Yüce Allah’a gerçek anlamda iman edenler, O’nun varlığı ve birliği, hüküm koyması, emir ve yasaklarına itaat konularında bir ayrım gözetmezler. İman ettik dedikten sonra amel etmemenin bir çelişki olduğunu bilirler. Allah Resulü sallellahu aleyhi ve sellem bu konuya şu buyruğuyla açıklık getirmiştir: “İmansız amel, amelsiz iman makbul değildir.”1 İman etmeden amel etmek nifak; amelsiz iman da fasıklıktır.2
Peygamber Efendimiz sallellahu aleyhi ve sellem, imandan sonra hemen amellerin fazileti üzerinde durmuş ve müminleri, dinî emirleri yerine getirmeye teşvik etmiştir.3 Birçok İslam bilgini de farzları mükemmel bir şekilde yerine getiren bir kimsenin kelime-i tevhidin hakkını eda ettiğini belirtmişlerdir.4 Onlara göre kelime-i tevhidin dört rüknü vardır. Bunlar, Allah celle celaluh’un emirlerine uyma, yasaklarından sakınma, verdikleriyle yetinme ve O’ndan gelen her şeye razı olmadır.5
İlahi otorite bütündür
Allah’ın varlığını kabul edip de emir ve yasakları konusunda O’na tabi olmamak, hayata vahiy dışı şeylerle anlam vermek, imanda samimiyetsizliktir. İlahî otoriteyi parçalamak suretiyle şirke düşmektir. Kur’an-ı Kerim, yüzlerce ayette Yüce Allah’ı tanıtmış ve insanları O’nun birliğine iman konusunda uyarmıştır. Bu uyarı bağlamında imanın bütünlüğünü sık sık vurgulamış; uhrevi kurtuluşun da, Allah’ın varlık, birlik, halk/ yaratma ve emir alanında tek kabul edilmesinde; bu kabul edilmenin salih amellerle insan ve toplum hayatına yansıtılmasında olduğunu açıklamıştır.
Böyle geniş kapsamlı bir imana sahip olan müminleri Allah Teala şu buyruğuyla müjdelemiştir: “Ancak ve ancak müminler kurtulacaklardır.”6 Ayette gelecekte olacak bir şey mazi sigasıyla haber verilmiştir. Vakit geldiğinde, ölüm imanla gerçekleşirse o zaman uhrevi kurtuluştan bahsedilebilir. Ayetin devamında da yerine getirilmesi gereken ödevler üzerinde durulmuştur. Peygamber Efendimiz de kurtuluşun kâmil bir imanla olabileceğini söylemiş ve Kur’an-ı Kerim’in sınırlarını çizdiği bir imana sahip olmayan kimselerin kesinlikle cennete girmeyeceğini bizlere haber vermiştir: “Kâfirler kesinlikle cennete giremeyeceklerdir.”7
Cennete girmek için zihinsel ve amelî açıdan temiz olmak gerekir. “Doğrusu, hem (günahlardan) temizlenen, hem de Rabbinin adını (tespih, tehlil ve tekbirle) anıp namaz kılan(lar) kurtulacaklardır”8 ayeti de bu gerçeğe işaret etmektedir. “İslam’a dâhil olarak hidayet bulanların kurtulacağı”9 müjdesini yineleyen Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem, Hazreti Ali radıyellahu anh’a fetih günü şu duyuruyu yapmasını emretmiştir: “Cennete müminden başkası giremeyecektir.”10
Uhrevi kurtuluş
Uhrevi kurtuluşun çaresi dünyada iken, Yüce Allah’ın dilediği şeylere imandan geçer. Bunları da Kur’an-ı Kerim haber vermiştir. Nitekim bu ayetlerin birisinde bu hakikat şöyle özetlenmiştir: “Ey iman edenler! Sizi can yakıcı bir azaptan kurtaracak bir ticaret (şeklini) / kurtuluş yolunu size göstereyim mi? Allah’a ve Resulüne iman edersiniz, Allah yolunda (kula kulluktan kurtulup hayata İslam’ın hâkim olması için) mallarınız ve canlarınızla cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”11
İnsanlar hangi keşfi yaparsa yapsın, hangi buluşa imza atarsa atsın iman etmedikçe cennet yüzü göremezler. Çünkü cennetin sahibi olan Allah celle celaluh, kuralını böyle koymuştur. İman etmedikçe cennete girmenin imkânsızlığını şu ayet-i kerime ilginç bir benzetmeyle ortaya koymuştur: “Ayetlerimizi yalanlayıp da ona (inanmayıp) büyüklük taslayanlar var ya! Göğün kapıları onlar(ın ruhların)a açılmayacak ve deve iğne deliğinden girinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte günahkârları böyle cezalandırırız.”12
Kaynaklarımızdaki meşhur Cibril hadisi iman, İslâm ve ihsanın tanımını yapmaktadır. Usulsüz eleştiriyi ve malumatfuruşluğu marifet sayan zevat bu hadisle ilgili zaman zaman kıyametler koparmaktadırlar. Hadisin içeriğinin İslâm’ın tamamını yansıtmadığından dem vurmaktadırlar. Elbette bir hadis Kur’an ve Sünnet’in muhteviyatını bütünüyle yansıtmayabilir. Özellikle de hadisin sorulan bir soruya cevap olduğunu düşünürsek meseleyi daha doğru ve insaflı anlamış oluruz. Maruf hadiste iman ile ilgili soru cevaplandıktan sonra İslâm’ın açıklaması yapılmıştır. Şehadet ile ameli konuların beraber zikredilmesi dinimizdeki iman- amel yakınlığına önemli bir atıftır.
İmanda bütünlük
Peygamber Efendimiz, İslâm’ı evvela şehadetle; Allah’ın birliğini ve kendisinin risaletini kabul edip ikrar etmekle tanımlamaya açmıştır. Bunun öncelikli anlamı; iman alt yapısı sağlam ve kâmil olmadan hiçbir ibadetin makbul olması söz konusu değildir. Bu anlamda kâfirler için ahirette salih amele bağlı mizan konulmayacağı gibi, hiçbir kâfirin amelleri ahirette kendilerine fayda vermeyecektir. Velev ki Peygambere hami de olunsa akıbet küfür olduktan sonra kimse kâfirlere şefaat/ yardım edemez.
Şehadetteki bir diğer önemli husus ise Peygamber Efendimiz’in tevhidin her iki rüknü de birlikte anmasıdır. Allah Teâlâ’nın birliği ve Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in elçiliği. O, hem son elçi hem de evrensel mesajlı tek elçidir. Peygamberimizin elçiliğine atıfta bulunulup şehadetin ikinci rüknü olarak verilmesi onun peygamberliğine iman etmeden ahirette kurtuluşa ermenin imkânsızlığını bildirmektir. Bu bağlamda “Hazreti Muhammed’e iman etmeden de ahirette kurtuluşa ermek mümkündür” diyenlerin sapıklığı teşhir edilmektedir.
Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e iman etmeden uhrevi kurtuluşun olamayacağına ve imanı parçalamanın dalalet oluşuna dair onlarca ayetin olduğunu da bu meyanda hatırlatmak isteriz. Bu hadisin mesajı sayesinde, diyalog toplantıları adı altında dinleri eşitleme ve “Muhammed’siz Müslümanlık” projesiyle çocuklarımızı gâvurlaştırma çalışması geçersiz kılınmış oldu. İster istemez aklımıza gelen, acaba Cibril hadisine cahilce karşı çıkanlar bir projenin çocukları mı? Bu hadiste Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’in tebliğ, tebyin, temsil ve teşri yetkilerine de zımnen atıflar vardır.
İbadet bizi onlardan ayırır
Şehadetle beraber iman alanının özetini veren Peygamber Efendimiz, namaz başta olmak üzere dinimizin ibadet nizamını özetlemiştir. Biraz önce açıkladığımız üzere imanın kemali ile nasıl ibadetler anlam kazanıyorsa, ibadetlerin şartlarına uygun edasıyla da iman koruma altına alınmaktadır. İbadetsiz bir Müslümanın imanı yoklukla ve tecezzi ile karşı karşıyadır.
Ayrıca bu hadis sayesinde kalpteki imanın ameller vasıtasıyla bedeline ve dışarıdaki yansımasına dikkat çekilmiştir. Özellikle asimilasyonun baskın olduğu coğrafyalarda Müslümanlar ile kâfirleri tefrik edebileceğimiz en önemli alan, imanın bedeli olan ibadetlerdir. İman bu ibadetler sayesinde derinlik kazanmış olur.
Şehadet kelimesini tanıklık ve model olma biçiminde anlarsak, iman ve ibadetlerle ruhi değişime ulaşan Müslümanların dünya liderliğine atıf vardır. Şehadet ve “şahid ümmet” kavramlarından yola çıkarak Müslümanların dünyanın lideri olmaları elzemdir. Şehadeti bilinçle okuyan her Müslümanın bu durumu bilmesi, okuduğu şehadetin anlamına ermesiyle doğru orantılıdır.
Cibril hadisine göre Müslümanlık sözde kalan bir eylem değil; amelle ve sosyal değişimle dünyaya pratik olarak gösterilmesi gereken bir hayat tarzıdır. İnancımıza göre Müslümanlık; Allah’a yaratma ve emir alanlarında mutlak teslim olup hiçbir şahsı veya kurumu ilah makamına çıkarmamak, vahiyden başka hayat tarzı kabul etmemektir.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. I, s. 35
2 Bkz. Cürcânî, et-Ta’rifât, s. 40
3 Bkz: Nesaî, Menasiku’l-Hac, 24, h. no: 4, c. V, s. 113
4 İbni Abdulmuhsin, Fıkhu’l-Ed’iyye, s. 179
5 Sülemî, Hakâiku’t-Tefsir, c. I, s. 92
6 Müminun, 1
7 İbni Hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, c. IV, s. 189
8 A’lâ, 14-15
9 İbni Mace, Zühd, 9, h. no: 4138, c. II, s. 1386
10 İbni Hanbel, Müsned, c. III, 349; Buharî, 64, Megazi, 38, c. V, s. 75; Nesaî, İman, c. VIII, s. 104
11 Saf, 10-11
12 A’raf, 40
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazıları okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.