Haftada bir hasta ziyaretine ne dersiniz?

Kültürümüzde bulunan misafirlik, hasta ziyareti, dertlinin derdine ortak olmak, taziyeye gitmek, düğüne katılmak gibi davranışların her biri ayrı bir öneme haizdir. Bilhassa hasta insan derdini anlatacak bir dost simasına hasrettir. Hasta ziyareti sevap olduğu kadar hayatı anlamak ve anlamlandırmak için çok önemli.

Bu yazıyı okuyan dostlarım, lütfen sizler de kendinize sorar mısınız en son ne zaman hasta ziyaretine yahut misafirliğe gittiniz? Ne zamandan beri bu güzellikleri yapmıyorsunuz? Sanki bazılarınızı duyar gibiyim. Arkadaşlar sizin yaptıklarınız da mutlaka faydadan ari değildir; fakat biz sizin yaptıklarınızı bir program dâhilinde yapmaya çalışıyor, her cumartesi muhakkak hasta veya yaşlı ziyareti yapıyoruz. Sizin de aklınıza düşürmek için bu satırları yazıyorum.

İbret var

Hasta ziyaretlerimden çok ibretler, çok dersler edindim. Bu ziyaretlerden birkaçından sizlere de bahsetmek istiyorum. Bir gün mühendis Faik Abi’yi ziyaret ettik. Her zaman neşeli olan, latife yapmayı çok seven değerli abimiz 25 kilo vermiş. Mama ile besleniyor, kemoterapi alıyor… Ziyaret esnasında fark ettik ki kendisi çok üzgündü. Eski hatıralardan anlattıkça “geçti onlar işte öyle” diyordu.

Bir başka gün cami cemaatimizden Berham Abi’ye gittik. 110 kilo gelen, boylu poslu, yiğit bir insan. Ekonomik durumu iyi. Dünyalık her şeyi var ama bir akşam yatağına sağlam yattı, sabah felçli kalktı. Kendi çocukları doktor olmasına rağmen, o bir adım atamaz oldu. Bizleri karşısında görünce çok mutlu oldu. Bana; “Sen buralardan gidince ziyaretçimiz olmuyor, sizleri çok özlüyoruz” diyerek memnuniyetini dile getirmişti.

Bir başka hasta tanıdığımız da aynı şekilde; “İnsan yüzü görmeye hasret kaldık” diyerek eski çileli günlerini anlatmıştı. Altı tane çocuğu olmasına rağmen yalnızlıktan dem vurması ne garip! “Bir bardak su verecek bir insana muhtacım” diyordu. “Hanım hasta, ben hasta, yaşımız hayli gitti ama biz de insanız bizi neden yalnızlığa terk ederler?” diyerek gözlerinden akan yaşları silerken, bizlere hayat dersi veriyordu.

Meğer ne zenginmişiz

Yakın bir caminin cemaati olan bir başka hastaya gittik. Ömrünün çoğu yurtdışında geçmiş. Gençliğinde yurtdışına gitmiş, hem çalışmış hem de okumuş. Yaşadığı ülkenin dilini çok iyi öğrenmiş. Aynı zamanda yıllarca aynı ülkede siyaset yapmış. İşçi gitmiş, işadamı olmuş. Üç evladını okutmuş, yüksek mevkilere gelmelerine vesile olmuş. Yurt içinde ve yurtdışında sayısız gayrimenkullere sahip olmuş.

Bir ara ayağında bir ağrı oluşmuş. Pek çok özel doktora gitmiş fakat her geçen gün sağlık durumu daha da kötü bir hale gelmiş. Ayak ağrısı, derken beyin ameliyatından tutun da birçok hastalığı ortaya çıkmış. Hasılı yatağa bağlı hale gelmiş.

Ekonomik yönü çok iyi, tahsili var, çevresi var. Dünyalık “şu da noksan” denecek hiç bir şeyi yoktur. Fakat gel gör ki sıhhat olmayınca hiçbir şeyin önemi kalmamış. Bu hastanın yanında, ne kadar zengin olduğumuzu bir kez daha anlamış oldum. İşte böyle…

İnceliğe bakın

İnsan hastaların durumunu gördükçe kendisine çeki düzen veriyor ve nasıl büyük bir nimetin içinde olduğunu fark ediyor. Hastalardan ibret almanın yanı sıra, hasta ziyaretlerindeki sohbetler de çok faydalı oluyor. Bir hasta ziyareti esnasında Cemalettin Bey’in anlattığı şu olay ne kadar ders verici:

Yaşlı bir âlim ile beraber yemek yemişler. Âlim zat; “Annen- baban var mı?” demiş. “Elhamdülillah ikisi de yaşıyorlar” deyince; “Nerede ikamet ediyorlar?” diye sormuş. “Benim yanımda” diye cevap verince, Hocaefendi sesini kesmiş, bir daha konuşmamış.

Cemalettin Bey, Hocanın bozulduğunu anlamış fakat kendisinin nerede hata yaptığını anlayamamış. Hayli yürümüşler, ayrılırken; “Bir daha ‘annem- babam benim ile kalıyor’ deme; ‘Ben annem ve babam ile kalıyorum’ dersin” demiş. İşte nezaket, işte zarafet… Ah, neler kaybettik neler…

Bir dost nefesi

Hasta insan içinde bulunduğu psikolojiden dolayı bir dost nefesine muhtaçtır. Onun için bir gülümseme içtiği tabletlerden belki daha fazla kendisine şifa olur. Bakın anlattığım olay tam da bunu ispatlıyor:

Bir gün telefonum çaldı, açtım; arayan bir dostumdu. Ağlamaklı bir ses tonu ile konuşmaya başladı: “Hastayım hasta!.. Evden çıkamaz oldum, ziyaretime gelenim gidenim de yok. Artık Hanım da eskisi gibi değil, ne söylesem ters cevap veriyor.”

Bir gün sonra bu sefer ben onu aradım: “Müsaitsen ziyaretine gelmek istiyorum” dedim, çok sevindi; “Buyurun gelin” dedi. Bir arkadaş ile evine onu ziyarete gittik, koskoca bir evde yalnız başına kalmıştı. Birçok hastalığı vardı, evden çıkamaz bir haldeydi.

Hasta hali ile bize yemek hazırlamıştı: “Kusura bakmayın evde olan yemekleri ısıttım, turşu kavurması ve kabak tatlısından başka bir şeyim yok” diyerek mahcubiyetini ifade etmişti. Oysa biz böyle hasta birisinden yemek hazırlamasını bekleyecek değildik. Latife yapma ihtiyacı hissettim. Benim; “Çok güzel yemekler, açgözlü yemek ile doymaz, tok gözlü de bulduğuna şükreder” demem çok hoşuna gitti.

Filozofun darb-ı meselini anlattım.  Filozofa sormuşlar: “Hangi saatte yemek yiyelim?” İlginç bir cevap vermiş: “Zengin isen canının istediği, fakir isen bulduğun zaman yersin” demiş. Ben arkadaş ile beraber yemek yerken sanki onun hastalığı gitmişti. Hastalığının bir kısmı psikolojik olduğundan bir anda hastalıklarını unutmuştu, bize çok güzel şeyler anlatıyordu.

Hediye alın

Çağrıldığımız her yere muhakkak gitmeliyiz. Şayet dostumuz unutup da çağırmasa bile kibir yapmadan dostluğun devamı için yine de ona gideriz. Biz dostların düğününe giderken de hediyesiz gitmeyiz, ama hediyemiz bütçemize göredir. Onların bize ne getirdiğini dikkate almadan yapacağımızın en iyisini yaparız. Sizlerin bunları yaptığınızdan şüphem yok, ama hatırlatmakta fayda vardır diyerek yazmak istedim.

Son bir hatırlatma yapmak istiyorum. Kimin evine giderseniz gidin, o evdeki çocukları hediyesiz ve nasihatsiz bırakmayın. Çocuğa ne olmak istediğini sorun ve ne olursa olsun bizim iyi bir Müslümana ihtiyacımız olduğunu ona hatırlatın. Evden ayrılırken de ev sahibine teşekkürü esirgemeyin, yemeklerinin güzel olduğunu söyleyin; böylelikle hem gönül yapmış hem de sünnet işlemiş olursunuz. “Kula teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmez” hadisi bizim rehberimiz olsun.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.