Evveli hoş, ahiri boş dünya…

Görsel Ressam Zeynep Yeşilmen

1.90 metre boyunda, çatma kaşlı, iri yapılı çok yiğit bir insandı. Yanından geçen insanlar ona göre çok ufak kalırdı. Hayat kimi bitirmemişti ki onu da bitirmesin. Artık hasta yatağına düşmüştü.

Ziyaretine gittiğimde oğlu şöyle diyordu: “Sürekli aynı cümleleri tekrar ediyor, kendi ihtiyaçlarını bile gideremiyor. Kardeşlerimin hiçbiri artık onu evine götürmek istemiyor; Allah eşimden razı olsun; ‘Kimse bakmasa da ben ona son nefesine kadar bakarım,’ dedi ve gerçekten de bakıyor.”

Ben de bu sözleri duyunca çok sevindim. Allah böyle gelinlerin sayılarını artırsın! Bu arkadaşın zaman zaman ziyaretine giderdim. Şu cümleleri tekrar eder dururdu:

Evveli hoş, ahiri boş dünya.
Ne oldum değil, ne olacağım demeli.
Harabat ehline hor bakma şâkir
Defineye malik virâneler var…

Teneşir vakti

Her gidişimde biraz daha değiştiğini fark ediyordum. Nihayet bir gün sala verildiğini duydum ve vefat ettiğini öğrendim. Ne kadar da çok yakını varmış! Etrafımızdaki ilçelerden, illerden sayılamayacak kadar insan gelmişti cenazesine. Zamanında yiğit olan o insan artık yerinden kalkamıyordu. Omuzlar üzerinde teneşire koyuldu, yıkanıp kefenlendi ve musalla taşına yatırıldı.

Ne garip şeydi ki, cenazesine gelen insanlardan bir kısmı cenaze namazı için hazırlık yapmalarına rağmen, Allah’ın emrettiği vakit namazını kılmadan bekliyorlardı.

Cenaze namazından sonra yüzlerce insanla birlikte Bursa’nın en büyük mezarlığı olan Hamitler Mezarlığı’na gittik. Mevsim kıştı, bir yandan kar yağıyordu. Defnedilmesini beklerken elbiselerimiz ıslanmıştı. Bir an evvel defin işini bitirip gitmek istiyorduk. O anda benim de aklıma bir gün böyle gömüleceğim geldi. Benim sevenlerim de beni buraya bırakıp gideceklerdi.

İşin en tuhaf yanı da oradaki insanların birçoğunun dünyalık sözler konuşuyor olmalarıydı. Seçimler yakın olduğu için çeşitli partilerden insanlar da oradaydılar. Yanlarında taraftarları, genellikle yapmacık gülücüklerle birbirlerine iltifat ediyorlardı. Kimisi borsayı, kimisi döviz fiyatlarını soruyordu. Kimisi dükkânını büyüttüğünü, kimisi de arabasının modelini, markasını anlatıyordu.

Biz hala bekliyorduk. Neden bu kadar uzun sürmüştü bu defin işi? Meğer mezardan sürekli su çıkıyormuş, çıkan suyu tenekelerle alıp boşaltıyorlarmış, ancak suyun ardı arkası kesilmiyormuş. Suyun içerisine yatırılması da uygun görülmediğinden kuyuya biraz kum döküldü ve o boylu boyunca kuyuya yatırıldı.

Hâlbuki onun da bizim gibi evi, evlatları, parası, malı vardı. Neyi yoktu ki? Her şeyi vardı ama ölümün önüne geçecek hiç kimse olmadığı gibi o da ölüme yenik düşmüştü. Aslında onun için çok güzel bir nimet olmuştu; çünkü artık bakımını yapanlar da çok acizlenmişlerdi.

Dünya bu

Aradan 10 gün geçmemişti ki, oğluyla karşılaştım. Çok sıkıntılıydı. “Nedir bu halin?” diye sordum. “Sorma ağabey! Babamın hastalığında ziyaretine gelmeyen kardeşlerim şimdi bana iğneden ipliğe her şeyin hesabını soruyor, babamın bütün paralarını yediğimi iddia ediyorlar.”

Ne tuhaf dünyaymış bu fani dünya! Sonlarının aynı olacağından hiç kimsenin şüphesi olmamasına rağmen insanların çoğu neden diğer âleme hiç hazırlık yapmaz? Dünyada kalan malın ölene bir faydası olmadığı gibi onu paylaşıp da dost kalan kardeşleri de nadiren görürüz.

Mezarlıktaki görevliye sormuştum: “Her gün ne kadar cenaze geliyor?” “Ortalama 50-60 kişi,” cevabını almıştım. Bursa’nın sadece bir mezarlığına her gün en az 50-60 cenaze gittiğine göre acaba tamamına ne kadar gidiyordu?

Gazeller gibi

Sanki ağaçtan düşen gazeller gibi… O cenazelerden biri de bir gün ben olacağıma göre “Hazırlığım ne?” diye kendi kendime sordum. Maalesef yeterli cevabı alamadım. Demek ki, dünya hepimizi bir şekilde gaflete düşürmüş de haberimiz yok.

Başta kendi nefsim olmak üzere bu yazıyı okuyan tüm kardeşlerime sesleniyorum: Gafletten kurtulmak mümkün değil; bari gelin bu gafleti en aza indirelim. Bunun için de günde en az 5 dakika ölümü düşünelim. Peygamberimiz de, “Ağızların tadını kaçıran ölümü çok hatırlayın” buyurmuyor mu?

Fakat insanımız oyuna, eğlenceye öyle bir dalmış ki, ne yazık ki ölümü hatırlamak aklımıza bile gelmiyor. Sanki teknoloji hepimizi robotlaştırdı.

Hiç düşündün mü niçindir yaşamak?
Bir görev yapmak içindir yaşamak
Er kişiysen görevin, neyse başar
Zevke, eğlenceye hayvan da koşar

Oyunla, eğlenceyle ölümü unutmaya çalışsak da, Azrail bizi unutmayacak, bir gün ansızın kapımızı çalacak. Hiç kimse onun gelişini engelleyemediğine ve dünyadaki işlerini de bitirerek ahirete gitmediğine göre her an hazırlıklı olmalıyız.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Selât-ü selam hassasiyeti…

Yüce Allah, Hazreti Muhammed sallellahü aleyhi ve sellem’in kendi katındaki değerinden dolayı ona salat-ü selam …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.