Yüreğimizin yarısı gurbetçi kardeşlerimizle…

Avrupa’da bizim kardeşlerimiz var. Zamanında oralara gitmişler ve kendilerine yeni bir hayat kurmuşlar. Onların muhabbetli hallerine her gittiğimde şahit oluyor ve imreniyorum. Onlar bizim her zaman bir parçamız ve yüreğimizin yarısı gurbet ellerdeki gurbetçi kardeşlerimizle. Bu yazımda sizlere Avrupa’daki kardeşlerimden bahsetmek istiyorum. Biraz hatıraların peşine düşeceğiz. 2007 Ramazanında Danimarka’ya davet edilmiştim. Üç gün oradaki kardeşlerimizle hasret giderdik. Orada anlatılmaya, yazmaya değer o kadar çok güzel şeyler oldu ki hangi birisini yazsam diye şaşırıyorum.

Müslümanların özel okullarının %85 masrafını devlet karşılıyormuş. İstediğiniz gibi eğitim yapabiliyorsunuz; karışan, müdahale eden yok. Sınıfları görseniz hayran kalırsınız, teknolojinin getirdiği her türlü nimet var sınıflarda. Öğretmenlerin birçoğu Danimarkalı Müslümanlardan oluşuyor. Bayanların başları örtülü, herkes sınıfında hür bir şekilde eğitimini alabiliyor. İsterseniz Kur’ân okutarak, isterseniz dua ederek veyahut milli marşınızı söyleyerek derse başlayabiliyorsunuz. Kimsenin karışıp müdahale ettiğini göremezsiniz.

Almanya’ya geçtik

Danimarka’dan sonra Almanya Hamburg’a, oradan da Osnaburg’e geçtik. Tabi gittiğimiz her yerde bir gece kalıyorduk. Osnaburg’de eskiden tanıdığım dostlarımla karşılaştık. Çok güzel bir gece olmuştu. Oradan Bielefeld’e gittik. Ne güzel insanlar var gurbet ellerde; canlarıyla, mallarıyla hizmet etmek için tüm güçleriyle çalışıyorlar. Birçoklarının ismini insanlar duymadan bu âlemden gidiyorlar. Tabi o şuura eren insanların hedefi Mevlâ’yı memnun etmek olduğundan, kulların onları tanıyıp tanımaması onlar için pek de önemli değil.

Bielefeld’e yakın Dortmund şehrinde de 2 gün kaldık ve ertesi gün Hollanda’ya geçip 2 gün de orada güzel insanlarla beraber olduk. Gittiğimiz Den Haag (Lahey) şehrinde 600 öğrencilik bir yurdu ziyaret ettik. O yurdun müdürü, beraberimde olan oğlumun Türkiye’deki okul müdürü M. Kütahyalıoğlu idi. Çok güzel bir tevafuk olmuştu. Hem hoca çok mutlu olmuştu, hem de oğlumla ben çok sevinmiştik. Hasret gidermenin yanında oradaki hizmet de bizi çok memnun etmişti. Sanki Türkiye’de bir İmam Hatip okuluna gitmiş gibi olmuştuk.

“Seyahat ya Resûlallah” dercesine oradan Belçika’ya geçtik. Bizi karşılayan İlahiyatçı Mehmet kardeş de gayretli, azimli, çalışkan, gıpta edilecek özellikleri olan bir kardeşimizdi. Kendini zorlamış, Flamenceyi öğrenmiş ve orada Müslüman çocuklarına okullarda Flamence olarak din dersi öğretmenliği yapıyordu. Gece evinde misafir kaldığımız Hüseyin Sevecen ise İmam Hatip kökenli olmasına rağmen ticareti tercih etmiş ve ticarette de çok başarılı olmuş bir kardeşimizdi. Fırın, market vs. birçok işle bir arada uğraşıyordu. O yoğun iş çalışması içinde İslâmî faaliyetlere koşuşturması yok mu? Genelde böyle isimsiz kahramanlara gıpta ile bakmamak elde değil. Hele o evindeki tarihi eserler… O ne merakmış ki, babadan, dededen kalma eski eserlerimizi evine toplamış; birçok eserimizi onun evinde rahatlıkla görmek mümkün…

Fransa’ya geçtik

Nihayet hızlı trenle Belçika’dan Fransa’ya, Paris’e, Paris’ten de normal trenle Blois’e iftara gittik. Çok zor bir yolculuktan sonra iftara yetiştik ve Veysel kardeşe misafir olduk. Ertesi gün de Blois’ten Bordeaux’a hareket ettik. Bordeaux’da daha öncede kalmış olduğumdan oradaki birçok arkadaşı tanıyordum. Öyle yerlere gittiğim zaman sanki kendi köyüme gitmişim gibi içimde bir muhabbet oluşur.

Bordeaux’tan Lyon’a, oradan Alp dağlarının eteklerinde bulunan Annecy şehrine geçtik. Bizi karşılayan arkadaş, gece sabaha kadar çalışmasına rağmen 100 km yoldan gelip, bizi Lyon’dan aldı ve o gün akşama kadar bizimle beraber oldu. Damatları, evlatları, hepsi de hizmet ehli insanlar, Allah celle celaluh kendilerinden razı olsun!

2 gün sonra zor bir yolculukla Lyon’dan Colmar’a gittik. Colmar’da Almanya’daki arkadaşlarımızdan Davut’la hasret gidermiş olduk. Cemaat bizi hayli beklemişti ama sonuç olarak güzel bir program gerçekleşti. Colmar’daki eğitim merkezini gezip bu güzel hizmetleri, çalışmaları gördükten sonra biz de yorgunluğumuzu kısmen unutmuş olduk. Aynı gün Strassburg’a geçip bir gece de orada kaldıktan sonra Münih’e doğru hareket ettik. İki gün de Münih’te kaldık. Alnının teriyle çalışıp İslâm’a yakışır bir şekilde hayat sürmeye gayret eden samimi arkadaşlarımız M. Taşdemir, B. Babur, bizimle çok iyi ilgilendiler.

Akşam oğlumu Celil isimli bir güzel insan misafir etti. İnsan şaşırıyor… O güzel insanların hangi birini yazsak bitiremeyiz. Maksadımız kardeşlerimizin gördüğümüz bütün güzelliklerini yazmak ama buna kalemimizin gücü yetmiyor. Yoksa yazdıklarım, gördüklerimin %5’i olmaz. Münih’ten eski dostların olduğu Nürnberg’e, oradan Hof’a, oradan da Stuttgart’a gittik. Stuttgart’a giderken trende Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz’la görüşme imkânımız oldu. Aklıma gelen birçok soruyu hocaya sorma fırsatı bulmuştum. Stuttgart’ta H. Çiçek’le karşılaştık, 25 yıl olmuştu onunla görüşmeyeli, birbirimizi zor tanıdık.

Stuttgart’tan Mannheim’a gittik. Mannheim Merkez Camii imamı, Ezher mezunu Celil Hoca ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalarla görülmeye değer bir mekân halini almış. Arkadaşlar Avrupa’daki diğer insanlara örnek bir çalışma yapmışlar. İnsan isteyince neden yapamasın? Kim Allah Teâlâ’ya dayanmış da yolda kalmış ki?

Geçmişlere rahmet

Geçmişteki büyüklerimiz her türlü ilmî sahada çığır açmışlar ama gelin görün ki bizler ancak onları methetmekle kendimizi avutuyoruz. Hani bazılarımız diyor ya: “Sen bakma Avrupa’nın böyle olduğuna, onlara her şeyi dedelerimiz öğretti.”

Onun için tekrar kedimize gelmenin gayreti içinde olmalıyız. Nereden nerelere geldik. Bu konuda ne eserler yazmış insanlarımız. Fakat gelin de bu milleti okumama uykusundan uyandırın uyandırabilirseniz!

Bu doğrudur fakat biz de dedelerimize yakışır bir gayret gösteremediğimizden, Avrupa tohumu dedemizden almış, kendi tarlasında mahsul haline getirmiş, bizim ekonomimize hâkim olmuş. Biz ise hâlâ o mahsulün tohumunu veren dedemizin hizmetini anlatmakla belki de ecdadımızın ruhunu rahatsız bile etmiş oluyoruz. Yani bize demezler mi: “Dedeni bırak senin ne icraatın var? Hangi hizmete imza attın?”

Ertesi gün Frankfurt’a, oradan da 2000 yılında, Almanya’da ilk defa konuşma yaptığım Duisburg’a gittik. Diyanetimiz de hakikaten ecdada yakışır bir cami yapmış bu şehre… Avrupa’da emsali olmayan, tam bir Osmanlı mimarîsi… Görüp de hayran olmamak elde değil… Bir anda sanki İstanbul’da Sultanahmet’te hissettim kendimi.

Son bir dua

Ve nihayet son olarak da Köln’e geçtik ve bir gece de orada kaldık. Kadir gecesi orada olmamız da çok isabetli olmuştu. Orada gençlerin çoğunlukta olduğu bir cemaatle Kadir gecesini geçirmek bize nasip oldu. Havaalanına gelmiştim, öğlen vaktiydi, namaz kılmak için bir yer aradım, bulamadım. Son çare olarak ceketimi çıkarıp güzel bir yere, köşe başına serdim. Güneş de cam gibi, ısıtıyordu her tarafı.

Dua ederken, yorgunluğun ve güneşin etkisiyle uyku bastırdı, gözlerimi kapattım. Bir anda kendimi mezarımın başında kefene sarılı olarak görür gibi oldum. Sanki ölmüşüm, bana sorular soruluyor ama boşa geçirdiğim zamanım, konuştuğum lüzumsuz sözlerim, cimrilik yapıp vermediğim paralarım, elim, ayağım, gözüm, kulağım, hepsi tek tek gözümün önüne geliyordu. Sanki kitabı soldan verilenlerdendim. İçimi bir korku sardı: “Ya Rabbi, beni tekrar dünyaya gönder de senin emirlerin doğrultusunda yaşayıp senin rızan için çalışayım,” diyenler gibi demeye başladım.

Biraz sonra gözlerimi açtığımda gözlerim yaşlarla dolmuştu. Güya ben bu Ramazanı dolu dolu geçirmenin mutluluğunu yaşayacaktım. Hâlbuki bunların hepsi Allah’ımın bana bir lütfuydu. Ben kimim ki kısacık bir zamanda bu kadar yol gezeyim? Sadece bu seyahatimin şükrü için alnımı secdeden kaldırmasam yine yetmezdi.

Bu seyahat bana çok şey öğretmişti. En önemlisi de dünyayı anlamak için, sanki ölmüşsün, her şey bitmiş ve tekrar dünyaya gelmek isteyenler içerisinde sen de yalvarıyorsun! İşte o sahneleri yaşayanın ahiret inancı artar, ahirete olan inancın gücü nispetinde imanın diğer rükünleri de artmış olur. Dünyayı anlamak için ölmeden önce ölmek gerekmiş.

Geylani Akan/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir yorum

  1. Mehmet Ergün

    Sizi seviyoruz Sevgili Hocam.
    Tatlı sohbetlerinizi her zaman dinlemek isteriz
    Mehmet Ergün
    Frankfurt

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.