Üniversiteyi yeni bitirmiş bir gençti, fakat henüz iş bulamamıştı. Gönül bu işte, bir kızı sevmiş, o kızla evlenmeye karar vermişti. Bu kardeş bana geldi, durumunu izah etti ve benden yardım etmemi istedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim, elimden geleni yapacağımı söyledim.
İlim sahibi, çok değerli bir beyefendiyle kızın babasının evine gittik, usulüne uygun olarak kızı istedik. Neticede kısa bir süre içerisinde söz kesildi. Ancak benim içimde hep bir kuşku vardı; çünkü iki aile arasında maddi yönden bir denklik yoktu. Eğer madde öne çıkarılırsa kurmaya çalıştığımız bu yuva tehlikeye girebilirdi.
Nişanı atmış
Nihayet aradan 30-35 gün gibi bir zaman geçmişti ki, delikanlı yanıma geldi ve üzücü haberi verdi: “Ağabey…” diyor, fakat gerisini getiremiyordu. “Nedir bu halin? Biraz rahat ol, sakin sakin konuşalım!” dedim. “Ağabey kız yüzüğü attı, yani nişanımız bozuldu.”
Genci teselli etmeye çalıştım: “Allah bu dünyaya insanları imtihan için gönderdi. Sen üzülme, inşallah daha güzel kapılar açılır. Sabırlı ol!”
“Ağabey babam, annem, bütün ailem perişan oldu. Halkın huzurunda suçlu gibi olduk.”
“Hayır, sen öyle düşünüyorsun.”
Öyle ya dünyada bu iş ilk defa olmuyordu. Bu şuursuz toplumda veya Müslüman oldukları halde Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’i iyi anlayamamış bu zavallı insanlar içinde böyle olaylar her zaman oluyor ve olmaya da devam edecektir.”
Efendimiz’in ilk eşi, inananların annesi Hazreti Hatice anamız zengin biri olmasına rağmen, Peygamber Efendimiz’in fakirliğini, yoksulluğunu dikkate almamış ve kendisi evlenme talebini iki cihanın serverine götürmüştür. Sonuç olarak da hem ilk Müslüman olma şerefine layık olmuş, hem de tüm Müslümanların annesi olma mutluluğuna ermiştir.
Şunu her Müslüman kendine sormalıdır: “Ben inandığım Peygamberimin hayatından ne anladım veya onun güzel hayatından kendi yaşantıma neler kattım? Yoksa onun hayatı sadece anlatmamız, yazmamız, bazen de duygulanıp ağlamamızdan mı ibaret?”
Çok üzüldüm
O güzel insanın hayatını yaşamış olsaydık bugünkü hayatımız çok daha farklı olacak, yuvalarımız daha başka kurulacak, herkesin yuvasında huzur olacaktı. “Yeter ki siz sabırlı olun. Allah size hayırlı kapılar açar” diyerek arkadaşı teselli ettim.
Fakat ben de çok üzülmüştüm. Çünkü kız delikanlıyı, delikanlı da kızı seviyordu. Ancak kızın babasının tüccar, delikanlının babasının ise mütevazı bir konumda oluşu problem edilmişti.
Hâlbuki Hasan Basri Hazretleri fakir insanlara, “Şükredelim ki imtihanımız kolay olsun” derken, zenginlere de paranın yoldan çıkaramayacağı hiçbir insan olmadığını; ancak zekat ve sadakayla malını temizleyenlerin hariç olduğunu söylüyordu.
Hasılı, ne yaptıysak başarılı olamadık ve o güzelim niyetlerle kuracağımız yuva daha ilk aylarında yıkılmış oldu. Delikanlı daha sonra kendisine uygun birisi ile yuvasını kurdu.
Aradan birkaç yıl geçmişti ki, kalabalık bir caddede giderken bir korna sesi duydum ve kornayı çalanın bu delikanlı olduğunu gördüm. Beni arabasına çağırıyordu. Yanına gittim, halini hatırını sordum. Özel bir işyeri ve mutlu bir ailesi olduğunu söyledi. Çok mutlu olduğu her halinden belli oluyordu.
Beraberce işyerine gittik. Delikanlının bu durumuna çok sevinmiştim. Daha birkaç yıl önce işsiz olan bu insanın en büyük suçu, maddi durumunun iyi olmaması değil miydi? Herkese rızkını veren Allah Teâlâ bazen az, bazen de çok vererek insanı denemiyor muydu? Önemli olan maddeye göre yaşamamak değil miydi? İşin daha garibi onu beğenmeyen ailenin iflas ettiğini ve o kızcağızın da daha yuva kuramadığını öğrenince kendi kendime şöyle dedim: “Ne oldum değil, ne olacağım demeli!”
Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com
İrfan Mektebi ↗
Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.
Gönül Dünyamız ↗
Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.