Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Yusuf Tekin’e…
Muhterem Bakanım
Müsaadenizle iki bölümde görüşmek istediğimiz konuyu arz etmek istiyoruz. Birinci bölümde kısaca konuyu arz edip ikinci bölümde de talebimizi arz edeceğiz. Anlatacağım meselenin ıstırabını yaşadığımız için bu yazıyı yazmak zorunda kaldık. Konu şahsi ve maddi bir konu olmayıp tamamen toplumu ilgilendiren bir meseledir.
Birinci bölüm
3 yılı idarecilik olmak üzere 17 sene vazife yapmış bir öğretmen olarak sürekli gözlem yapmaya gayret ettik. Son dönemlerde duygusal olmayan, akılcı ve matematiğe dayalı bir anlayışla eğitimi belli standartlara ulaştırmak için yapılan iyi şeylerin farkındayız. Fakat ne yazık ki nesillerin maneviyatı noktasında, başörtüsü serbestliği, andımızın kaldırılması, bazı seçmeli derslerin konulması ve müfredattaki olumlu gelişmeler dışında hiçbir iyi gelişme olmamış tam tersine eskisinden kötü hale gelinmiştir. Bu, sadece nesillerin maneviyatı özelindeki bir tespittir.
Eğitim sistemine ve okulların haline baktığımız zaman bunu şöyle bir benzetmeyle anlatmak isteriz. Farz edin ki bazı kimseler çocuğunuzu yakalamış, dikenli tellerle bağlamış ve yine dikenli tellerle boğmak istiyor. Çocuğunuz çırpınıyor, çocuğunuz feryad ediyor, “anne baba beni kurtar” diye yalvarıyor. Manevi gelişim açısından bakıldığında eğitim sisteminin hali tam da böyle.
Okullarda neler olup bittiğini bilen öğretmenlerin bazı şeyleri anlatmaları mümkün değildir. Çünkü okulları, kurumları, iktidarı karalama yaptıkları zannıyla suçlanabilirler. Samimi, inançlı ve dertli öğretmen tanıdıklarınıza sorarsanız öğrencilerdeki ahlaki bozulmanın artık korkutucu bir boyuta geldiği anlaşılacaktır.
Diğer taraftan başkaca büyük sorunlar da bulunmaktadır. Misalen 2024 yılında olmamıza rağmen hala Cuma saatinde ders işlenmekte ve milyonlarca öğrenci Cuma namazına gidememektedir. Yine bir başka sorun bir çocuk din dersi ile ana sınıfında tanışması gerekirken dördüncü sınıfta tanışabilmektedir. Bunlar maalesef pek dillendirilmeyen sorunlardır.
Çözüm önerisi
Fakir bu ve benzeri konulardaki sorunların çözümü noktasında, iş bilenlerle çalışılırsa en başarılı neticelerin alınabileceğine inanıyorum. İşin dertlisi olan kişilerle istişare yapılması gerektiğini düşünüyorum. Neler yapılması gerektiği konusunda yüzlerce önerim bulunmakla beraber, gözlerimize bakarak ve bizi zaman ayırarak dinleyecek yetkililere bunları anlatmaya hazırız. Fahri olarak hizmete hazırız.
Fakat üzülerek görüyoruz ki vakit geçiyor, ikindi vakti çıkıyor, dert büyük ve yapacak çok şey var. Biz çocuklarımızı sıkalım, bunaltalım, bazı şeyleri onlara dayatalım demiyoruz ama onların manevi gelişmelerini de dikkate alalım diyoruz.
“Çözümü biz de biliyoruz, işler sanıldığı gibi kolay değil” denilebilir elbette. Buna saygı duyarız. Ancak biz de kendi üzerimize düşen vebali bir nebze olsun hafifletebilmek için bu yazıyı yazmış bulunduk. Hatta böyle iyi niyetli girişimlerin bazen soğuk karşılandığını bile bile Mevla’ya güvenerek yazdık. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin şu dizesiyle sözü bitirmek isteriz. “Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.”
Aydın Başar
Faydalı, uyarıcı bir yazı tebrikler.
Bu kokuşmuş sistemin eğitimini de müfredatını düzeltmek için uğraşman boşuna bir uğraş. çünkü birincisi, sistemin sahipleri böyle istiyor. ikincisi zemin ifsat eden zemin doğru zemin değil. demokrat-laik-milliyetçi-ateist bir müfredatı ne kadar düzelte bilirisiniz. çözüm: zemini/sahibi/söz hakkının sen olacağı alternatif bir talim ve terbiyenin verileceği müfredatı oluşturmaktır. yıllardır bu kokuşmuş sistemin arkasından gittiniz ama hala düzelmediği gibi daha da bozuldu…