Bilinçli bir Müslüman’ın, realist (gerçekçi) olacağım diye veya konjonktürü (toplu durumu) gözeteceğim diye Kur’an ve Sünnet ölçülerine uymayan sözler söylemeye hakkı yoktur. Bugün maalesef bu konjonktür belası yüzünden Müslüman münevverlerimiz bile İslam’a aykırı çözüm yollarını İslami olarak göstermeye başladılar.
Oysa eskiden İslamî kesimin çoğu yazarlarının saygın olduğu dönemlerde, İslam’ı ilmen ve fikren savunan yazarçizerlerimiz din düşmanlarına karşı ciddi bir performans gösterir ve bütün meselelere de Kur’an ve Sünnet ölçülerinde bakmaya gayret sarf ederlerdi. Bu nedenle de her birisi birer dava adamı -veya önemli bir şahsiyet olarak- algılanır ve mütedeyyin insanlardan da teveccüh görürlerdi.
Fakat şimdilerde durum böyle midir? Birçok hatalı işler siyasi bazı mülahazalarla hoş görülüyor. Yanlış kimin yaptığına göre değerlendiriliyor. Yanlışı yapan kendi adamımızsa ses edilmiyor, hakikatin hatırı incitildikçe incitiliyor. Bu tür yanlış tavırların temelinde, konjonktür ve şartların gözetildiği kadar değişmeyen temel değerlerimizin gözetilmemesi durumu yatmaktadır. Bu bakış açısına sahip olanların dini bir bakışla bakmak gibi bir kaygıları da neredeyse kalmamıştır. Hatta “Her meseleye dini açıdan bakmak zorunda mıyız?” noktasına gelenler bile olmuştur.
Oysa her Müslüman için, istisnasız her meseleye dini açıdan bakmak bir vebaldir. Müslüman nasıl her işine besmeleyle başlıyor ve böylece o fiili Yüce Allah ile irtibatlandırıyorsa fiillerinde ve düşüncelerinde de dinin etkisinin olması son derece normaldir.
Kur’an ve Sünnet ölçülerine yüz çevirerek ve yapay gündemin etkisi altında kalarak bir takım çıkarımlar yapanlar bilmelidir ki; realite dediğiniz gündelik olaylar veya yaşanan gerçeklikler, kaygan ve değişken bir zeminde husule gelirler. Kaygan ve değişken bir zeminin bilgi materyalleri ise her konuda sağlam durmayı prensip edinen istikamet ehlinin, düşüncesinin temelini oluşturamaz.
Müslüman realiteyi görmezden gelmediği gibi, realiteyi düşüncesinin ana damarı olarak da belirleyemez. Çıkarımların değişkenlere bağlı olarak yapıldığı bir ortamda, istikametten değil, bir çeşit bukalemunluktan bahsedilebilir. Elbette ki değişkenler de bir ölçüde hesaba katılmalıdır fakat söz konusu zihin, Müslüman zihniyse eğer, ulaşılan çıkarımlarda değişken olmayan faktörlerin payı çok daha fazla olmalıdır. Bu sabit faktörler kuşkusuz ki zaman ve zeminin değişmesiyle değişmeyen dini faktörlerdir ki bunların en başında Kur’an ve Sünnet yer alır.
Başkalarının bizim için çizdiği raylara girerek onların belirlediği kaygan zemin üzerinde kaypak hareket etmek istemiyorsak, Kur’an ve Sünnet çizgisinde sabit kalma kararlılığını gösterebilmeliyiz. Bunu başarabilirsek Müslümanlar olarak yapay gündemlerin etki alalarından kurtulur ve kendi özgün kimliğimizin gereği olan anlamlı ve sağlam duruşumuzu sergileyebiliriz. Bunu başaramadığımızda ise gerçek gündemden habersiz bir şekilde yapay gündemler bizi nereye sürüklüyorsa, o tarafa doğru sürüklenip gideriz.
Müslüman’ın zihin dünyası söz konusu olduğunda gerçek gündem ancak Kur’an hakikatleri ve Sünnet hazinemiz olabilir. Peygamberleri Ehl-i Beyt, Eshab-ı Kiram ve ulema da bu gerçek gündemin merkezinde yer alan şahsiyetlerdir. Biz Müslümanlar, Müslüman kimliğimizden vazgeçmediğimiz müddetçe her meseleye bu çerçeveden bakmaya ve Kur’an ve Sünnet’i her şeyin üzerinde tutmaya devam ederiz.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.