm dışı bir mezhep olduğu hükmünü belirtmişlerdir. Her ne kadar tarih içerisinde bir ekol olarak görünse de bugün doğru bir İslâm kültürü ve ilmihâl bilgisi almayan sığınmacı ve pasif insanlar arasında hâlâ canlı bir anlayıştır.
Buna tepki olarak doğan Mutezile de birçok çelişkiyi ve hastalığı içerisinde taşıyarak illetlerle malul olmuştur. Onun da eleştirisi yapılmış, birçok hususta bidatler taşıdığı kanaati belirtilmiştir. Günümüze daha çok rasyonaliteyi din yerine koyan sözde aydınlar arasında kendisini göstermektedir. Sistematik bir Kelam çalışması yapmadığımız için tarih içerisindeki Sünni ve bidat ekollerin eleştirisini burada yapmayacağız. Fakat bu konunun zihinlerde aydınlanması için; insanın sorumlu olduğunun farkına varıp ilahi olanı reddedip suçlamaması için şu hususun özellikle iyi kavranmasını istiyoruz.
İnsan fiillerinin ızdırari (zorunlu) olanları vardır. İnsanın cinsiyet tercihi, şekli, şemaili, boyu posu, rengi, milliyeti, organlarının vücuda yerleştirilmesi, ecelinin belirlenmesi kendi elinde değildir, ızdıraridir (zorunludur). Allah, insana hiçbir seçme hakkı vermeden bunları belirlemiştir. Dolayısıyla bu alandan herhangi birisiyle övünmek insanın özgürlük alanına girmediği için cahilî bir anlayıştır. Kur’an-ı Kerim’de de, Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde de bu tavır yerilmiştir. Allah’ın yarattığı fizikî yapıyı başkalarına teşhir etmek, yaratılışta insanın özgürlük alanına girmeyen; Allah’ın var ettiği bir eserle başkasına caka satmaktır ki tam bir sapıklıktır.
![](https://irfandunyamiz.com/wp-content/uploads/2025/02/kader-semasi-din-kulturu-ders-materyali.jpg)
Kader şeması
İnsanın bir de ihtiyari; özgürlük alanına giren fiilleri vardır. İnsan, aklı ile bu fiilleri yapıp yapmamaya karar verir. Tam özgürdür. Yüce Allah, insana bu hususta hiçbir zorlama yapmaz. Çünkü O, insana emanet vermiştir.16 Birçok İslâm âlimi emaneti akıl, irade, özgürlük olarak ifade etmiştir. Emaneti İmam Şâfii (ö. 204 / 820) ise Allah’ın gönderdiği dinî teklifler, emirler, yasaklar olarak tanımlamıştır. Bunlardan yola çıkarak şöyle bir şema çizebiliriz:
Şekilde görüldüğü gibi, Yüce Allah peygamberleri vasıtasıyla imanı da küfrü de güzeli de çirkini de, hayrı da şerri de, iyiyi de kötüyü de tanıtmıştır. Kehf Suresi’nin 29. ayetinde belirtildiği üzere neticesine katlanmak kaydıyla: “De ki: Hak Rabbiniz tarafından gönderilmiştir. Artık dileyen iman etsin, dileyen deküfretsin” buyurmuştur. Bir başka ayette ise insan özgürlüğüne müdahale edilemeyeceği şöyle anlatılmıştır: “Dosdoğru yol ile sapıklık birbirinden kesin hatlarla ayrılmıştır. Bu nedenle dinde zorlama yoktur.”17
Bu ayet insanların dini tercihlerine baskı yapmanın yanlışlığını vurgular. Hatta insanların iyiyi tercih etmesi için yapılan en küçük iyiliğe birden yedi yüz katına, bazen de sonsuz sevap vermeyi Allah Teâlâ vaat etmiştir. Kötülüğe karşılık verilen ceza ise bire birdir. Bu gösteriyor ki insan, aklını kullanarak Allah’ın koymuş olduğu iyi ve güzel şeyleri tercih etmeli ve her türlü kötülükten kaçınmalıdır. Allah, insanları iyiliğe de kötülüğe de zorlamaz. Fakat insanların iyilik ve kötülüğü yapacaklarını önceden bilir. Fakat bu bilişi onları icbar etmez.
Bütün mahlûkatın ilmi O’nun ilmi yanında bir katre değerinde bile değilken, mutlak âlim olan Allah’ın önceden olayları bilmesinden daha doğal bir şey yoktur. Olayı şu örnekle açıklığa kavuşturabiliriz. Allah Teâlâ’nın yarattığı evreni ve uzayı keşfeden insanlar sınırlı ilimleri ile hangi günde hangi saatte hangi saniyede güneşin veya ayın tutulacağını, dünyamızın çevresinden geçecek olan bazı gezegenleri isimleri ile bilmekte ve ansiklopedilere, takvimlere yazmaktadırlar. Sormak gerekir: Eğer insanlar takvimlere yazmasaydı, ansiklopedilere kaydetmeseydi, güneş ve ay tutulmayacak mıydı? Veya gezegenler yörüngesinde hareket etmeyecek miydi?
Bu soruya cevap olarak hayır diyebiliyorsak ve “Takvime yazılmasının, ansiklopediye kaydedilmesinin olayın meydana gelmesiyle bir ilgisi yoktur” tezini savunuyorsak o zaman Allah’ın (cc) daha önceden olayları bilmesinin de, bizi o olayların gerçekleşmesine zorlamadığını kabul etmek zorundayız. Kısacası, Allah (cc) ilmi ile bilir ama kimseyi herhangi bir şeye zorlamaz. Çünkü insan, O’nun tarafından özgür bir varlık olarak yaratılmıştır.
Bu nedenle, insanın evrendeki yerini bilmesi; edilgen bir varlık olmadığını kabul etmesi gerekir. Ne katil katillik günahını, ne ayyaş sarhoşluk günahını, ne hırsız hırsızlık günahını, ne de zinakâr kimse zina suçunu kader mahkûmu çerçevesinde kendisini aklayarak yaratıcıya yükleme sapıklığına düşmemelidir. Dileyen kendisidir; hayatın öznesidir. Allah Teâlâ, kulu neyi dilerse onu yaratır. Neticesine katlanmak kaydıyla insan her istediğini seçmekte hürdür.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
![](https://irfandunyamiz.com/wp-content/uploads/2021/10/yahyalili-ipek-hoca-haci-hasan-turkmenoglu-rahmet-ve-ozlemle-irfandunyamiz.png)
DİPNOTLAR
1 Nisa 4/ 82.
2 Fecr 89/ 16.
3 En’am 6/ 91.
4 Enbiya 21/ 87; Nahl 16 / 86.
5 Kamer 54/ 12.
6 Furkan 25/ 2.
7 Mü’minun 23/ 18.
8 En’am 6/ 59.
9 Kaf 50/ 16.
1 Zümer 39/ 69.
11 Cuma 62/ 10.
11 Ahzab 33/ 36.
13 İsra 17/ 23.
14 En’am 6/ 2.
15 Enfal 7/ 42.
16 Bak Ahzab 33/ 72.
17 Bakara 2/ 256.
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.