Allah celle celaluh, insanlığa gönderdiği dinin hayata hâkim olmasını istemiştir. Dininin ve peygamberlerinin mahkûm olmasını istemediğini mealen şu ayetle açıklamıştır: “Allah, müşrikler beğenmeseler de (kendi) dinini bütün dinlere (hayat tarzlarına) üstün kılmak için peygamberini hidayet ve hak din ile göndermiştir.”1
Hazreti Âdem aleyhis selam’dan Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’e kadar bütün peygamberler, tarihte egemenlik mücadelesi vermişlerdir. Fakat bu peygamberlerden -selam üzerlerine olsun- Hazreti Yusuf, Hazreti Musa, Hazreti Davud, Hazreti Süleyman ve Hazreti Muhammed birer “Medine” kurabilmişken birçok peygamber de bir “Medine” kuramamıştır. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, Mekke’de gece gündüz çalışmış, fakat toplumunu olumlu yönde dönüştürerek Mekke’de İslam’ı belirleyici bir güç hâline getirememiştir.
Devlet başkanıydı
İslâm dini için yeni var olma alanı ve hayata müdahale yerleri arayan Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, Habeşistan dâhil çevre ülkelerde hicret yurdu aramasına rağmen, stratejik olarak hiçbirine gönlü yatışmamıştır. Allah Teâlâ’nın, Medinelilerin gönlünü İslâm’a açmasıyla beraber Efendimiz sallellahü aleyhi ve sellem, önce arkadaşlarını Medine’ye göndermiş sonra da kendisi hicret etmiştir.
Medine’de kısa sürede İslâm yayılmış ve Müslümanların sayısı artmıştır. Siyasal birliğe ihtiyacı olan Medine halkı; (Müslümanlar, Yahudiler ve diğerleri) Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem’i devlet başkanı olarak kabul etmişlerdir. Böylece Resulullahın hayatında etkin siyasal süreç başlamış ve devlet başkanı olmuştur.
Yönetimde başarı
Kur’an-ı Kerim, siyasi alanda başarılı olmanın yolunu
İşi ehline vermek.2
İnsanlar arasında adaletli davranmak.3
Allah’ın ve Resulü’nün emirlerine göre hareket etmek.4
Her türlü günahtan uzak yaşayarak emanete layık olmak.5
Halkla istişarede bulunmak ve topluma karşı kaba ve katı olmamak6 şeklinde belirlemiştir.
Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem de Kur’an-ı Kerim’den anladıklarına ve uygulamalarına göre ideal bir yönetimin kurallarını belirlemiş ve davranışlarıyla bu alana çok önemli katkılarda bulunmuştur. Kendisi, iki yardımcısı durumunda olan Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer radiyellahu anhuma ile çokça istişarede bulunmuş ve “Sizin ikiniz bir konuda ortak karara varırsanız ben size muhalefet etmem”7 buyurarak istişarenin bağlayıcılığına vurgu yapmıştır.
Büyük hadis âlimi Ebu Hureyre radiyellahu anh de (ö.59/679) “Ben, Resulullah kadar istişare yapan başka bir insan görmedim”8 demek suretiyle onun, mü’minlerin görüşüne verdiği değeri anlatmıştır. Ömrü boyunca işleri ehline vermeyi prensip edinen Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem; “Yönetimde işler ehline verilmediğinde kıyameti bekleyin”9 buyurmuştur. Yönetime ehil olduktan sonra, “Habeşli bir köle bile olsa, Allah’ın kitabına göre davranmak kaydıyla onu dinleyin ve itaat edin”10 tavsiyesini yapmıştır.
Adaleti esas alın
Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, yönetimde adalet prensibini ilke edinmiş ve idarecilerine de adaletle ilgili öğütler vermiştir. Bu çerçevede “Adaletli yöneticilerin kıyamet gününde Allah’ın koruması altında olacaklarını”11 ve “İlahî huzurda nurdan minberler üzerinde oturacaklarını”12 müjdelemiştir.
Yöneticilerin, “hediye almamalarını”13, “halka yalan söylememelerini”14, “kesinlikle zulmetmemelerini” 15 ve “yönetici olarak halka kapılarını kapatmamalarını”16 tembih etmiştir. “Müslümanların yönetimini ele aldıktan sonra, halkına nasihat etmeyen idarecilerin cennetin kokusunu bile alamayacaklarını”17 söylemiştir.
Yöneticilerini uyaran Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, yönetilen durumundaki ümmetine de; “Allah’a isyanı emretmedikçe yöneticilerine itaat etmelerini”18, “İdare edenlerin zulümlerine ve haksız uygulamalarına yardımcı olmamalarını, onların yalanlarını tasdik etmemelerini” söylemiştir. Eğer halk “haksızlara ve haksız uygulamalara yardımcı olur, onların yalanlarını doğrularlarsa böyleleri ile cennette olamayacağı”19 uyarısını da yapmıştır. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, Allah’tan aldığı emirle dini hâkim konuma getirmiş ve siyaset adamlarının örnek alacağı sayısız uygulamada bulunmuştur.
Adil yönetim
Adil devlet yönetimiyle ilgili Peygamber Efendimiz’den yüzlerce rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetler hadis kitaplarının değişik baplarındadır. İsteyen araştırmacılar bu rivayetlerden yola çıkarak İslam’ın nasıl bir siyaset modeli emrettiğini bulabilir ve ümmetle paylaşarak, Müslümanları hem dünya ticaret merkezli yörünge siyasetinden uzaklaştırabilirler hem de siyasete bağlı parçalanmış din pratiğinden bizleri kurtarabilirler.
Çünkü siyasetteki ideolojik tercihlerle politeist inanç arasında yakın bir ilgi vardır. Peygamber Efendimiz’in Kur’an merkezli siyasi uygulamaları yeniden araştırılıp insanlığa deklare edilmediği için Müslüman gençler ideolojik tercihlerle moderniteye geçiş yapıp tercihte bulundular.Kapitalizmi veya sosyalizmi tercih ettiler. Bu tercihin din değiştirme olduğunu kavrayamayan sözde İslâm uleması yeni siyaset projeleri hazırlamayarak böylece onların irtidatlarına ortak oldu.
Elimizdeki en eski ve dar çerçeveli “Ahkâm-ı Sultaniye’nin” dışında yeni çalışmaların yapılmaması bütün Müslümanlar için en büyük eksiklik ve vebaldir. Hazreti Muhammed sallellahu aleyhi ve sellem, yönetimi elinde tutarken hem uygulamaları hem de öğütleriyle idarecilere örnek olmuştur. Hayatın hiçbir alanını boş bırakmayan Allah Resulü, yönetim alanını da boş bırakmamıştır.
Amaç; evrende her türlü kötülük, çirkinlik ve anarşiye son vererek yeryüzünü daha yaşanabilir hâle getirmektir. İnsanlığı adaletle ihya etmektir. Dinin siyaset dâhil hayatın hiçbir alanını boş bırakmadığını insanlığa göstermek ve sekülerizme geçit vermemektir.
Şer’i teklifler
Dinin, akıl sahibi varlıklara özgür iradeleri çerçevesinde yüklenen şer’i teklifler olduğunu düşünürsek, emanet kavramı ile din, teklif ve irade arasında yakın bir alakanın olduğunu görürüz. Bundan dolayı Allah Teâlâ, teklifleri akıl sahibi varlık olan insana yüklediğini şu ayette belirtmiştir: “Biz, emaneti semalara, yerlere ve dağlara arz ettik; fakat onlar bu teklifi yüklenmekten kaçındılar. Nihayet emaneti insan yüklendi…”20
Emanetin insana yüklenmesindeki esas hikmet, insanın emaneti taşımaya layık olmasındandır. Bu sebeple Allah Teâlâ, daha işin başında emaneti layık olana vermiş ve böylece kullarına da bu konuda evrensel bir sünnet koymuştur. Hatta risalet gibi bir emanetin niçin şairler ve zenginlere verilmediğini soran Mekke müşriklerine Yüce Allah şu cevabı vermiştir: “Allah, risaleti/ peygamberliği kime vereceğini en iyi bilir.”21
Esasında işi ve görevi ehline vermek, Allah celle celaluh’ün El-Adl isminin evren, insan, toplum ve kurumlar üzerindeki yansımasıdır. İnsanlar görevi layık olanlara verdikleri oranda Allah Teâlâ’nın bu isminden nasiplerini almış olurlar. İşi ehline vermeyenlerin Allah’ın bu isminin tecellisinden zerre kadar nasipleri yoktur. Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz; emaneti ehline vermek siyasetin meşruluğunun da göstergesidir. Zira emaneti ehline tevdi etmeyen siyaset zulümle nitelenir ve uzun süre yönetimde kalamaz. Çünkü zulüm baki değildir.
Herkes bilsin
İşi ehline vermenin önemiyle ilgili şu rivayeti herkesin bilmesini isteriz ama en çok da siyasilerin bilip gereğini yapmalarını arzu ederiz: “Kim Müslümanların yönetimini üstlenir de Allah’ın Kitabını ve Peygamberinin sünnetini daha iyi bilen ve yönetime en layık kimseye rağmen başka bir kimseyi idareci tayin ederse Allah’a, Peygamberine ve bütün Müslümanlara ihanet etmiş olur.”22
İslâm toplumlarındaki yöneticiler bu hadisi içselleştirerek hayata katacak ve gereğini yapacak olsalardı Müslümanlar daha farklı bir hayat sürerlerdi. Tarihteki tuttukları yer farklı olurdu. İnsanlığın siyasal kriz yaşadığı bir süreçte İslâm, dünya sisteminin karşısına daha somut ve mükemmel uygulamalarla alternatif siyasal model olarak sunulabilirdi.
Maalesef bunlar yapılamadı. Şayet bunlar zamanında ve yerinde yapılsaydı, Müslüman gençler ideolojik yapılanmaya bağlı siyaset arayışı nedeniyle parçalı bir dine iman etme ve buna bağlı hakka Müslüman olamama hastalığına düşmezlerdi. Burada ümeranın ve ulemanın hatası elbette büyüktür.
Dr. Mehmet Sürmeli/ İrfanDunyamiz.com
DİPNOTLAR
1 Tevbe 9/33; Ayrıca bak: Fetih 48/28, Saf 61/9
2 Nisa 4/58
3 Nahl 16/90
4 Nisa 4/59
5 Enbiya 21/107
6 Âl-i İmran 3/159
7 Ahmed, Müsned, IV, 226
8 Tirmizi, 34, Cihad, Had No: 1714, IV, 214
9 Buhari, 3, İlim, 3, I, 21
10 Nesai, Beyat, 39, Had No: 26, VII, 154
11 Malik, Muvatta, 51, Şağr, V, II, 953
12 Nesai, Edebülkâdi, 49, Had No: 1, VIII, 221
13 Abdurrezzak, Musannef, Had No: 14664, VIII, 147
14 Nesai, Zekât, 23, Had No: 77, V, 86
15 Tirmizi, 4, Ahkam, Had No: 1329, III, 817
16 Tirmizi, 6, Ahkam, Had No: 1332, III, 619
17 Ahmed, Müsned, V, 27; Müslim, I, İman, 63, Had No: 229, I, 126
18 Buhari, 93, Ahkam, 43, VIII, 122; Nesai, Beyat, 39, Had No: 1, VII, 138; Ebu Davut, 9, Cihad, 96, Had No: 2626, II, 93
19 Ahmed, Müsned, VI, 396
20 Ahzab 33/36
21 Enam 6/124
22 Heysemi, Zevaid, c. V, s. 211
İstikamet Yazıları ↗
İslam’ın şuur boyutuna vurgu yapan yazılar okumak için tıklayın.
Kaynak Metinler ↗
İlim yolcuları için derlenmiş temel dini metinlere ulaşmak için tıklayın.