Bir moda akımı gibi önümüze konulan düşüncelere oldum olası şüpheyle bakmışımdır. Son yıllarda İmam Mâtürîdî ismini önplan çıkarmak isteyenlerin anlayışlarına baktığımda iki kesim ile karşılaşıyorum.
Birincisi İmam Mâtürîdî’nin kitaplarını okumuş, itikadi görüşlerine ve aklı kullanmadaki hünerlerine hayran olmuş ve onun mutedil ve akılcı çizgisinin günümüzde de dikkatle incelenmesi gerektiğini düşünenler. Bu gruptakilerin Ehl-i Sünnet’in diğer kanadı olan İmam-ı Eş’ari ile bir problemleri yoktur ki; her iki imama da saygıda, sevgide hürmette kusur etmezler. Bu gruptakilere diyeceğimiz tek bir şey var: “Allah razı olsun!”
Irkçı tipler
Bir de diğer kesim vardır ki aslında mutezile alt yapısına sahip oldukları halde bizim mâtürîdiliğe olan derin bağlarımızı bildikleri için, bir takım aklı tabulaştıran, ilahlaştıran uç ve aykırı düşüncelerini, yorumlarını mâtürîdilik kisvesi altında sunmayı tercih ederler. Bunları derinden gelen ırkçı ve ulusalcı söylemlerinden tanırsınız.
Dertleri vaktiyle “ılımlı İslam” olarak yutturamadıkları bir takım düşüncelerini “Türk Müslümanlığı, Anadolu İslam’ı vs” gibi isimler altında pazarlamaktır. Aslen de Türk olan Ebu Hanife ve İmam Mâtürîdi’nin itikadi yorumu dışındaki yorumlara dudak büzerler. Biraz daha açılırlarsa, diğer düşüncelerin Müslümanları selefiliğe, Taliban olmaya ve daişçi olmaya götürdüğünü iddia ederler.
Akıldan uzakmışız güya
Gördüğümüz kadarı ile birinci gruptakiler iyi niyetli olmakla beraber her iki kesim de “Müslümanlar akıldan uzaklaştıkları için geri kalmışlardır” tezini savunmakta ve İmam Mâtürîdî’yi bu konuda bir kurtarıcı olarak görmektedirler. Burada İslam dünyasının akıldan uzak olduğu ve bu nedenle geri kaldığı görüşüne hiçbir zaman katılamadığımızı ifade etmek istiyorum. Tam tersine her şeye rağmen dünya üzerinde aklı en çok kullanan insanların Müslümanlar olmuştur. Belki gelişmişliğin, ilerlemenin kıstasını teknik ilerleme ve maddi konfor olarak görenler, Avrupa ülkelerinin manevi sefaletinin farkında olmayarak onların bir bataklıkta olduğunu fark etmiyor olabilirler. Oysa Canab-ı Mevlamız gelişmişliğin kıstası konusunda Ali İmran Sûresi 196. Ayet-i kerimesinde bizi uyarıyor: “İnkarcıların (refah içerisinde) diyar diyar gezmeleri sakın seni aldatmasın.”
Bizim bu yazıyı yazmaktaki asıl amacımız akil ve nakil tartışmalarına girmek olmayıp İmam Mâtürîdî konusunda yapılan ciddi bir yanlışı dile getirmektir. İslam dünyasında tarih boyunca akıl ve nakil tartışmaları hep yapılagelmiştir. Fakat burada mutedil çizgiyi yakalayan ve temsil eden tek başına mâtürîdîlik olmayıp, “Ehl-i sünnet” olarak ifade edilen çizginin ta kendisidir. Yani İmam Eş’ari’yi görmezden gelmek ve İmam Mâtürîdî’yi sürekli ön plana çıkarmak doğru bir yaklaşım değildir.
Maturidi Eşari ayrımı fitnedir
Evet, İmam Mâtürîdî’nin akla daha fazla önem verdiği doğrudur ancak “İmam Eş’ari akla önem vermemiştir” demek de doğru olmaz. İslam tarihinde mâtürîdîlerle eş’ariiler arsında bir takım görüş farkları elbette olmuştur ancak bilhassa geniş Osmanlı coğrafyasında bu ikisi birbirinden “fitne” düzeyinde ayrıştırılmamıştır. Ehl-i sünnet terkibinin unsurları olarak daima baş üstünde tutulmuştur. Bugünün alimlerinden ve ilim ehlinden beklentimiz odur ki her iki imamın da karşısında ceketlerini iliklesinler ve onları birbirinden ayırma gafletine düşmesinler.
Bugün maalesef şu tehlikeyi göremiyorlar! Şiiler ve Sünnilerin birlikte yaşadığı coğrafyalarda mezhepçilik fitnesi yayılırken, Sünnilerin yoğun olduğu ülkelerde ise Müslümanların çatallaşması için yani ayrışmaları ve ortak hareket edememeleri için bir kısmını “selefi” diğer kısmını da “ılımlı” hale getirmeye çalışıyorlar.
Mutedil yaklaşım
Bu tehlikeye kısaca değindikten sonra bu konudaki mutedil çizgiye değinmek istiyorum. Allah gani gani rahmet eylesin merhum Prof. Dr. Bekir Topaloğlu hoca İmam Mâtürîdi’nin “Kitabut Tevhid” adlı eserini tercüme ederken kitabın ön kısmında bu mutedil anlayışı çok güzel ifade etmiştir. İmam Mâtürîdi’yi İmam Eş’ari’den ayırmamış, akıl ve nakil dengesini kurma nokrasında her iki imamın da hakkını vermiştir. Konuyu en iyi bilenlerden olan merhum Bekir Topaloğlu’nun bu yaklaşımını ibretle okumakta fayda vardır diye düşünüyorum.
Merhum Bekir Topaloğlu hoca, her iki imamın da akıl ve nakil konusundaki mutedil çizgide olduğunu şöyle ifade ediyor: “Aslında bu iki imamın, akıl ile naklin değerini yükseltilmesi, ayrıca İslâm’ın aklı ihmal etmemekle birlikte tek başına ona tam güvenmemekteki mutedil tutumunu yaygınlaştırıp örnek haline getirilmesi yolundaki gayretleri büyük olmuştur” (s. XVII)
Uç görüşlere karşı her iki imamın verdiği mücadeleden de saygıyla bahsediyor: “Kendi dönemlerindeki İslâm dünyasının Doğu ülkelerinde Mâtürîdî, orta ülkelerinde de Ebü’lHasan el-Eş‘arî aşırı görüşlere karşı göğüs germiş iki büyük liderdir. (s XVII)
Mutezile’ye eleştiri
Bugün İmam Mâtürîdi hakkında konuşanları dinlediğimizde insanın sanki bu büyük imamın mutezile olduğunu düşünesi geliyor. Oysa gerek İmam Mâtürîdi olsun, gerekse İmam Eş’ari olsun ikisinin de mutezile çizgisinden uzak olduğunu merhum Bekir Topaloğlu hoca bakın ne kadar güzel izah ediyor:
“Mu‘tezile kelâmcılarının aklı, akaid konularının nerede ise yegâne kaynağı olarak kabul etmeleri, buna bağlı olarak nakle güvenmekle yetinen muhaddis ve fakihlerle bunların yöntemini izleyenlere yönelik saldı¬rılarının sertleşmesi, çoğunluğun nefret ve tepkilerine mâruz kalmalarına sebep olmuş ve bu durum iki grup arasındaki mücadeleyi kızıştırmıştır. Bu fikrî ve sosyal gelişme, nakil ile aklı telif etmeyi başarabilen Mâtürîdî’nin, Şark İslâm dünyasında öne çıkmasına zemin hazırlamıştır. Mâtürîdî’yi Basra’da Ebül-Hasan el-Eş‘arî takip etmiş, başka bir deyişle bir süre sonra kendisiyle gıyabî arkadaşlık yapmaya başlamıştır. Eş‘arî Mu‘tezilî âlimi Ebû Ali el-Cübbâî’nin öğrencisi olmuş, kendi ilmî ve edebî yeteneği sayesinde ilmî tartışma görevini hocasından devralmış, kırk yaşına kadar İ‘tizâl mezhebi çevresinde kalarak onların fikrî boşluklarına vâkıf olmuştu. Mâtürîdî ta Eş‘arî Ehl-i sünnet yöntem ve mezhebinin seçkin bilginleri ve açık belgeleri olmuştur. Aslında iki imam arasında bazı görüş farklılıkları da vardır.” (s.XXI)
Merkez kavram “akıl” değil
Görüldüğü gibi merhum Bekir Topaloğlu hoca, birini yüceltmek yerine bu iki alimin de hakkını veriyor. Günümüzdeki bir kısım hocalar ise sürekli onun akla önem verdiği ezberini tekrar edip dururken mesela onun sünnete ve hadise dair görüşlerinden nedense hiç bahsetmiyorlar.
İmam Mâtürîdi’nin siteminde merkez kavramın “akıl “değil “Peygamber” olduğunu bakın kendisi “Kitabut Tevhid” adlı eserinde nasıl ifade ediyor:
“Dinin irdelenmesi gerekli bulunan hususlarında kimin mercii bu zat (peygamber) ise o hak yoldadır. Aslında herkes bu zatın benimsediği din çerçevesinde hakkı (arayıp) tanımak mecburiyetindedir.” (Sayfa, 3) “Peygamberlerin (Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun) sunduğu haberlerden daha doğru telakki edilip kalbe itminan verecek bir haber bulunmamaktadır. Bunu inkâr eden kimse zorluk çıkartmak, kibir ve inat göstermekle hükmedilmesine en çok lâyık olan biri durumundadır.” (sayfa, 11)
Cenab-ı Hak bizlere İmam Mâtürîdi ve İmam Eş’ari gibi mübarek imamlarımızı doğru anlamayı nasip eylesin. Bir takım ırkçı yaklaşımlarla bu iki imamın arasını ayırmak isteyenlere de fırsat vermesin.
Doç. Dr. Ebubekir Sifil’in konuyla ilgili yazısını okumak için buyurunuz.
İsmail Kılıçarslan’ın konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Dr. Mehmet Sürmeli’nin konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Ömer Faruk Akkaya’nın konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Aydın Başar’ın konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Prof. Dr. Orhan Çeker’in konuyla ilgili yazısı için buyurunuz.
Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.