Bir sevdası olmalı insanın…

Bir işe sevda ile başlamak, sevda ile sürdürmek ve sevda ile bitirmek. İşte bütün mesele bu… Sevda mayası, hayatın iksiridir. Bütün sorunlarımızın kördüğümünü açacak yegâne anahtardır, sevda… Sevdasız bir hayat, karanlıktır. Sevda- sevgi; su, hava ve ekmek gibi temel bir ihtiyaçtır. Sevgi odaklı bir anlayışla, geleceğimizi inşa etmek durumundayız. Mevlana; “Sevgisiz insan, kanatsız kuş gibidir” der. Sevgi ve Sevda, hayatı anlamlandırır.

Bütün toplumsal katmanlarda olması gereken ve bu toplumsal katmanlardaki tüm muhatapları memnun ve mutlu edecek yegâne reçete, bu yaklaşımda saklıdır. Bu sevda yüklü reçete, herkese ve her kesime şiddetle tavsiye edilir. Zira bu reçetenin hiçbir yan etkisi yoktur.

Halil Cibran, “İnsan yaptığı ürünü sevgilisine armağan edecekmiş gibi yapmalı” diyerek şu açılımı yapar: “Ve diyorum ki, hayat gerçekten karanlıktır istek olmadıkça… Ve tüm istekler kördür bilgelik olmadıkça… Ve tüm bilgelik boşunadır bir işin-meşgalen olmadıkça… Ve tüm uğraşlar boşunadır sevda olmadıkça… Eğer sevda ile çalışırsanız, bağlanırsınız birbirinize ve yaratıcıya… Sevda ile çalışmak nedir mi diyorsunuz? Kumaşı yüreğinden çekilmiş iplikle dokumaktır, sevgiliniz giyecekmiş gibi!”

Sevda merkezli

Sevgi ve sevda merkezli bir yaklaşım herkesin yararınadır. Somurtkan ve çatık kaşlı yaklaşımların ise, hiç kimsenin yararına olmadığı, herkesin zararına olduğu açık bir gerçektir. Hekimlerimizin ve sağlık personellerimizin işlerinin çok ağır olduğunu, işlerini yaparlarken çok büyük fedakârlıklar sergilediklerini görüyor ve dualarımızın onlarla olduğunu belirtmek istiyoruz.

Bir mimar-mühendis ya da işçi isek, işimizi severek ve sevda yüklü bir anlayışla yapıyor isek, o işte de bir bereket-mutluluk ve huzur olacağı açıktır. Motivasyon ve sevgi merkezli yaklaşım içindeki teknik elemanlarımızın şöyle düşündüğünü varsayalım: “Gelecekte annelerin- babaların, çocukların ve dedelerin kısaca canların hiçbir endişe içinde olmaksızın mutlu ve huzur içinde yaşayacakları dört başı mamur sağlam binalar yapıyoruz. Ne mutlu bize!” Bu yaklaşımda da dürüstlük, motivasyon ve sevda vardır. Bu tavır, herkesi memnun eder. Aksi halde, hiç kimsenin memnun ve mutlu olmadığı bir tablo ortaya çıkar ki, böyle bir tablonun hiç kimseye bir yararının olmadığı tecrübeyle sabittir.

Bir hekim, hastabakıcı bir sağlık personeli, işini yaparken işini yaşarsa, yaptığı işin ne kadar kutsal olduğunu, hastalarından sürekli dua aldığını düşünür ve sevda yüklü bir anlayışla bir yaklaşım içinde olursa, herkesin yüzünde gülücüklerin oluştuğuna ve tedavinin de daha başarılı olduğuna şahit oluruz. Çünkü tedavinin %50’si moral ve motivasyondur. Moral ve motivasyonun yakıtı da sevgi ve sevdadır.

Kısacası tüm toplumsal katmanlarda, sevgi- motivasyon ve sevda merkezli bir yaklaşımla, “İşimizi yaparken, işimizi yaşarsak”, şu anda var olduğu düşünülen birçok sorunumuzun çözüme kavuşacağını öngörmek zor değildir. Sadece egolarımızdan arınarak, ruhumuzu zehirleyen kibir ve gururdan sakınarak, kul hakkının ve haramın bulaştığı sermayeden kaçınarak, çoluk çocuğumuza yedirdiğimizin saf ve pak olduğundan emin olarak ve sevda merkezli bir hayatı inşa ederek ömrümüzü ve arzımızı imar, neslimizi ıslah ve ihya edebiliriz.

Eğitim sevda işidir

Bir öğretmen için eğitim bir sevda işidir. Her gün öğrencilerine, yeni bilgiler aktarmak, onların bilgi dağarcığını ilimle ve irfanla donatarak, onların geleceğinin inşasına katma değer katmak ne büyük bir mutluluk! İnsan yetiştirmek, dünyanın en onurlu mesleği. Eğitim işini yaparken, onu yaşamak, öğrencilerinin yaşadığı mutluluğu, memnuniyeti paylaşmak, ne büyük bir saadet!

Bazen öğrencilerime şunu söylerim: “İşinizi Yapmayın! İşinizi yaşayın. İşinizi yaşarsanız, o işten zevk alırsınız, haz alırsınız, tat alırsınız.” Bir öğrenci şöyle düşünmeli: okuduğum her dersteki her bilgi, bilgi dağarcığımı zenginleştirir. Hayatıma katma değer katar. O zaman çalışmak, yük değildir. Aksine, toplumun yükünü almaktır. Bireysel ve Toplumsal birikime bir katkıdır. Öğrendiğim her bilgi, beni daha güçlü kılar. Bir düşünür der ki: “Bilgi güçtür.” Dolayısıyla bilgili insan, güçlü insandır. Geleceğe daha emin adımlarla yürümektir. O zaman sloganımız şu olmalı: “Yaşasın İlim-Bilgi-İrfan. Kahrolsun cehalet ve atalet (tembellik)” Yaptığımız tüm işlerde katkı maddemiz sevda olmalı. Sevda katkılı işlerde mutluluk vardır, bereket vardır, huzur ve saadet vardır.

Evet, dostlar, öğretmenlik mesleği bir sevda işidir. Onun mayasında sevgi vardır. Mesleğimizin temel taşı ve mayası sevgidir. Başarımızın sırrı ve yaşamanın anahtarı sevgidir. Bugün, Batman Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışanDr. Öğretim Üyesi Yusuf Sözer’in hayatının inşasında çok önemli katkıları olan sınıf öğretmeni Şule Nacar’a atfen yazdığı yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Öyle bir öğretmenim var ki

Babamın işlerinin kötü gitmesi sonrasında 1993-2001 yılları arasında lise ve üniversiteyi bir yandan çalışıp bir yandan okuyarak zorlukla bitirmiştim. Sıkıntılar içinde geçen onca yıldan sonra yeni yeni huzur ve emniyet hissetmeye başlamıştım. Öğretmenliğe hazırlanıyordum. Bir gün aniden müthiş bir özlem kapladı içimi. Çocukluğumdan gelen derin ve güçlü bir özlem…

Yumuşacık ses tonunu duyar gibi oldum. “Yusuf, gel de atkını bağlayayım.” Her kış günü benim ve arkadaşlarımın atkılarını özene bezene bağlayıp bize sarılarak eve gönderdiğini ve her defasında annemin “Aaa, bu öğretmenin nasıl bağlıyor ki atkını, ben hiç böyle güzel saramıyorum” dediğini anımsadım.

Ona ulaşmalıydım. Acaba, hala aynı okulda mıydı? Hemen ilkokulumu aradım. Çoktan tayininin çıktığını söylediler. İzini sürdüm. Okulda, eskilerden bir başka öğretmene ulaştım ve umduğum gibi sınıf öğretmenimin telefonunu bulabildim. Yıllar sonra, öğretmenimi arıyordum. Çok heyecanlıydım ve biraz da korkuyordum. Telefon çalarken, beni hatırlamamasından endişe ediyordum.

Oysa O, bizi sarıp sarmalayan sımsıcak bir şefkat bulutuydu. Saçımızı, yanağımızı okşardı, bizimle her fırsatta gurur duyar, hatalarımızı da incitmeden düzeltirdi… Bize deneylerle öğretirdi. Onun kadar deney yapan bir başka öğretmenim olmadı. Bir daha her gün sınav yapanı da ertesi gün sonuçlarını açıklayanını da görmedim. Başarmanın coşkusunu ondan fazla yaşatanla da karşılaşmadım. Hiç unutmam, Sosyal Bilgiler dersinde bir soruya verdiğim cevap karşısında öğretmenim “Yusuf’un hazır cevaplılığına bayılıyorum”, demişti. Sınıfın en çalışkanı değildim, belki. Ama yine de kendisine hayran olduğum öğretmenim bana hem de bayıldığını söylemişti.

İlkokul 4. sınıfta matematik dersi birdenbire zor gelmeye başlamıştı. Hele sayı problemleri vardı ki bana çok karışık geliyordu. Matematiğe kafamın hiç çalışmadığına inanmaya başlamıştım. Öğretmenim de halimin farkındaydı fakat bir çıkış yolu da bulamıyordu.  Bir gün yeni bir şey denedi. Annemi okula davet etti. Anneme dedi ki: “Yusuf, matematik dersinde zorlanıyor. Derste işlediğimiz problemleri size öğreteceğim. Siz de evde öğretin oğluma.” Bundan sonra annem okula gelerek öğretmenimden problem çözme teknikleri öğrendi. Bu sayede annem evde beni destekleyebildi. Öğretmenim benimle birlikte annemi de eğitiyordu.

Bizi bir amacın etrafında topladı. Bir yolunu bulmuş ve içimdeki gizli saklı matematik yetisini bu şekilde açığa çıkarmayı başarmıştı. Böylece matematiği anlamaya ve sevmeye başladım. Diğer derslerde ise zaten başarılıydım. Bu sayede, 4. sınıfın ilk dönemi sonunda ilk kez teşekkür belgesi almıştım. Öyle mutlu, öyle huzurlu ve gururluydum ki, okuldan eve dönesim gelmiyordu, önümdeki teşekkür belgesiyle sonsuza kadar sınıftaki sıramda bekleyebilirdim.

5. sınıfın sonunda Siirt ve ilçelerini (ki o zamanlar Batman, Siirt’e bağlı bir ilçeydi) kapsayan Anadolu Liseleri ve Özel Okullar Seçme sınavına girdik. Ben, 8. olmuştum. Önümdeki kişileri merak ettim. Hepsi sınıf arkadaşlarımdı. Arkamdakileri merak ettim. 40. sıraya kadarki öğrenciler de hala hep sınıf arkadaşlarımdı. Biz bireysel olarak değil sınıfça en iyi sonucu elde etmiştik. Günümüzde böyle bir şey olsa ne kadar da dikkat çeker. Ama öğretmenimiz, böyle bir şeyden bahsetmiyordu bile.

Telefon çalmaya devam ederken, bugün, en zorlandığım dersin yani matematiğin öğretmeni olacağımı öğretmenime haber vermek istiyordum.  Bir yandan da ilkokul yıllarım bir film şeridi gibi zihnimden akıvermişti. İncecik, titrek bir ses tonu “alo” dedi. Sesini tanımıştım. “Öğretmenim, ben Yusuf” dedim. “Yusuf Sözer, Batman’dan.” Daha fazla bir şey söylememe gerek kalmadı. Annemi sordu. Kardeşlerimi, yengelerimi sordu. Okula beni sormaya gelen anneannemin ne kadar da sevimli bir kadın olduğunu anlattı. Benim bile unuttuğum, babamın mobilya deposunu su bastığı bir gün benim buna ne kadar üzüldüğümü anlattı. Beni hatırlamamasından korkarken, bana o günleri birebir anlatıyordu. Sanki yıllarca aramamı beklemiş gibiydi.

Bundan sonra bir daha öğretmenimin peşini hiç bırakmadım. Bana çok inanan, benimle gurur duyan bir annem daha var. Ona minnetimi her ifade edişimde, görevi gereği olduğunu vurgulayıp, layıkıyla yapamamış olmaktan korkarak helallik isteyen hassas, kocaman yürekli öğretmenim.

Sevgili öğretmenim, nerede mesleğini özveriyle, içtenlikle, şefkatle yapan emektar bir öğretmenle karşılaşsam hep sizi hatırlıyor ve başta siz olmak üzere genç, yaşlı fark etmez hepsinin mübarek elini öpesim geliyor. Bana hediye ettiğiniz el emeğiniz bir atkı var ya, kış günlerinde takar, okula onunla gider ve meslektaşlarıma atkıyı göstererek öykünüzü anlatırım. Ben sizin öykünüzüm öğretmenim ve benim gibi ne çok öyküleriniz var sizin. Bu ülke, sizin gibi gizli kahramanlarla ayakta öğretmenim.

Azmimin, matematik sevgimin, mesleğimin, hayatımın, kişiliğimin en güzel yanlarının başlıca mimarı, aynı mesleği paylaşırken bir ömür örnek alacağım kutlu öğretmenim, sevginize, emeklerinize layık ve sizin gibi insanlara hayırlı olabilmek ümidiyle.

Prof. Dr. Şemsettin Dursun/ İrfanDunyamiz.com

Şunlara Gözat

Mehmet Feyzi Efendi farklı bir zattı…

İmam hatipte okurken yaz tatillerinde İstanbul gibi manevi üstadların bol olduğu bir şehirde birçok güzel …

2 Yorumlar

  1. Mehmet Şerif Doğan

    Çok güzel olmuş eline diline yüreğine sağlık hocam Allah razı olsun

  2. Emine Özsöz öğüt

    Çok zor bir dönemde okudum güzel yazınızı , teşekkür ederim emeğinize ve size emek verenlere .

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.