Fazilet sahibi bir alim Abdulfettah Ebu Gudde

9 Mayıs 1917’de Halep’te doğan Abdulfettah Ebu Gudde, Halep’in ünlü Hüsreviyye Medresesi’nden sonra Kahire’de Ezher Üniversitesi Şeriat Fakültesi’nde okudu. O dönemde tanıdığı hocaları arasında iki büyük Osmanlı âlimi vardı ki birisi Şeyhulislam Mustafa Sabri Efendi diğeri de allame Düzceli Muhammed Zâhidü’l Kevserî’dir.

Çeşitli hocalarından 119 icâzet alarak devrinin en çok icâzet sahibi âlimlerinden biri olmuştur. Birçok ilim adamının kendisinden “allâme” diye söz ettiği Ebû Gudde bilhassa Arap dili, Fıkıh ve Hadis alanlarında uzmanlaşmıştır.

Dirayet sahibi

Ebû Gudde yumuşak huylu, alçak gönüllü, ağır başlı, vefalı, hocalarına karşı saygılı, zarif ve duygusal kişiliğiyle tanınır. Vaktini iyi değerlendirmesi, az konuşması, Müslümanların dertleriyle ilgilenmesi onun özelliklerindendir. Ebü’l Hasan En Nedvî kendisini; “Değişik ilimlerde uzman, ilmî dirâyet sahibi, isabetli görüşleri olan, büyük gayretiyle selef âlimlerinin hâtırası, rabbânî bir âlim” diye nitelendirmiştir. (Bkz. Ṣafaḥât, Ebü’l-Hasan En Nedvî’nin takrizi, s.12; Muhammet Beyler, İslam Ansiklopedisi Md.)

Ebu Gudde, Hanefîliğin aleyhinde bulunanlarla hesaplaşma içerisine girmesiyle, dinî açıdan yanlış gördüğü inançlara, dinde reform (ıslâh) ve yenileştirme çabalarına, mezhepleri birleştirme ve mezhepleri terk etme gibi düşüncelere şiddetle karşı çıkarak geleneksel fıkıh ve fıkıh usûlünü savunmasıyla bilinmektedir. (Bkz. Mehmet Ali Yargı, Muhammed Zâhid El Kevserî, Konya 2005, s.313)

Talebesi Ahmet Hamdi Yıldırım Hoca merhum üstadını şöyle anlatıyor: “Halim selim mizaçlı, gönül kırmamaya çalışan, nüktedan, vefakâr bir kişiliğe sahip olan Ebu Gudde’nin tekellüfsüz bir hali vardı. Kendisine yapılan her iyiliğe karşılık vermeye çalışırdı. ‘Fazilet sahibi insanları ancak fazilet sahibi insanlar takdir edebilir’ sözünün de işaret ettiği gibi her yönüyle faziletli bir insan olmaya çalışırdı. Kendisine iftira edenlere karşı bile ölçülü davranır, kırıcı olmamaya özen gösterirdi. Her sözünün hesabını Allah’a vereceğinin bilincinde olarak konuşur, daha çok dinlemeyi tercih ederdi. (İLAM Araştırma Dergisi c. ll, sayı. 1, Ocak-Haziran 1997. s.201)

Merhum Ebu Gudde yumuşak huylu olmasına rağmen yeri geldiği zaman tavır alabilen bir âlimdir. Halep’te dinin saygınlığını zedeleyeceğini düşündüğü bazı girişimlere karşı çıkması yüzünden tutuklanarak hapse atılmış, bir yıl sonra hapisten çıkınca Riyad’a gidip yerleşmiştir. Orada üniversite hocalığı yapmış ve emekli olmuştur. 17 Şubat 1997’de Riyad’da vefat eden Ebu Gudde vasiyeti üzerine Medine’ye nakledilerek Cennetü’l Bakī‘ye defnedilmiştir.  

İki önemli zat

Ebu Gudde’nin hayatında iki önemli isim dikkat çekmektedir. Birincisi hayranlıkla bahsettiği İhvan-ı Müslimin lideri Hasan El Benna’dır ki kedisi ile Mısır’da bulunduğu sırada tanışmış ve ümmet fikrini benimseme noktasında ondan büyük ölçüde istifade etmiştir. İkinci etkilendiği kişi de Mısır‘daki hocalarından Zahidü’l Kevserî’dir. Hocasına olan vefasının bir göstergesi olarak oğluna onun ismini vermiş, bazı eserlerini ona ithaf etmiş ve 60’lı yıllarda Türkiye’ye geldiğinde de ilk olarak hocasının memleketi Düzce’yi ziyaret etmiştir.

Talebesi Nureddin Yıldız Hoca’nın anlattığına göre Türkiye’ye geldiğinde hocası Zahüdü’l Kevserî’nin terzisini bulmak istemiş fakat vefat ettiğini öğrenince onun terzi olan oğlunu bularak hocasının fotoğrafını ona gösterip, hocasının cübbesinden kendisine diktirmiştir. Bu onun merhum Kevseri’ye olan hayranlığını göstermesi bakımından kayda değer bir hatıradır. 

Merhum allame Zahidü’l Kevseri hazretleri de talebesini çok sevmekte ve ona zaman zaman iltifatlar etmektedir. Bu konuda merhum Mehmet Emin Saraç Hocaefendi şunları anlatıyor: “Zahid Efendi Hocamızın Abdulfettah Efendi’yi çok sevdiğine bu kulaklar ve gözler şahit olmuştur. Biz Mısır’a gittiğimizde o dönmüştü, fakat Zahid Efendi’nin meclisindeki varlığını, tazeliğini o denli muhafaza ederdi ki Zahid Efendi sık sık ondan bahsederdi. Abdulfettah Efendi’nin adresini verdi ve bana; ‘Umarım bir gün görüşürsünüz’ dedi.

Nihayet Zahid Efendi’nin bu temennisi 1964 yılında kara yoluyla hacca giderken yol üzerinde gerçekleşti. Mahmud Efendi (Bayram) ve Salih Efendi’yle birlikteydik. Bâbu’l Hevâ sınırından geçtik. Orada arabasıyla duran bir delikanlıdan bizi bir otele götürmesini istedik. Ancak o genç bizi otel yerine evine götürdü. Ninesi Türk’müş. Kapıdan geçer geçmez; ‘Nineciğim bak sana Türk hacıları getirdim’ dedi.

Hemen bir sofra kurdular. Yemek esnasında ben o gence: ‘Burada Abdulfettah Ebu Gudde adında bir hoca var. Tanır mısın?’ dedim. ‘Tanırım’ dedi. ‘Bizi ona götürür müsün?’ dedim. Nihayet akşam namazını müteakip Abdulfettah Ebu Gudde Hoca’nın evinin kapısını çaldık. Kapı açıldı. İçerde sol tarafta itina ile dizilmiş devasa bir kitaplık dikkatimi çekti. Baktım Abdulfettah Efendi… O zaman sakalları simsiyah.

Bizi büyük bir iltifatla karşıladı. ‘Türkiyeliyiz, adım Emin Saraç’ deyince ‘Safalar getirdiniz… Emin Saraç sen misin?’ dedi. Abdullah Osman adında Humuslu bir zat vardı. Ebu Gudde Hoca’ya benden bahsetmiş, ‘Zahid Efendi’nin has talebelerinden’ demiş. İlk görüşmemiz böyleydi. Ondan sonra vefat edinceye kadar ahbaplığımız devam etti. Zahid Efendi, Abdulfettah Ebu Gudde Hoca’dan çok bahsederdi. ‘Sabırlı, gayretli ve müeddeb bir talebemizdi’ derdi. Daha ziyade onun siretinden bahsederdi. Ebu Gudde Hoca da Zahid Efendi’ye karşı çok vefakâr ve hürmetkâr idi.

İlk İstanbul ziyaretinde bu camiye (Fatih Camii) girdik. Caminin içinde ben ona: ‘İşte Zahid Efendi Hocamız burada okudu ve müderrislik yaptı’ deyince elektriğe çarpılmış gibi oldu… Gözleri doldu ve ağlamaya başladı. Evet, öyle insanlardı işte… Ölüp gittiler ama muhabbet ve tesirleri hâlâ yaşamakta. Çünkü onlar hakkında: ‘İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.’ (Meryem, 96) âyeti tecelli etti.” (Rıhle Dergisi, 8. Sayı)

Bazı hatıralar

Türkiye’ye karşı derin bir muhabbet besleyen Ebu Gudde ülkemizde çok sevilen sayılan bir âlimdir. Türkiye’ye zaman zaman gelmiş, Emin Saraç ve Nureddin Boyacılar gibi önemli âlimlerimizle görüşmüş ve istişareler yapmıştır. Ehl-i Sünnet konusunda hassasiyetleri olan, tasavvufa sıcak bakan, istikametli, ihlaslı, gözü yaşlı mübarek bir şahsiyettir. Bir fotoğrafına baktığınızda bile onun nurlu çehresini fark edebilirsiniz.

Hasan Basri Balcı Hoca merhum Ebu Gudde’nin Konya ziyareti ile ilgili şu hatıraları anlatıyor: “Merhum Ebu Gudde Hocamız Konya’yı bir ilmi toplantı vesilesiyle ziyaretinde sohbet meclisinde hocalarımıza hitap ediyordu. İmam-ı Şafii ve içtihadından bahsederken mealen; ‘Allah Teâlâ daha iyi bilir İmam-ı Şafii’nin bu içtihadı bir sevap kazandığı içtihadındandır’ dedi. Yani hata ettiği içtihadı demiyor. Ulemaya karşı gayet saygılı ve nezaketli bir üslubu tercih ediyor.

Nureddin Boyacılar Hocam Ebu Ğudde Hocamın fotoğrafının çekilmesine müsaade ettiğini görünce sordu: ‘Hocam siz daha önceleri Riyad’da fotoğrafınızın çekilmesine müsaade etmiyordunuz. Şimdi ise müsaade ediyorsunuz.’ Ebu Ğudde Hocamız: ‘Önceleri resimle fotoğrafı aynı mütalaa ediyordum. Şimdi ise araştırma ve incelemelerim neticesinde fotoğrafın resim hükmünde olmadığı ve cevazına kanaat getirdim’ diye cevap verdi. Allah Teâlâ bizleri onlara hayru’l halef eylesin”

Mehmet Odabaşı Hoca’dan duyduğum şu hatıra merhum Ebu Gudde’nin Sünnet’e bağlılıktaki hassasiyetini göstermesi bakımından son derece etkileyicidir. Ebu Ğudde son dönemlerinde hastalığı ağırlaşınca hastaneye kaldırılır. Konuşamayacak durumdadır, işaretle zorlanarak da olsa su ister. Kızı suyu getirir fakat babası suyu içmek istemez. Kızı bir müddet daha suyu içirmeye çalışır. En sonunda sol elle içirmeye çalıştığını fark edince sağ elle verir, bu sefer babası suyu içer. Merhum Ebu Ğudde o haldeyken bile Sünnet’e riayet etmekten geri durmaz.

Aydın Başar/ Altınoluk Dergisi

BENZER YAZILAR

İslam Alimleri ↗

Kıymetli İslam alimlerini tanıtan birbirinden güzel yazılar okumak için tıklayın.

Abide Şahsiyetler ↗

İslam’ın çilesini çekmiş öncü şahsiyetlere dair yazılar okumak için tıklayın.

Şunlara Gözat

Abdullah bin Mes’ud gerçek bir kahramandı…

Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre Hazreti Dâvûd aleyhis selam, babasının en küçük oğludur ve çobanlık yapmaktadır. …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.