Köfteciden insanlık dersi

Memleketimden ayrılıp gurbete gittiğim ilk yer Antalya olmuştu. Yıl 1974, yaşım 18 idi. Antalya’nın güzelliklerine hayran olmuştum, her taraf yemyeşildi. O zaman da sokaklarda gayri ahlâki davranışlar olmaktaydı. İlk defa bayram günleri içki içen insanlar görünce çok şaşırmıştım. Arkadaşlarla, “Acaba 20 yıl sonra burada yaşayan insanlar nasıl olacaklar?” diye düşünürdük. O kadar karamsar olmuşum ki, şöyle dediğimi hatırlıyorum: “2000’li yıllarda, namaz kılan, oruç tutan insanları her halde buralarda görmek mümkün olmayacaktır.”

Oysa durum hiç de bizim düşündüğümüz gibi olmadı, tüm olumsuz şartlara rağmen iyilerin sayısı da arttı. Basına yansıyan ilginç bir olay, duyanları, görenleri hayrete düşürdü. Bu olay, yaşadıkları yerler ne kadar olumsuzluklarla dolu da olsa, gönülleri zengin imanları kuvvetli insanların destan yazmaya devam edeceklerini gözler önüne serdi.

Üç teker bir araba

Şimdi gelelim anlatacağımız konuya: Üç tekerlekli arabası ile köfte satarak hayatını devam ettiren genç bir adam, her gün erkenden kalkıp eşi ile birlikte köfte arabasının başına geçmekte ve hayat mücadelesine devam etmektedir.

Köftecinin etrafındaki kalabalık oradan geçmekte olan turist grupların ilgisini çekmektedir. Merak eden turistler de sıraya girmekte ve aldıkları köftelerini bir kenarda yedikten sonra çekip gitmektedirler.

Kalabalık dağılınca bir kenarda oturup istirahat eden köfteci, arka kısımda bir çanta bulur. Çantayı açıp baktığında içinin bol miktarda yabancı parayla dolu olduğunu görür ve hemen polise haber verir.

Polis ekipleri gelince çantayı iyice karıştırıp sahibine ait kimlik bilgileri ve otele ait tanıtım kartlarını bulurlar. Otele gidilir, çantanın sahibi bulunur ve emanetler turiste teslim edilmek istenir. Kaybolan çantasının bulunmasına çok sevinen turist polislere çantasını bulan insanla tanışmak, ona teşekkür etmek istediğini bildirir. Polisler turistin isteğini yerine getirmek için, turistle birlikte köftecinin yanına giderler.

Parada gözüm yok!

Turist, köfteciye teşekkür eder ve çantasından bir miktar para çıkarıp ona vermek ister. Köftecinin ağzından buraya kadar yazdıklarımın bam teli olan bir cümle çıkar: “Ben hayat boyu rızkımı Rabbimden bekledim. Eğer benim parada gözüm olsaydı çantayı bulduğumda bütün paralar benim elimdeyken sizleri çağırıp onları size teslim etmezdim.”

Bu sözleri duyan turist şaşkına dönerek verdiği parayı az bulduğu için kabul etmediğini zanneder. Bu sefer vermeye çalıştığı paranın miktarını da söyler. “Benim çantamda 68 bin Euro vardı. 8 bin Euro’sunu hediye etmek istiyorum.”

Ne kadar ısrar etse de köfteciyi ikna edemez. Köfteci polislere ve turist vatandaşa teşekkür eder ve tekrar köfte arabasının başına geçerek işine devam eder. Kim bilir, belki de köftecinin bu ibretlik hali turistin iman etmesine vesile olmuştur?

Gönül zenginliği

Okuyanlarımızdan köftecinin yaptığını yanlış bulanlar; “Adamın içinden gelmiş bir miktar parayı helal olarak vermeye çalışmış, kendisi yemese bile alıp da başkalarına verseydi olmaz mıydı?” şeklinde düşünenler olabilir. Olurdu tabi ki, bal gibi de helal olurdu, fakat şimdiki gibi dillere destan olmazdı o insan. Ben televizyonda bu olayı izlediğimde, “İşte gönül zenginliği buna denir” dedim. Bu imanın bir bereketidir. Unutmayalım; asıl zenginlik “cüzdan zenginliği” değil, “gönül zenginliği”dir.

Bunları düşünelim kardeşlerim. Korunmaya muhtaç olan insanoğlu nelerden, nasıl korunması gerektiğini niçin bilemez hale geldi? Bir civcivin yediği kenenin karşısında aciz kalan insan, bazen kendini güçlü; bazen de cebindeki cüzdanıyla, altındaki arabasının kalitesiyle bir şey zannetti. Bir konferansımda zenginler grubu çok olduğundan onlara hitaben dedim ki:

“Zenginle fakir arasındaki fark tuğlanın, çimentonun (yani evin) çokluğu veya bindiği aracın tenekesinin kalitesi olmamalı. Mercedes ile Tofaş’ın arabasının ne farkı var tenekeden başka? Veya bu fark oturduğumuz koltuklar, makamlar olmamalı. Hak katında derecemiz bunlarla değil, takva ile ölçülür. Onun için insan ellerinin kirlendiğini hissedip yıkadığı gibi; beynini, gönlünü, tüm azalarını da temiz tutmalı ve korumalıdır.”

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

Hatıra Arşivi ↗

Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.

İyi Haberler ↗

İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.