Her şeye rağmen hayat devam ediyor…

30 yıl felçli yaşamış, 35 ameliyat geçirmiş merhum yazarımız Rüstem Kılıç Hoca’nın vefat etmeden kısa bir müddet önce bize teslim ettiği yazılarını yayınlamaya devam ediyoruz. İşte merhum Hocamızın ibretlerle dolu hayatı…

1995 yılında taburcu olup Bursa’ya döndükten sonra çok gayret gösterip değneklerle de olsa tekrar yürüyebilmiştim. Zorluklarla dolu yeni bir hayata başlamıştık, eski sağlıklı günlerim artık yoktu. Ama her şeye rağmen hayat devam ediyordu. Bir mücadele olmadan hayat olmuyordu elbette. O dönemde büyük oğlum Mehmet Akif İstanbul Eyüp Sultan Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okuyordu. İmam hatipte okuduğu için seviniyorduk fakat okulunun uzak olması bizi üzüyordu.

Naklini Bursa’ya aldırmak için uğraştık. Çünkü daha küçücük bir çocuktu, bizleri özlüyordu. Biz de onu daha çok özlüyorduk. Okulu güzel bir yerdeydi ama Bursa’dan İstanbul’a gidip gelmesi çok zor oluyordu. Epey uğraştan sonra naklini İpekçilik Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne aldık ve rahatladık. Dayısı Hasan Ali Hoca’nın İstanbul’da olması ve olayı bizzat yakinen takip etmesi işimizi kolaylaştırmıştı. İleriki yıllarda Kızım Feyza’nın naklini de hazırlık bittikten sonra İnegöl’den abisinin okuluna aldırdık.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Kooperatife girdim

Yıllardır İstanbul, Ankara ve Bursa’da kiracıydık. Kirada oturmaktan yorulmuştuk, dolayısıyla paralarımızı toparlayıp kendimize ait bir ev satın almak için piyasa araştırması yapmaya başlamıştım. 90’lı yıllarda belediyeler, halkı toplu konut kooperatiflerine yönlendiriyorlardı. Ankara’da bizler de arkadaşlarla bir araya gelip, Uğurlu Evler 90 Konut Yapı Kooperatifi adıyla bir kooperatif kurmuştuk. Büyükşehir Belediyesi bize, Eryaman bölgesinden bir arsa temin etmiş ve paralarımızı birleştirerek yavaş yavaş inşaata başlamıştık.

Hiç aksatmadan aidatlarımı ödemeye devam ediyordum. Enflasyon yavaş yavaş artıyordu. 95 yılına geldiğimizde maaşlarımız, 7 milyon TL olmuştu. Fakat biz aidat için 5 milyon TL ödemek zorunda kalıyorduk. Kooperatif aidatından sonra, elimizde kalan 2 milyon TL’nin 900.000 lirasıyla kira ödüyor, geriye kalanıyla da beş kişilik ailemizi geçindirmeye çalışıyorduk. Gerçekten bu çok zor geliyordu.

Kooperatif üyeleri için yapılan dairelerin, kaba inşaatı bitmişti. Hemen bacanağıma telefon ederek, benim hissemi satmasını söyledim. Daha önce kardeşime verdiğim borç parayı da istedim ve hepsini bir araya topladığımda bir ev alabilecek seviyeye ulaşmıştım.

Öncelikle kardeşlerime de yakın olabilmek için Emek Beldesi’nden ev araştırmaya başladık. Fakat bir türlü kendimize uygun fiyat ve zeminde bir ev çıkmadı. Oturduğumuz ev, asansörsüz ve üçüncü kat olduğundan merdivenleri zorlanarak baston yardımıyla inebiliyordum.

Ev almak nasip oldu

Bir okulda müdür başyardımcılığı yapan meslektaşım, çok değerli arkadaşım Ahmet Aşıkkutlu Beyefendi, bayram ziyareti için bize gelmişti. Buradan nasıl inip çıktığımı sordu. “Zorlanıyorum ama mecburum. Ev aradım bulamadım, aramaya devam ediyorum” deyince, kendisi ile aynı okulda görev yapan arkadaşının Hürriyet Soğukkuyu’da oturduğunu, dairelerinin bitişiğinde satılık bir ev olduğunu söyledi.

Telefonunu aldım daha sonra arayarak, Ali Hoca ile irtibata geçtik ve randevulaşıp, evi görmeye geleceğimi söyledim. Eşimle birlikte bahsedilen evi gezip gördük ve çok beğendik. Giriş katta ve ideal genişlikteydi. Henüz içinde kiracı vardı. Satın alırsam çıkabileceklerini söylediler. Ben de satan kişinin telefonunu aradım. Kendisi Hürriyet’te esnaf olduğunu söyledi, adresini aldım, gidip tanıştık, konuştuk.

Evin sahibine; “Fiyat konusunu bir düşüneyim, bana yarına kadar müsaade edin” dedim. O gece gördüğüm rüyada, satan kişi bana fiyat konusunda yarı yarıya indirim yapıyordu. Ertesi gün kendisine telefon edip gördüğüm rüyayı anlattım. Fiyatta bir indirim yapıp yapamayacağını sordum. Fiyatın gayet makul olduğunu söyledi. “İstersen iki blok geride aynı şartlarda başka bir daire var. O da satılık. Camındaki telefonu arayıp sor. Onun ile kıyasladığında ne demek istediğimi anlayacaksın” diye de ekledi.

Gerçekten üşenmedim gidip söylediği evi buldum, camda asılı olan telefon numarasını arayıp fiyat sordum. İnanın kendi almak istediğim evin tam iki katı fiyata satıyordu. Gördüğüm rüyanın gerçek olduğu ortaya çıkınca ev sahibini aradım; “Tamam beyefendi, alıyorum. Sözleşmeyi yapalım, paranı takdim edeyim” dedim.

Evin eksikleri

Kış gelip, sobalar yakıldığında hava kirliliğinden ve kömür kokusundan dışarı çıkılamıyor, yıkanan çamaşırları balkona bile asmak mümkün olmuyordu. Doğalgaz Türkiye’ye yeni yeni geliyordu. Ankara, İstanbul, Kocaeli ve Bursa gibi sanayi bölgelerine verilmeye başlanmıştı. Satın aldığımız evimizin olduğu bölge 1970’lerin sonunda işçi kooperatifi tarafından yapılmıştı. İmarlı olduğu için de doğalgaz bağlatılabiliyordu.

Kiracı evi boşalttıktan sonra, yapılması, tamir edilmesi gereken bir takım eksikleri tespit edip yaptırdım ve doğalgaz bağlatmak için ilgili bir firmayla anlaşıp boruları döşettirip evi hazır duruma getirdim. Elektrikçi bir arkadaşımı çağırıp sistemi kontrol ettirdim. Elektirikci; “Hocam, kablolar çok ince, bir çok elektronik eşya bir anda çalıştığında sık sık sigorta atar, hatta eşyaların zarar görebilir, kesinlikle değişmesi gerekir” dedi.

Ne kadar yapacağını sordum, çok para istedi. “Sebebi ne?” diye sorunca da eski kabloyu borudan çekip, yerine yenisini sürmenin çok zor olduğunu, piyasasının öyle olduğunu söyledi. Sanki sıfırdan yapıyormuş gibi bir ücret ödeyerek mecburen elektrik tesisatını yenilettim. Evimizde 27 yıldır oturuyoruz. Allaha şükürler olsun elektrik sisteminden herhangi bir cihazımız zarar görmedi. Şimdi elektirikci arkadaşımın söylediğinin ne kadar doğru olduğunu anlıyorum.

Nezih bir yer

Yeni evimizi ve bulunduğu semti çok beğenmiştik. Sokaklar ve caddeler geniş, ferah, temiz; insanlar medeni ve anlayışlı idiler. Komşularımız çok iyi insanlardı. Evler çift daire üzerine beşer kat ve toplamda 50 blok şeklinde yapılmıştı. Yaklaşık 500 aile oturuyordu ve küçük bir kasaba görünümündeydi.

Yan tarafımızda da subayların lojman olarak oturduğu yine bizim bloklar kadar geniş ve kalabalık bir mahalle daha vardı. Uludağ’a yaklaşık 25,30 km, Mudanya’ya denize de ulaşabilmek için 20 km mesafedeydik ve yine şehir merkezi Heykel’e ise 7 km yakınlıktaydık.

Çocuklar arkadaşlarını ve okullarını çok sevmişlerdi. Küçük oğlum Arif Rıdvan ikinci sınıfa, ablası Feyza’da dördüncü sınıfa devam ediyordu. Eve tekerlekli sandalye ile kolay girip çıkabilmem için, balkondan bir kapı açtırdım ve işim çok kolaylaştı. Ayrıca evin arkasında küçücük bir bahçemiz vardı. Orayı düzenledik, eşim de kendisini toprakla meşgul etmeyi çok sevmişti. 

Eşimin kedilere karşı özel bir sevgisi vardı. Bir gün çok güzel bir kedi buldu. Sevimli mi sevimli bir kediydi; artık o bizim kedimiz olmuştu. Evin içinde beslemeye başlamıştık. Kedimiz dişiydi ve tuvaletini yapmak için ara sıra dışarı çıkıyordu. Aynı zamanda geziyor ve tekrar içeri giriyordu. Çocuklar okula gidiyordu, eşim de dikiş kurslarına başlamıştı.

Evde yalnız olduğum bir gün kedimiz, garip garip hareketler yapmaya başladı. Benim karşımdaki yüklük diye tabir edilen, dolaba giriyor, oradan çıkıp benim yatağımın altına dolaşıyordu. Bir süre geçtikten sonra arka odadan garip sesler gelmeye başladı. Meğer kedimiz dört tane yavru dünyaya getirmiş, beş nüfus onlar, beş de biz, evde toplam on nüfus olmuştuk.

Kedimizin gebe olduğunu fark etmedik bile, bir anda gidip, arka odada eşimin tam yatağının ortasına, dört tane yavru doğurması çocukları da bizleri de sevince boğmuştu. Onları güzelce balkonumuza yerleştirdik. Artık süt alırken, onların rızkını da düşünüyorduk. Anne kedi, masum yavrularını besleyip çabucak büyütmeliydi.

Düzen kurduk

Mahallede çocukların oyun oynayacağı parklar mevcuttu. Yaz akşamları kapıya bir masa atıp arkadaşlarla oturup, çay içip, sohbet edebiliyorduk. Yemeğimiz artık tüple değil doğal gazla pişiyordu ve en önemlisi de sobadan, kömürden kurtulmuştuk. Kışın doğalgazla ısınmak bizim için büyük rahatlıktı.

1950’li yıllarda başbakan olan Adnan Menderes, Batı Trakya’da zulme uğrayan ve ülkemize gönderilen kardeşlerimizi alıp sahip çıkmış bu bölgeye yerleştirmişti. Gelen muhacir kardeşlerimiz bağımsızlığa hasret kaldıkları için olsa gerek, yan yana kurulan mahallelere hürriyet, istiklal ve adalet isimlerini koymuşlardı. 

Yakınımızdaki ünlü Kafkas Kestane Şekeri Üretim Fabrikası sahibi, fabrikanın hemen karşısına bir cami inşa ettirmişti. Cuma ve bayram namazlarımı sandalyemle gidip orada kalıyordum. Dışarı çıktığım günler öğle ve ikindi namazlarımı ve Ramazan’da teravih namazlarımı ise Hürriyet Merkez Cami’sinde kılmayı tercih ediyordum.

2002 seçimleri sonrası iktidar olan Ak Parti yönetimindeki belediyeler, bulundukları illere çok güzel hizmetler getirdiler.  Belediye bizim mahallemize de Soğukkuyu Parkı adında, ortasında havuz olan çok güzel bir park inşa etti. Gençlerin enerjilerini deşarj edebilecekleri güzel spor alanları ve gezi parkurları dahil, ayrıca çay, kahve içmek için, oturup sohbet edebileceğimiz masalar, karnı aç olanların da atıştırmaları için basit yiyeceklerin satıldığı bir reyon mevcuttu.

Çok yakınımızdan meşhur Nilüfer Deresi geçiyordu. Dere boyu insanların gezip dolaşabileceği ve hatta spor yapabilecekleri çok güzel parklar yapıldı. Dereboyu yapılan yürüyüş yoluna, bazı günler ben de akülü sandalyeme atlayıp gidiyordum. Hem oturup dinleniyordum, hem de 5 km gidiş, 5 km de geliş akşama kadar güzel vakit geçiriyordum. Bazı akşamlar araçla belli yere kadar çocuklar beni götürüyor bırakıyordu. Sonra ben de akülü sandalyemle Kapalı Çarşı, Ulu Cami ve Kocahan gibi yerlere çay içmeye gidiyordum.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Böyle bir derdiniz var mı?

Bir otobüs yolculuğundayım, yolcuların birçoğu uyuyor. Önlerindeki ekranlardan akan pislikleri izleyerek günah bataklığına batanlar da …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.