Harputîzâde Lütfi Efendi’yi neden astılar?

Bir açık hava müzesi konumundaki antik kent Harput’a 1980’li yılların başında müftüler semineri için gitmiştim. Eğitim merkezindeki iki haftalık kampımızda Türkiye’nin her yerinden gelen ilçe müftüleriyle kaynaşmış, özellikle medreseden yetişme hocalarla çok verimli ilmi mübahaselerde bulunmuştuk.

O zamana kadar Harput’un bir ilim membaı olduğunu bilmiyordum. Sonraları Osmanlı’nın son, Cumhuriyetin ilk müftüsü olan Harput ulemâsından Müderris- Müftü M. Kemâleddin Efendi’yi (1867- 1920) duydum. Dinî, ahlâkî ve tasavvufî eserleri yanında, şiirleri ve edebî yazıları da bulunan Kemâleddin Efendi’nin etkileyici bir hayat hikayesi olduğunu öğrendim.

El‛azîz Müftüsü iken bir ihbâr sonucu; şapka takmak başta olmak üzere inkılaplara ve hilâfetin kaldırılmasına karşı olduğu gerekçesiyle Şark İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmış, müftülükten azledilerek Samsun’a sürgün edilmiş. İmam-Hatip Mektebi’ndeki edebiyat muallimliği vazifesine de son verilen Kemâleddin Efendi geriye kalan ömrünü münzevî bir şekilde tamamlamış.

Müderrislik yaptı

Aşağıda hayatını konu edeceğimiz Harputîzâde Akşehirli Mustafa Lütfi Efendi ise o dönemde aynı gerekçelerle sürgün değil, idam sehpasında sallandırılan alimlerimizden biri olmuştu. Mustafa Lütfi Efendi’nin şeceresi hakkında kaynaklarda şu bilgilere rastladık.

Harput’tan gelip Akşehir’e yerleşen Ömer Efendi’nin 3 oğlundan en küçüğü olan Harpûtîzâde Mustafa Lütfi Efendi H.1283 (M.1867) Akşehir’de doğdu. Lütfi Efendi’nin soyu, 1691 aşiret iskânı sırasında Dersim’den Harput‘a yerleşen Karakeçili Yörüğü Pasküllü Aşiretinden Reis Şemseddin Ağa’ya dayanır.

Babası ise Şemseddin Ağa’nın torunlarından olup Akşehir‘e yerleşen İbrahim Efendi‘nin oğlu Müderris Ömer Efendi‘dir. (1814-1890) Babası Ömer Efendi, önce Akşehir, sonra Konya medreselerinde okudu. 1847 yılında 33 yaşında icâzet alarak Akşehir’de çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Üç defa evlendi ve bu evlilikten 6 kızı, üç oğlu oldu. Büyük oğlu İbrahim, ortanca İsmail, en küçüğü Mustafa Lütfi’dir.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı manzara-hatiralarin-izinde-hatira-arsivi-anilar-gecidi-irfandunyamizali.jpg

İcazet koleksiyonu

Çok zeki olan Mustafa Lütfi Efendi henüz yedi yaşındayken hafız oldu. Hüsn-i hat meşk ettiği babasının İplikçi Camii karşısındaki medresesinde tahsilini tamamlayıp icazet aldıktan sonra Konya’ya gelerek Darü’l-Muallimîn’e girdi ve buradan mezun oldu. Ayrıca, Konya’da Ziyâiyye Medresesi‘nde Kadınhanlı Hacı Hüseyin Efendi‘den icâzet aldı.

Bu arada, Meclis-i Ayân azalarından Zeynel Abidin Efendi‘nin babası Memiş Efendi‘den, Uşak‘ta Ayıntaplı Hoca‘dan ve ayrıca Kayseri medreselerinde de dersler okuyarak her medreseden ayrı ayrı icâzet aldı. İyi derecede Arapça ve Farsça bilen Mustafa Lütfi Efendi, tahsilini tamamladıktan sonra Akşehir‘e döndü ve babasının medresesine müderris oldu. Aynı zamanda Akşehir Rüştiyesi ikinci muallimliğine atandı ve dört yıl bu görevi yürüttü.

Eserler telif etti

Akşehir’deki yakınlarını ziyaret ettiğimde gördüm kiher alanda mütebahhir ve “yed-i tûlâ” sahibi bir ilim ve fikir âbidesi olan Mustafa Lütfi Efendi, aynı zamanda bir filozoftu. Alman filozoflarından Louis Büchner’in Ahmed Nebil ve Baha Tevfik tarafından tercüme edilen “Mâdde ve Kuvvet” adlı eserine, “Red ve Ispat” adıyla reddiye yazacak kadar felsefi birikime sahip bir düşünürdü.

Arapça, Farsça dillerinin yanında Fransızca ve Almancayı da iyi derecede konuşan Harpûtîzâde’nin kitabını alıp okuyunca, bir kez daha Osmanlı ulemasının hem dini hem de müspet ilimlerdeki derinliğine şahit oldum. Harpûtizade bu eserinde zamana ve mekâna varlık değeri vermediğini anlatır. “Zamanın varlığı, başka bir şeye bağlı olduğundan görecelidir” der. O, bu eserinde materyalist felsefeye savaş açmıştır.

Harpûtîzâde Mustafa Lütfi Efendi’nin “Red ve Ispat” tan başka, “Ferâiz ve Hesap Dersleri”, “Tashih-i Kitabu’l Kuduri”, “Tahkiku’l İlim”, “Tahkiku’l Sıfat”, “Mühezzeb ve Haşiyesi”, “Tahkîku’l Ef’âli’l İhtirâ’iyye”, “Sâmî ale’l-Câmî”, “Deavây-i Aşere”, “el-Vücûd hel Huve Aynu’l Mevcûd”, “Reddu Ecvibeti’l Allâmeti’t Teftazânî an İ’tirâzâti’l-İmâmı’r Râzî ala’l kavli bi’l Vücûdi’z Zihnî” gibi telif, tercüme ve makaleleri vardır.

İdam süreci

Harpûtîzâde 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanı sonunda Akşehir‘den Konya mebusu seçilir. O zamanlar payitaht olan İstanbul’da 4 yıl kalmıştır. 1912 senesinde Akşehir’e döner ve müftülük görevine başlar. 1916 senesinde görevinden istifa eder bir yıl sonra tekrar müftülük görevine getirilir.

II. Abdülhamid‘in tahttan uzaklaştırılmasına karşı bir beyanname yayınlar. 1911 yılında meclisin feshi üzerine mebusluğu sona erer. Daha sonra yapılan seçime katılır ama kazanamaz. Aynı yıl Akşehir Evkaf Komisyonu reisliğine getirilir. Aynı zamanda müderrisliğe de devam eden Harpûtîzâde, Eylül 1913’te görevden alınır, ancak Nisan 1919’da tekrar göreve iade edilir.

Zikzaklı ve fırtınalı bir dönemden sonra rejim karşıtı suçlamasıyla 14 Ekim 1920 günü İplikçi Camii karşındaki medresesinin önünde idam edilir. Kabri Akşehir’de Nasrettin Hoca Mezarlığı’ndadır. Yüce Allah, şehadetini makbul, makamını âli eylesin.

Mehmet Emin Parlaktürk/ İrfanDunyamiz.com

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.


Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.