Bahçıvandan dinlediklerim…

Turgut Özal iktidara gelip çok başarılı işler yapmış, başbakanlık yapmış ve on senelik hizmetinden sonra 93 yılı başında cumhurbaşkanı seçilmiş ve muhtemelen bir komploya kurban giderek 93’ün ortalarında rahmeti Rahmana kavuşmuştu. Allah mekânını cennet eylesin.

Ölmeden önce Orta Asya gezisinden dönmüştü. Zaten yorgun bir durumda olmasına rağmen bir akşam önce, Bulgaristan Büyükelçiliği’nde Ankara’da verilen bir resepsiyona cumhurbaşkanı olarak katılmıştı. Resepsiyonda kendisine bir bardak limonata ikram edilmiş, limonatanın içine zehirli bir madde ya da siyanür konulmuş olabileceği iddiasında konuşuldu.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı rustem-kilic-kimdir-kac-yasindadir-nerrlidir-biyografisi.jpg

Çok üzüldüm

Bir cumartesi günüydü hiç unutmam, ben de Ankara’da öğretmendim ve o gün de okulda Parasız Yatılı Sınavı vardı; ben de gözcü öğretmen olarak sınavda görevliydim. Böyle kapının tam önünde dururken Müdür Bey odasından çıkıp bana; “Rüstem çabuk gel! Rüstem çabuk gel!” diye seslendi. Koşarak Müdür Bey’in odasına vardığımda televizyon açıktı.

Müdür Bey bana; “Turgut Özal hastaneye götürülürken, yetiştirilememiş, ölmüş. Şimdi haberlerde onu söylüyor, baksana” deyince ağlamaya başladım. Turgut Özal on yıllık iktidarında bakanlarla ve ekibiyle beraber ülkemize o güne kadar yapılmamış hizmetleri yapmış ve bir nevi çağ atlatmıştı.

Ertesi gün cenazesi defnedilecekti ve tabutu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne götürülmüştü. Sevenleri yollara dökülmüş ve tek sıra halinde meclise yürümeye başlamıştı. Hava çok sıcak olmasına rağmen ben de o kuyrukta saatlerce bekleyerek meclise ulaşmıştım.

Cenazesinin bir gün sonra Kocatepe Camii’nden kaldırılacağını öğrendiğimde hemen ben de camiye koştum namazını kılmak için… Fakat o kadar kalabalık bir cemaat vardı ki insanlar adım atacak yer bulamıyorlardı. Hatta caminin avlusundaki ağaçlara dahi insanlar tırmanmıştı.

Vasiyeti üzerine Turgut Özal İstanbul Topkapı’da kendisi için hazırlanan devlet mezarlığına konulacağından polisler tarafından cenaze aracına konuldu. İzdiham olmasın diye başka bir sokaktan gidip cenazeyi hızla havaalanına götürdüler.

Bahçıvanın anlattıkları

Özal’ın ölümünün ertesi günü bizim köylü bir arkadaşım bana misafir oldu. Kendisi Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde bahçıvan olarak çalışıyordu. Cumhurbaşkanlığı’nda görev almak çok kolay bir şey değildir, kendisine; “Nasıl oldu da orada bahçıvan oldun” diye. O da bana şunları anlattı:

“Ben askerdeyken Kenan Evren’in çok yakınında görevli birisiydim. Askerliğimi bitirip köye gelince baktım işsizlik var, geçinemiyorum… Kenan Evren’in de 80 ihtilalini yapıp cumhurbaşkanı olduğunu duyunca hemen koşa koşa Ankara’ya gittim. Kenan Evren’in karşısına vardığında kendimi tanıttım; ‘Ben siz şu görevdeyken ben de şöyle şöyle görevdeydim, siz beni çok iyi tanıyorsunuz, size geliş sebebim bana lütfen ne yapın, ne edin bir iş verin, işsizim çocuklarım aç, onun için size geldim’ dedim. 

Cumhurbaşkanı Evren’de beni hatırlayıp, görevliyi yanına çağırarak; “Bu delikanlıyı yarın köşkte bahçıvan olarak çalışmak üzere işe başlatın” dedi. O günden sonra köşk bahçıvan olarak çalışmaya başladım. Kenan Evren’den sonra yerine Turgut Özal geçti. Özal’ın öldüğü gün de görevimin başındaydım.

Sabah erken saatlerde Köşk’ün içinden bir bağrışma, ağlaşma, gürültü sesleri geldi ve ben de işi bırakarak içeriye koştum. Cumhurbaşkanı Özal sabah kahvaltısını yaptıktan sonra, biraz spor antrenman yapmak için spor salonuna geçmiş ve orada çalışırken fenalaşıp düşmüş, kafasını yere çarpmış. Yerler her taraf kan revan içindeydi. Başında eşi Semra Hanım ağlayarak; ‘Çabuk ambulans çağırın, çabuk ambulans çağırın’ diye sesleniyordu.”

Ben bilmem

İşte hemşerim olan bahçıvan arkadaş olanları bu şekilde anlattı, ben de hayretle dinledim. “Acaba nasıl oldu? Ne olabilir?” diye çok düşündüm ama bir sonuca varamadım. Acaba bir takım şer güçler onu zehirlemiş olabilir miydi, bilmiyorum. Rahmetli Özal, Mehmed Zahid Kotku Hazretlerinin tasavvuf ocağında yetişmiş, namaz kılan, dindar bir kimseydi. Onun için onu sevenler kadar sevmeyenler de vardı. Her türlü ihtimal olabilir. Allah Teâla taksiratını affeylesin.  

Özal’ın ölümü 17 Nisan 1993 cumartesi günüydü. Özal’ın ölümünden sonraki Mayıs ayının 29’u olan cumartesi günü bendeniz de bir trafik kazası geçirdim, felç oldum ve yaklaşık 30 yıldır yatarak felçli bir şekilde hayatımı devam ettiriyorum. Bu yazdıklarımı da bir program dâhilinde ben telefona sözlü olarak söylüyorum, telefon yazıya geçiriyor.

WhatsApp mesajı olarak bir kızımıza gönderiyorum, o da düzenleyip kayda geçiriyor. Sonra bunları Aydın Başar Bey kardeşim irfandunyamiz sitesinde yayınlıyor. İnşallah zamanı geldiğinde kitap haline gelerek size ulaşacağını ümit ediyorum. Kazayı nerede nasıl geçirdiğimi, zamanı geldiğinde sizlere inşallah anlatma fırsatı bulacağım.

Rüstem Kılıç/ İrfanDunyamiz.com

İrfan Mektebi ↗

Sevdirici, müjdeleyici üslupla yazılmış hayata dair yazılar okumak için tıklayın.

Gönül Dünyamız ↗

Gönül insanlarına dair bam telinize dokunacak yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Firavun’un ilahlık iddiası…

Kibirlenmek, büyüklük taslamak, ayetlere karşı aldırışsız davranmak, hakikate kulak tıkamak da fısktır. Kibirlenmek (istikbar); büyüklük gösterisinde …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.