İyilik yapan kafirler cennete gidecekler mi?

Millet ekmek derdinde, sen ne derdindesin diye garipseyebilirsiniz bu soruyu! Aslında ben de azık derdindeyim, azığımız var zannederken azıksız kalmayalım diye!

Sizin de kulağınıza gelmiştir bu soru. Zira onu son zamanlarda çokça duyar oldum, özellikle sosyal medyada çokça görür oldum. Kafa karışıklığını gidermeye çalışayım diye düşündüm ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Ahiret azığı

Müslüman olmayan bazı insanların faydalı işler, îcatlar ve icraatlar yaptıklarını; muhtaçlara yardımlar ettiklerini, insanî açıdan da çok nezaketli olduklarını görürüz. Bazı kimseler bu iyiliklere bakarak çeşitli niyetlerle “Bu insanlar cennete gitmeyecek de Müslüman olduğunu söyleyen, fakat hırsızlık, arsızlık yapan, yalan dolan işler yapanlar mı cennete gidecek?” diye soruyorlar. O kâfirleri, kötülüklere bulaşmış Müslümanlardan daha layık görüyorlar cennete, bir taraftan da Müslümanların sözüm ona çelişkisine işaret ediyorlar!

İnsanlığa ve insanlara faydalı işler yapan gayrimüslimleri elbette biz de gördüğümüze bakarak yapılan iyiliği takdir ederiz, o insanların hidayetleri için dua ederiz, fakat iman etmeden ölürlerse üzülürüz. Çünkü bu takdirde onların âhirette azıkları olmayacak, onlar ebedî azaptan kurtulamayacaklar. Kafadan uydurmuyoruz bunu elbet.

Yüce Allah, cehennem azabıyla ilgili bilgiler verdikten sonra Allah’a ve peygamberlerine inanmayanların amellerini ve dünyada yaptıkları iyilikleri fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzetir. Yaptıkları o iyiliklerden hiçbir şeyin ellerinde avuçlarında kalmayacağını ve onların bir yararını göremeyeceklerini, aksini düşünmenin büyük bir yanılgı olduğunu belirtir.

“Rablerini inkâr edenlerin durumunu örnekle anlatırsak onların yaptıkları işler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şeyi ellerine geçiremezler. İşte esas sapıklık (yanılgı, yanlış düşünce) budur.” (İbrahim 14/18.)

Çöldeki seraba benzer

Allah, kâfirlerin yaptıkları iyilikleri başka bir âyette ise çölde görülen seraba benzetir. Susamış kişinin ıssız çölde gördüğü serabı su zannedip oraya vardığında hiçbir şey bulamadığı gibi kâfirlerin de dünyada iyilik olarak gördükleri hiçbir şeyi oraya götüremeyeceğine ve kurtuluşları için bunların yeterli olmayacağına dikkat çeker. Âhirete geldiklerinde kâfirlerin sadece Allah’ı bulacakları ve Allah’ın da onların hesabını tastamam göreceğini belirtir.

“Kâfirlere gelince, onların amelleri (yaptıkları iyilikler) ıssız bir çölde görülen serap gibidir. Susamış kimse onu su zanneder, fakat ona vardığında hiçbir şey bulamaz. Amelinin yanında Allah’ı bulur, Allah da onun hesabını tastamam görür. Allah, hesabı hızlıca görendir.” (Nûr Sûresi, 24/39.)

Bu âyetin devamında ise Allah, kâfirlerin halini derin bir denizdeki karanlıklara, dalga üstüne dalganın bulunduğu, onların da üstünde kara bulutların olduğu ve insanın o derinlikte kendi elini çıkarsa o karanlıkta elini dahi görememesine benzetir (Nûr 40). Kâfirler âhirete gittiklerinde dünyada iyilik namına yaptıkları hiçbir şeyin orada iyilik hanesine yazılı olmadığını, terazide bir kıymetinin olmadığını, kurtuluşları için bunların yeterli olmadığını, ellerinde avuçlarında bir azık bulunmadığını anlayacaklar ve pişman olacaklardır.

Âhirette azıksız kalmak, dünyada azıksız kalmaktan önemsiz olmasa gerek!

İnanmayanlar dünyada yaptıkları iyiliklerin karşılığını Allah’tan beklemediklerine göre onu kimlerden bekliyorlarsa onlardan dünyada alabilirler, takdir görürler; kazançlar, ünler, makamlar elde ederler, fakat yaptıklarının âhirette bir değeri olmaz. Allah’a inanmadıklarına göre bu karşılığı ondan beklemeleri saçma olur zaten.

Dünyada yapılan amellere âhirette değer kazandıran şey imandır. Allah, “Kim inanmayı (iman edilmesi gerekenleri) kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O, ahirette de ziyana uğrayanlardandır.” buyurarak (el-Mâide 5/5) bu hakikati veciz bir şekilde bildirmiş, birçok âyette de iyilikleri boşa gideren hususlara dair açıklamalarda bulunmuştur. Tabir câiz ise cennetin vatandaşlık hakkını elde etmemize yarayan şey, dünyada iman etmektir. İman etmeyenler o ülkeye giremeyeceklerdir. Cennet ülkesinin sultanının fermanı böyledir. Âhirete azıksız gitmek istemeyen kişi bu hakikate göre yol hazırlıklarını yapmalıdır. Denizde boğulacağı zaman aklı başına gelip iman ettiğini söyleyen, fakat kurtulamayan Firavun’dan ibret alıp iman etmek için ölümün gelip çatmasını beklememelidir.

İman etmeyen kişinin dünyada yaptığı iyiliklerin âhirette niçin fayda etmeyeceğini teşbihte hata olmaz ise bir örnekle biraz daha izah etmeye çalışayım:

İyilik O’ndandır

Sizin bir çalışanınız olsa ve ona sürekli para ve mallar verip ondan bu verdiklerinizi ihtiyaç sahiplerine dağıtmasını isteseniz, o da bunları dağıtsa; fakat bu dağıtımı yaparken sanki bu iyilikleri kendisi yapıyormuş gibi davransa ve kendine mal etse, hiçbir zaman sizin adınızı anmasa, yardımları alanlar da esas iyilik yapanın o olduğunu düşünseler, çalışanınız söz konusu iyilikler sayesinde pek çok takdir ve iltifat görse, kazanımlar elde etse ve zamanla sizi hiç tanımaz hale gelse size göre o çalışanınızın ve yaptıkları iyiliklerin sizin yanınızdaki değeri ne olur?

İşte, insanlara her türlü nimeti bahşeden, yaşamamız da ölmemiz de kudret elinde olan Allah’ı tanımayan, onun verdiği nimetlerle iyilikler yaptığını anlamayan, onu kabul etmeyen ve iyilikleri kendine mal eden insanların yaptıkları iyiliklerin de Allah katında bir değeri yoktur. Onların Allah katında bir değerinin olması için öncelikle bize bu imkânları lütfeden Allah’ı tanımamız, peygamberlerinin bildirdiklerine inanmamız gerekir.

Müslüman olup kötülükler yapanlar, elbette yaptıklarının hesabını Allah’a vereceklerdir. Müslüman olanlar kötü davranışlarının hesabını vermeyecekler veya cezalandırılmayacaklar demiyoruz, fakat imanla âhirete göç eden kimsenin ne kadar kötü olsa da sonuçta cennete gideceğine inanıyoruz. Çünkü o kişi cennetin ve kâinatın asıl sahibini hiç olmazsa tanımış, ona tâbi olmayı kabul etmiş ve cennet vatandaşlığını kazanmıştır. Fakat şunu da bilmek gerekir ki Müslüman olduğu halde kötülükler yapmaya devam edenlerin imanlarını koruyarak âhirete göç edeceklerinden emin değiliz. Onun için imanımızı kaybetmekten, ateşe atılmaktan korktuğumuzdan daha fazla korkmalıyız. Hele ki şu âhir zamanda!

Allah Ramazan ayınızı mübarek etsin, razı olacağı şekilde bu mübarek ayı değerlendirmeyi nasip etsin. Bizi, ailemizi, gelecek neslimizi, tüm ümmet-i Muhammed’i ve evlâtlarını imandan ve doğru yolundan ayırmasın! İnananların ve sâlih kullarının sayısını artırsın! Vesselâm…

Prof. Dr. Mehmet Ali Yargı/ İrfanDunyamiz.com

İstikamet Yazıları ↗

İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazılar okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler ↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Yüz yüze iletişimde on altın kural…

Yüz yüze iletişim; doğrudan, aracısız bir iletişimdir. Bu iletişim iki kişi arasında olabileceği gibi, bir …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.