Doğru tesettür nasıl olmalıdır?

Başörtüsü ve örtünme ile ilgili tartışmalar genel itibariyle en fazla Nur Suresi’nin 31. ayet-i kerimesi bağlamında yapılmaktadır. Nur Suresi 31. ayetinin meali şöyledir:

“Ve mümin kadınlara söyle, gözlerini sakınsınlar ve ırzlarını muhafaza etsinler ve zahir olan hariç süslerini açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da kocalarının babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz.” (Nur, 31)

İnanan bir kadın nasıl örtünür?

Bu ayet indiğinde ensar kadınlarının fistanlarını parçalayarak onunla örtündüklerini nakleden Hazreti Âişe’nin bizzat kendisi de bu emrin uygulanmasında hassas davranmıştır. İslam’ın emrettiği bu giyim tarzına uygun giyinmeyenleri uyardığı da vaki olmuştur. Bir seferinde huzuruna ince başörtüsü takmış bir gelin geldiğinde ona şöyle bir tepki göstermiştir: “Nur Suresi’ne inanan bir kadın böyle örtünmez.” (El-Kurtubi, 14:157) İlgili ayette ilk dikkatimizi çeken unsur hitabın mümin kadınlara yönelik bir mesaj içeriyor olmasıdır. Demek ki bu ayet zahire ve batına bakan yönleriyle bir Müslüman kadın kimliği ve imajı çizmektedir.

İkinci dikkatimizi çeken husus, mü’min kadınlardan harama bakmamalarının ve ırzlarını muhafaza etmelerinin istenmesidir. Bu durum bize ayetin bağlamının iffet ve namus bağlamı olduğunu göstermektedir. Ayeti yanlış anlayanların en önemli hatalarından birisi ayeti bu bağlamdan çıkartmak olmuştur.

Nur 31 üzerine tartışılan bir diğer husus ise; ayetteki “ziynet/ süs” kavramıdır. Elmalılı Hamdi’ye göre; “Ziynet kavramının yaratılıştan olana da, sonradan yapmaya da şâmil olduğunda şüpheye yer yoktur. Ziynet ve güzelliğin hakkı da, meydana çıkarılmasını kendi sahiplerine tahsis edip başkalarından gizlenmektir.”

Ayetin devamında süslerin kimlerden saklanılıp kimlerden saklanılmayacağı zikredilmiştir. Ayette zikredilen süslerin gösterilmesinde dini bir sakınca olmayan kişiler, baba, oğul, kardeş ve yeğen gibi mümin hanımlara mahrem olan (yani onlarla evlenilmesi haram olan) kişilerdir. Bunlarla birlikte şehvetten yoksun erkek hizmetçiler ve henüz kadınların şehvet uyarıcı taraflarını bilmeyen zararsız çocukların da ayrıca zikredilmesi ayetin bağlamını daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu durumda bu ayetin mü’min hanımların iffet ve namuslarının muhafaza edilmesi için gönderildiği apaçık ortadadır.

Buna rağmen bazı ilahiyatçıların yaptığı gibi “iffet ve namus” bağlamını görmezden gelerek meseleyi göğse takılan takıların gizlenmesi veya hür kadınların muhafazası meselesine indirgemek son derece hatalı bir yaklaşımdır. Şayet onların söylediği gibi süslerden sadece süs eşyaları ve takılar anlaşılsaydı onları şehvetten yoksun hizmetçilerden gizlemenin ne anlamı olabilirdi? Veya kadınların şehvet uyaran taraflarını bilmeyen çocukların bu takıları görmesinde nasıl bir sakınca olabilirdi?



Süslerini gizlesinler

Klasik tefsirlerde bu süslerin her iki şekilde de anlaşılabileceği zikredilmekle birlikte süslerden asıl kastın kadının doğal güzellikleri olduğu söylenilmektedir. Bu durumda kadın vücudunun erkekler için seyirlik malzeme yapılması ayete göre yasaklanmıştır. Sağlıklı bir toplumda örtünme kurallarına riayet edilmesi, o toplumun manevi tekâmülünü tamamlamasında son derece önemlidir. Aynı zamanda bu ayet kadının toplumdaki imajının cinsel bir objeye dönüşmemesi için de bir uyarı niteliğindedir.

Ayet iffet ve namus bağlamından çıkartıldığında ise yorumlardaki hataların da ardı arkası kesilmeyecek ve “örtünme” bir farz olarak görülmeyip bir zevk meselesine indirgenecektir. Ayette “Başörtüsü, yüzü örten örtü veya gerdan ve boyun örtüsü” anlamlarına gelen “hımar” kelimesi kullanılmıştır. (Bkz; Mutçalı, Serdar, Arapça Türkçe Sözlük, İstanbul, 1995, s.248, Karabulut, Lütfü, Telaffuzlu Fiil Çekimli Arapça-Türkçe, Türkçe Arapça Lugat, İstanbul, s.75; Kutub, Seyyid, Fizilal-il Kur’an, İstanbul, c.10, s. 422)

Boyun ve göğüs örtmek elbise ile de mümkündür

Modernistler genellikle bu kelimenin “başörtüsü” değil, “göğüs veya boyun örtüsü” anlamına geldiğini söylemişler ve geçmişten günümüze kadar olan mevcut uygulamayı da “Arap âdeti” şeklinde yorumlamışlardır. Eğer ayette sadece göğsün, yakanın veya gerdanın kapatılması istenmiş olsaydı ayette “göğsünüzü yakanızı ve gerdanınızı örtün” buyrulur “başörtüsü”nden bahsedilmezdi. Çünkü yakanın ve göğsün bir örtüyle değil bir elbise ile örtülmesi daha mantıklıdır.

Ayette “yedribne/vurun” ifadesi kullanıldığına göre Müslüman hanımlardan başörtülerini göğse/yakaya doğru vurmaları yani yakaya sarkıtmaları/ salmaları istenilmektedir. Buna göre ayette sadece örtü emri emredilmemiş, örtünmenin nasıl olması gerektiği ile ilgili detay da zikredilmiştir. Zira ayette sadece göğsü, boynu veya yakayı örtmekten değil, başörtüsünün yaka üzerine salınmasından bahsedilmiştir. Bu ise bu uzuvların başla birlikte örtülmesi demektir.

Elmalılı Hamdi; Hak Din Kur’an Dili isimli tefsirinde konuyla ilgili şöyle söylemektedir: “Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç başörtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar yakaları önden açılır gerdanları, gerdanlıkları açığa çıkardı, ziynetleri görünürdü. Demek ki bu son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi.”

Bu bilgiden anladığımıza göre cahiliye kadınları da başlarını örtmekteydi. Fakat örtülerini önden değil enselerinden bağladıkları için yaka ve gerdanları görünmekteydi. Ayetin nüzulü ile birlikte bu durumda olan kadınlara ne şekilde örtünmeleri gerektiği tarif edilmiş oldu.

Ayetteki kelimenin başörtüsü değil sadece örtü anlamında olduğunu iddia edenlere şöyle bir cevap vermek gerekir. Peygamber Efendimiz ayetteki “hımar” kelimesini “başörtüsü” olarak anlamamış olsa idi mü’min hanımlara da böyle bir emri tebliğ etmez ve bin küsur yıldır da mü’min hanımlar bunu uygulamazdı.

Örtünün farziyeti kesindir

Ayette başörtüsü değil de sadece boyun ve göğüs örtüsünden bahsedilmiş olsaydı, bugünkü taktığımız kravatlar gibi boyna takılan ve göğsü ve gerdanı örten bir örtü geliştirilmesi icap ederdi. Oysa Peygamberimiz böyle bir şeyden bahsetmeyip Ebu Davud’un rivayet ettiği hadise göre Hazreti Esma’ya “Ya Esma, kadın bülûğa erince ondan görülebilecek olan ancak şunlardır” buyurarak yüz ve elleri işaret etmiştir. (Ebu Davud, Libas, 31)

Efendimiz’in bu konudaki ikazına son derece önem veren Hazreti Esmâ ileri yaşlarında da tesettür konusundaki hassasiyetini devam ettirmiştir. Oğlu Münzir bin Zübeyr, Irak dönüşü kendisine bir elbise gönderdiğinde gözleri iyi görmeyen Hazreti Esmâ elbiseye dokunmuş ve “Bunu götürün ona verin!” diyerek geri göndermiştir.

Bu duruma kırılan Münzir; “Anneciğim o ince değil, niye reddediyorsun?” dediğinde ise Hazreti Esmâ oğluna; “Evet ince değil ama vücut çizgilerini belli eder” buyurmuştur. (Bkz; İbn Sa’d VIII/352, Hişam b. Urve’den)

Yine Ümmü Seleme’den rivayet edildiğine göre “Cilbapları ile otursunlar” (Ahzap 59) emri nazil olunca, ensar kadınları baştan aşağı cilbaplara bürünmüşlerdir. (Bkz; Ebu Davud. Tac. C.3 S.315) Bu hadisi inkâr etme cesaretini gösteremeyenler, zayıflığını iddia etseler de bu hadis rüsuh ulema tarafından kabul görmüş bir hadistir.

Ayetin nüzul dönemi

Hazreti Aişe annemiz ayetlerin nüzul dönemini şöyle anlatmıştır: “Nur Suresi’ndeki; “Başörtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar” ayeti inince kocaları, yanlarına dönüp yüce Allah’ın indirdiği ayeti okudular. Her koca, karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına, bu ayeti okuyordu. Onlardan hiçbiri, Allah’ın kitabında indirdiği ayetleri tastik etmek ve imanım vurgulamak için fistanını başına sarmadan yerinden kalkmadı. Sanki başlarının üzerinde bir karga varmış gibi örtünerek Peygamberimiz’in arkasında yer aldılar.” (Fizilal il Kur’an, Nur 31 Tefsiri)

Bu rivayetler de gösterir ki temiz ve pak sahabi kadınları ayeti doğru anlamış tüm vücutlarını örtme yolunu tercih etmişlerdir. Ayetteki; “Zahir olan hariç süslerini açmasınlar” ifadesinden kasıt ise Efendimiz’in belirlediği sınırlardır. Yani sana göre zahir veya bana göre zahir olan bölgeler değil, Peygamberimizin Hazreti Esma’ya tarif buyurduğu bölgelerdir.

Tüm sahabi hanımları bu sınırları hayatlarında uygulamalı olarak göstermiş ve adeta yaşantılarıyla bir Kur’an tefsiri olmuşlardır. Dolayısıyla ayetteki emir şöyle anlaşılmalıdır: “Başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar, başlarını, saçlarını, kulaklarını, boyunlarını, gerdanlarını, göğüslerini açık tutmayıp bu şekilde sımsıkı örtünsünler ve o halde bu emri yerine getirebilecek başörtüsü kullansınlar.” (Elmalılı Hamdi Yazır, Nur, 31)

Ayetin sonundaki; “Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar” ifadesinden anlaşılan ise yine iffet bağlamında bakacak olursak hanımların süslerini yani şehvet uyandıran bölgelerini örtüyle gizleseler bile bunları belli edecek şekilde davranmamaları gerektiğidir. Yani burada mümin kadınlardan göğüsleri sallayarak, kalçaları kıvırtarak yürümek gibi edepsiz davranışlardan uzak durmaları istenilmiştir. Bu durumda doğal süslerinin bilinmesine yönelik olarak giyilen daracık kıyafetler de bu ayetin kapsamına girmektedir.

Bu konuda Necip Fazıl şöyle der: “Vücut çizgilerini aynen gösterici hatta abartan, pantolon, gömlek vesaire, örtünme şöyle dursun bazı şekillerde büsbütün açılmaktan beter.”(İman ve İslam Atlası, İstanbul, 1997, s.102) “Vücudumuza lastik eldiven gibi sımsıkı geçirilen ve altındaki şekli büsbütün açığa vuran giyim şekilleri örtü sırrına aykırı ve bazı yerlerde çıplaklıktan beter.” (Kısakürek, a.g.e., s.254)

Bu türlü dar kıyafetlerin üzerinde iğreti bir başörtüsünün bulunması ise bu hükmü geçersiz kılmaz. Müslüman hanımlar İslam dinine göre giyinmek gibi bir kaygıları varsa Hazreti Esma’ya tarif edildiği şekliyle örtünmeleri gerekmektedir.

Kur’an ve hadisin bildirdiği hükümleri ve başörtüsü konusundaki hassasiyetleri ile bilinen sahabi hanımlarının uygulamalarını değil de bazı modernist ilahiyatçıların bir takım söylemlerini ölçü kabul etmek ve o ölçülere göre amel etmek ise insanı çok tehlikeli bir noktaya götürür. Nitekim Necip Fazıl’ın da dediği gibi; “Kadın zaten dışarıda görünebileceği giyimi aşamayacağı için süslerinden arınmak ve hele bugünün şartlarına karşı adam akıllı kapanmaktan başka bir şey düşünemez.” (Kısakürek, Necip Fazıl, İman ve İslam Atlası, İstanbul, 1997, s. 101)

Aydın Başar/ İrfanDunyamiz.com

BENZER İÇERİKLER

İslam İlmihalimiz↗

İlim ehlinin fıkhi sorulara verdiği cevapları okumak için tıklayın.

Kaynak Metinler↗

İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Makama gelince beni tanımadı…

Ankara’da öğrencilik yıllarımda kaldığım bir vakıf evinde, bir yıl, İlahiyat ve Siyasal Bilgiler fakültesi öğrencilerinden …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.