Efendim, ben Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi‘nin kurucusu ve başhekimi Prof. Dr. Mazhar Osman‘ın öğrencisi ve asistanıydım. Mazhar Bey dünyaca tanınan bir ruh hekimiydi. Hakkında kitaplar yazılmıştır. Herhalde Türkiye’de onun adını duymayan yoktur. Çünkü hikâyeleri dört bir yana yayılmıştır.
Çok zeki, nüktedan, disiplinli, titiz, merhametli olmak gibi daha nice haslet ve özellikleri vardı. Takdir edersiniz ki, böyle bir âlimin öğrencisi olmak hiç kolay olmasa gerek.
Bir gün beni yanına çağırdı. Bir zarf uzattı. Üstünde yazılı adresteki kişiye bizzat teslim edip oyalanmadan dönmemi istedi. Zarfı alıp yola koyuldum. Kadıköy’den daha ileriye gidecektim.
Vapurla karşıya geçtim, minibüse binip indim ve nihayet sora sora, adrese ulaştım. Ama oraya kadar içim içimi yedi. Ağustos ayının başındayız. Öğle sıcağı göz açtırmıyor, güneşin harı kavuruyor âdeta. Hele nem; boğuyor insanı, her yanımız vıcık vıcık.
Vapur neyse de minibüste, yollarda bunalmış insanların sürtünmeleri yedi bitirdi beni. Şart mıydı bugünün sıcağında bu mektubu götürmek? Ne var içinde, devlet sırrı mı, sıkı sıkı da kapatmış!.. Postaya ver, daha genç, tıfıl birini bul, kanun mu benim götürmem?
Bir yandan da içimden geçenlerden utanıyorum. Hoca’ya saygım var. Ama sıcakla şeytan arkadaş olmuş bırakmıyorlar yakamı. İçimdeki kavgayla adrese geldim. Köşe başında bir terzi dükkanı. Orta yaşın üzerinde görünen bir adam boynunda asılı mezrusu, büyükçe masada kumaş ölçüp biçiyor. Genç kalfası dikiş makinasında çalışıyor.
Selâm verdim, mektubu uzattım, daha otur demeden ahşap sandalyeye çöktüm bile. Terzi aceleyle zarfı açıp okumaya başladı. Okudukça gözlüğünün üstünden muzipçe beni süzüyor. Kuvvetli bir hıımm çektikten sonra yanıma geldi, ölçümü alacak.
Meraklı bakışlarımdan olup bitenden habersiz olduğumu anladı, gevrek gevrek gülüyor. Meğer Hocam yazmış ki; bu gelen genç, sevdiğim ve çalışkan bir öğrencimdir. Mükafatı hakkediyor. Beğendiği en kaliteli kumaştan bir takım elbiselik kes, hesabıma yaz. Aman ha, bana gösterdiğin titizliğin fazlasını göster. O elbiseyi tez zamanda öğrencimin sırtında görmek istiyorum.
Sustum. Ne konuşabilirdim ki? O gün o terzi dükkanında gözlerime yaşlar hücum ederken Allah’a şükür ve insana olan şükran duygularım daha da çoğaldı, kavileşti. Sözümün başında, hiç bir şey göründüğü gibi ve göründüğü kadar değildir demiştim ya, işte öyle… Bazen azar, nazardandır.
Not: Bu yazı Şerif Aydemir’in 5 Ekim 1983 tarihli Türk Edebiyatı Vakfı Çarşamba sohbetinden tuttuğu notlarıdır.
Prof. Dr. Ayhan Songar/ İrfanDünyamiz.com
Yayın Yönetmeni Notu: Efendim insanlar fani dünyadan ayrılıyorlar ama bu kubbede hoş bir seda bırakanlar unutulmuyorlar. İyilikler, erdemler, faziletler her zaman yaşıyor. Şerif Aydemir Bey bu hatıraları dinleyip not tutalı yaklaşık kırk yıl geçmiş. Kırk yıl sonra bile bu güzel hatıralar yad ediliyor ve yüreklerde makes buluyorsa, demek ki insanlar iyilikleri ile hep yaşıyorlar. Ne mutlu güzel izler bırakıp göçenlere. Merhum Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar ve Mazhar Osman beylere rahmet olsun.
Hatıra Arşivi ↗
Alimler, arifler, hocalar ve önemli şahsiyetlerin hatıralarını okumak için tıklayın.
İyi Haberler ↗
İyiliklere, erdemlere, örnek davranışlara dair beyaz haberler okumak için tıklayınız.