
Konya’nın meşhur hafızlarından Hayra Hizmet Vakfı kurucusu merhum Hasan Hüseyin Varol hocamızın hatıralarını rahmete ve Fatihalara vesile olması niyeti ile yayınlamaya devam ediyoruz.
Konya’nın değerli hocalarından bir zâttır. Halk arasında “Akşehirli Ahmet Efendi” namıyla maruf. Bendeniz 14 yaşlarımdayken hafızlığa çalışıyordum. Akşehirli Hocaefendi Sultan Selim Camii’nin hatibiydi. Cumaları o kıldırıyordu. Sair zaman öteki imamlar idare ediyorlardı. İki imamı vardı caminin. Birisi benim hafızlık hocam Kurrâ Hafız Şükrü efendiydi. Diğeri de Mehmet Efendi merhumdu.
Akşehirli Ahmet Efendi Kapu Camii’nde haftanın bir gününde vaaz verirdi. Seçkin bir cemaati vardı. Bazen ağlatır, bazen güldürürdü. İnzar ve tebşîr metodunu iyi uygulardı. Rahmetli babam onun vaazını hiç kaçırmazdı. Azîziye Camii’nin doğusu meydanlıktı. Babam merhum orada dağ köylerinden gelen “kuru üzüm” alır satardı. Aynı zamanda hocaların vaazını da hiç kaçırmazdı.
Kendisi gibi üzüm alıp satan başkaları da vardı orada. Lâkin düşük fiyatlı üzümle biraz düzgün olan üzümü karıştırırlarmış ve onlar hemen satarlarmış. Fakat babam böyle yapmadığı için bir çuval üzümü 3- 5 günde ancak satarmış. Bir gün Kapu Camii’nde Akşehirli’nin vaazını dinlemiş. Pazar yerine gelirken Hocaefendiyle beraber yürümüşler. Yürürken Ahmet Efendi, babama: “Tahsin Efendi, işler nasıl?” diye sormuş. Babam da yukarıdaki durumu anlatmış ve çok üzüldüğünü söylemiş.
Akşehirli Ahmet Efendi babama şöyle bir bakmış ve: “Tahsin Efendi, Tahsin Efendi, üzülme kardeşim. Senin sattığın mal temizdir. Temiz mala temiz para gelir. Halkın cebinde temiz para az olduğu için sana birkaç günde ancak gelir” demiş. Hocanın bu açıklaması babamı öyle sevindirmiş ki ondan sonra hiç üzüntüye düşmeden pazara devam etmiş.

Elinde zembil
Bir gün saathanede hocama dersimi verdim, üzüm pazarında babamın yanına gelmiştim. Baktım Akşehirli Ahmet Efendi elinde “Zembil” oraya geldi. Zembil, biraz büyükçe bir torbaya deniyor. Şimdikilerin poşet dedikleri torbaya benzer. Ancak içindeki görünmesin diye iç yüzüne sonradan bezden bir astar geçirilir ve buna zembil denir.
Evet Hocaefendi elinde bir zembille oraya geldi ve bir manav vardı onun önünde durdu. Ben Hoca’yı takip ediyordum. Hoca manava hitaben: “Evlat kereviz kaç kuruş?” Manav: “Altı kuruş hocam, fakat sana beş kuruş olur” dedi. Bunun üzerine Hoca kızdı ve “Evladım neden başkasına altı kuruş da bana beş kuruş oluyor. Eğer beş kuruş idare ediyorsa neden altı kuruşa satıyorsun?” dedi ve kerevizi almadan gitti.
Aslında adam Hoca’ya ikram olsun diye bunu yaptı ama Hoca “sanki ilmini satarmış gibi” düşündüğünden kızdı ve gitti. Dosdoğru bir adamdı, hiç taviz vermezdi.
Dinlemeyen cemaat
Bir cuma günü Sultan Selim Camii’ndeydim. Cuma namazını orada kılmak istemiştim. Müezzinler için hazırlanmış özel bölüme çıktım, oturuyorum. Cuma’yı Akşehirli Hoca kıldıracaktı. Sünnetler kılındı Hoca minbere çıktı oturdu. Müezzin iç ezanı okudu. Ezanın son cümlesi olan “Lâilâhe illallah” cümlesini söylerken cemaat de onunla beraber bu cümleyi sesli olarak söyledi. Caminin içine bir uğultu çökmüştü.
Bilinen o ki, iç ezan okunurken cemaatin hiçbir şey söylememesi lazım. Fakat yüksek sesle camiyi inletince, Hoca hutbenin girişini tamamlayıp konuşmaya başlarken bu konuyu cemaate ısrarlı bir şekilde anlattı. Ne yapılması, nasıl hareket edilmesi gerektiğini izah etti. Ertesi hafta ben cumayı yine orada kıldım. Özellikle Hoca’nın bu tembihatının cemaate ne nispette tesir ettiğini görmek istedim.
Aynı minval üzere Hocaefendi minbere çıktı ve oturdu. Ezan okundu. Son cümleye gelince cemaat aynı şekilde yüksek sesle müezzinle beraber o cümleyi söyledi. Benim bütün işim o anda Hoca’nın durumunu gözetlemekti. Baktım Hoca oturduğu yerde sarsıla sarsıla ağlıyordu.
Hocaefendi o gün hutbeyi fazla uzatmadı. Bendeniz dikkat ettim. Akşehirli Ahmet Efendi merhum emekliye ayrıldı ve o günden sonra bir daha hutbeye çıkmadı. Herhalde; “Söz dinlemeyen bu cemaate benim diyeceğim bir şey kalmadı” demiştir.
Ahmet Efendi Hoca’nın gençliğinde avcılık yaptığını bazı arkadaşlarından duymuştum. Teknolojinin yeni ürünlerine karşı çıkan bir tavrı vardı. Mesela mikrofonla konuşmazdı. Bunun gibi bazı düşüncelerinin olduğu söylenirdi. Herhalde doğruydu…
Mezara yakınım
Yanılmıyorsam 1950-1960 yılları arasında şimdiki Fatih Işıklar mahallesinde Kemal Sili adında bir adam halı fabrikası kurmuştu. Ahmed Efendi hocanın halıcılık yapmış birisi olduğunu iyi bir desinatör olduğunu duymuş ve Hoca’ya teklifte bulunmuş; “Hocam biz bir halı fabrikası kurduk. Bir desinatöre ihtiyacımız var. Bu hususta bizimle çalışır mısınız? Sizin için her şarta biz varız” demiş.
Hocaefendi’nin ona verdiği cevap çok güzel bir cevaptır. Çünkü Hoca çok yaşlanmış, dünya işiyle pek ilgilenmiyormuş. “Evlat, kusura bakma! Ben artık pazara değil mezara daha çok yakınım” demiş ve işi bitirmiş.
Ahmet Efendi bir vaazında cemaate “Muhterem Cemaat… ben bugün Allah’ın evliya kullarından birisini ziyaret ettim” diyerek başlamış ve devam etmiş. “Adanalı Mahmud Sami Efendi Konya’ya gelmişler. Evlatlarından birisi beni götürdü, görüştüm. Hakikaten kâmil, alim, salih bir insan olduğu her halinden belli. Sizler de şahit olun ki ben böyle bir zâtı ziyaret ettim” demiştir.
Bunu o gün Hoca’nın vaazında bulunan bir ihvan bendenize böylece anlatmıştı. Allah rahmet eylesin. Aslında Ahmet Efendinin tasavvufa ve sofiliğe karşı olduğu söylenirdi. Demek ki onun da bu konuda birtakım yanlış hareket edenlerden dertli olduğu, gerçeğini bulunca da memnun olduğu anlaşılmaktadır.
(Not Bu yazı merhum Hafız Hasan Hüseyin Varol Hocamızın “Yaşadıklarım ve Gördüklerim” adlı Hatırat kitabından kısaltılarak derlenmiştir. Başlıklar sitemize aittir. Geçmişlerimiz için Fatihalara ve dualara vesile olması niyazı ile.)
Hasan Hüseyin Varol/ İrfanDunyamiz.com
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.